|
Siyasette puslu hava...

Ülkenin üzerinde bir pus var, hangi köşede durursanız durun sizi gelip bulan, etkileyen bir pus bu…

Bu durumun, seçimler ve seçimden çıkacak sonuçlarla çok ilgisi yok. Seçim sonuçları muhtemelen Temmuz 2007''deki sonuçlardan çok farklı olmayacak.

Sorun, bu muhtemel sonuçlara rağmen seçim sonrasında Türkiye''nin nasıl bir güzergâh izleyeceğinin net olmamasında…

Gündem malum:

Basın üzerinden yaşanan kavga ve kutuplaşma her aktöre zarar verecek kadar sert. Yolsuzluk tartışmaları, güç suiistimali, tekel suiistimali iddiaları gündemi her zamankinden çok işgal ediyor. Ergenekon davasında dengeler pamuktan da ince. Ekonomik kriz sadece imalat sanayiinde yüzde 30''lara yaklaşan bir düşüşe yol açmış bulunuyor, böyle giderse bu sıkıntının hizmet ve banka sektörüne yansıması an meselesi…

Tüm bunların yanında "değişim kavgası", "değişime ilişkin gerilim hattı" var.

Ancak bu hattı yukarıdaki unsurlarla birlikte düşündüğünüz zaman ortaya sonuç iç açıcı değil.

Nitekim ülkedeki tartışmalar, hatta değişim kavgası bile bir süredir, değişim tartışmasından uzakta seyrediyor, AK Parti''den DTP''ye, merkez medyadan diğer medya kuruluşlarına kadar farklı güçler arasında yaşanan bilek güreşi, bir alan kontrolü kavgası görünümü taşıyor. Faydanın, çatışmanın egemen olduğu bu görüntü seçim kampanyasına da yansıyor.

Bu açıdan bakıldığında çok eksenli bir gerginlik hızla, haklının haksızın anlamsızlaşacağı, çatışmanın çatışılan odayı darmadağın edeceği ve çatışanları iyice asabi hale getireceği bir istikamette seyrediyor.

Bu, açıkçası sürdürülebilir bir durum gibi görünmüyor ya da sürerse siyasete ve demokrasiye yönelik ağır faturalar içereceğini kendi başına ima ediyor.

Seçim sonrası bu açıdan önemli…

Ana şemsiye, değişim kavgası mı, alan kontrolü kavgası mı olacak?

Bu soruyu yanıtlamak elbet bir dizi alt sorunun da yanıtını bilmeyi gerektiriyor.

Ergenekon soruşturması ve davasının seyri, ekonomik sorunun kendisini seçim harcamalarına kaptırmış hükümet tarafından nasıl kuşatılacağı, merkez medya-hükümet kavgasının şekli, iki taraflı güç kullanımının siyasi gündemi ne kadar ve nasıl yoracağı bu soruların önde gelenleri…

İşte bu sorular şu aşamada yanıtsız ve ortada…

Umut ve beklenti elbet, tüm bu unsurları yeni politik bir iklimin kuşatması, soruların bu iklim içinde regüle olmasıdır. Diğer bir ifadeyle seçim sonrası gücünü tazelemiş siyasi iktidarın rasyonel bir şekilde gözünü ekonomiye dikmesi, yeniden ve anlamlı bir şekilde reform projelerine sarılması, bunu yaparken özgürlükçü dile sarılması ve bunun uygulamada da göstermesidir.

Kasıt başta Kürt sorunu olmak üzere çözüm, adım bekleyen meselelerde toplumu demokratik seferberliğe itecek ve gücünü buradan alacak bir politika dizisidir.

Bu politika dizisinin merkezinde toplumsal sorunlar, toplum-devlet ilişkileri kadar devletin bizatihi kendisi, yarım kalmış demokratikleşme ve sivilleşme girişimleri yer almalıdır.

Ancak tüm bunlar toplumda genel bir konsensüs oluşmadan, daha doğrusu değişim ve reform politikalarının arkasında genel bir destek olmadan gerçekleşemez…

Bu noktadan oldukça uzakta duruyoruz…

Öte yandan güç dengeleri, merkez medya-hükümet çatışması seyri gösteriyor ki, Başbakan seçim sonrası gelişmelerin direksiyonuna tam anlamıyla oturacak ve vereceği kararlar da dünden çok daha hayati olacaktır.

Bu durumda Başbakan''ın tercih edebileceği iki yol var…

Ya özgürlükçülüğü eksen alarak, çatışmayı kontrollü hale getirerek, çoğulculuğu önemseyerek demokratik seferberliğe girişmek…

Ya da sert dille, özgürlükçü bakıştan her geçen gün biraz daha vazgeçerek dar alan güç mücadeleleri sürdürmek, alan kontrolü politikası uygulamak…

İlk yolu, ilk kapıyı açacak olan siyasi akıl kadar uluslararası girdilerdir, Obama politikaları gibi faktörlerdir…

Umarız açarlar…

15 yıl önce
Siyasette puslu hava...
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu