|
Erkan Mumcu, Billy Hayes ve vizyon sahibi olmak...

2004 yılı Nisan ayının ortalarıydı.

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde Türkiye Cumhuriyeti''ne sinema yoluyla en büyük zararı veren “olay adam”a ulaşmış; daha da ötesi, ondan “Yaşananlardan dolayı çok üzgünüm ve bu üzüntümü medyanın önünde de dile getirebilmek için önümüzdeki günlerde Türkiye''yi ziyaret etmek istiyorum” açıklamasını kapmış olmanın heyecan ve telaşı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı''nın internet sitesine saldırdım.

20 yıl sonra bile bu meslekteki amatör ruhunu, çocukça coşkularını yitirmemiş biri olarak, bütün derdim dünyanın ta öbür ucundan, Los Angeles''ten elektronik posta kutuma düşen kısa, fakat “bomba” içerikli bir mesajı o dönemdeki kültür ve turizm bakanımız Erkan Mumcu ile paylaşmaktı.

Tamı tamına 16 gün uğraştım kendisine ulaşmak için…

Bu süreçte, danışmanlarını arayıp ısrarla not bırakmak, elektronik posta ya da faks mesajı göndermek, araya Ankara''dan hatırlı tanıdıklar koymak ve bunların dışında aklıma gelen diğer bütün ulaşma yollarını denedim. Fakat olmadı da olmadı. Hazret''e kesinlikle ulaşılamıyor, çevresindekilere not bırakılsa da arayana asla geri dönmüyordu. Denemediğim tek bir yöntem kalmıştı, bir posta güvencinin paçasına not iliştirip Ankara''ya, Bakanlık binasının üzerine doğru göndermek! Aslında, duyduğum derin üzüntü ve kızgınlıktan ötürü bir ara onu da düşünmüştüm ya, ancak yakın çevremde bu işe uygun evsafta bir güvercin bulamamıştım.

O tarih itibarıyla kendileriyle telefonda iki dakika görüşmeyi başarabilsem, söyleyeceğim sözler şundan ibaretti:

“Sayın Bakanım, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkının artık uluslararası arenada ''Geceyarısı Ekspresi''nin rövanşını alma zamanı geldi. Uzun çabalardan sonra, bu lanetli öykünün Amerikalı baş kahramanı William ''Billy'' Hayes''e ulaştım. Adam, anılarının İngiliz yönetmen Alan Parker tarafından çarpıtılarak film yapılmasından son derece muzdarip. Filmde Türkiye''ye haddinden fazla yüklenildiğini düşünüyor ve kendisini affettirebilmek için de dostça bir çıkış yolu arıyor. Bunun için Los Angeles''taki konsolosluğumuza bile başvurmuş. Konsolosluk görevlilerimiz de 1991 ceza affından sonra Türkiye''ye girişinde artık bir sakınca kalmadığını iletmişler kendisine.

İşte size altın değerinde bir fırsat: Kültür Bakanı sıfatıyla Hayes''i ülkemize davet edin, çünkü gördüğüm kadarıyla kendisi Türkiye''den dostça bir sinyal bekliyor; fakat aynı zamanda da kendi inisiyatifiyle gelmekten korkuyor. Çünkü kafasında hâlâ 30 yıl önceki Türkiye imajı var. Yetkilerinizi kullanıp onun sınır kapılarında polis tarafından gereksiz yere alıkonulmasını ve sorgulanmasını engelleyin. Sonra da kendisiyle Türk devletini temsilen, el sıkışır vaziyette fotoğraflar çektirip bu kareleri dünya medyasına servisleyin. Hayes''in İmralı Cezaevi''nden firar edişinden 30 yıl sonra özgür bir insan olarak Türkiye''ye geri gelmesi ve burada uygarca bir tutumla karşılanıp doya doya gezmesi, ülkemize ilişkin acı tatlı anılarını tekrar yâdetmesi o berbat filmin -en azından bundan sonraki- bütün havasını söndürecektir. Bu tarihî fırsatı yakalamışken sonuna kadar kullanmak, hepimiz gibi sizin de boynunuzun borcudur. Çünkü bu kitap ve ondan uyarlanan film, son otuz yılda ülkemize ardarda bir kaç savaşın veremeyeceği kadar zarar verdi.”

16 gün boyunca kendimi parçalamama rağmen, yukarıdaki şu bir kaç samimi cümleyi Türkiye Cumhuriyeti''nin Kültür ve Turizm Bakanı''na aktaramadığımdan dolayı en sonunda pes ettim ve Billy Hayes hakkındaki özel haberimi de -Mumcu''nun metne ekli görüşleri olmaksızın- yayımlamak zorunda kaldım. Haber 3 Mayıs 2004 günkü Yeni Şafak''ta sürmanşet olarak yer aldı ve ülkedeki bütün medya organlarının ilgisini çekti. Bir çok gazete, internet sitesi ve televizyon bizim metinden alıntılar yaptı.

Ancak ben, sonraki aylar ve yıllar boyunca Erkan Mumcu''nun bu akıl almaz tavrını, insanı hasta eden umarsızlığını hiç bir zaman unutmadım. Öyle ki kendisine elektronik posta ve faksla defalarca gönderdiğim o yalvarır üslûptaki mektubum bile, yazılış tarihiyle birlikte hâlâ bilgisayarımın arşivinde duruyor. (Dilerse, kendisine de hemen bugün gönderebilirim!)

Dün, Hürriyet''in 5''inci sayfasında yer alan İstanbul Küresel Demokrasi ve Güvenlik Konferası''na ilişkin manşetin hemen yanında, “Geceyarısı Ekspresi”nin kahramanı da konferansa geldi” başlıklı haberi görünce, ister istemez aklıma bir kez daha bu tatsız olay geldi.

Üç yıl önce ülkemin pozitif tanıtımı adına çok ciddi bir fırsat olarak görürken muhatabımın inanılmaz ilgisizliği yüzünden dizlerimi dövmeme neden olan bu iyi niyetli hayâl, bir kaç yıl rötarla da olsa gerçekleşmiş ve William “Billy” Hayes tam 32 yıl sonra yeniden İstanbul''a gelmişti. Üstelik, bu anlamlı olayın gerçekleşmesini sağlayan kararın ardında da hiç umulmayacak bir kurum, Emniyet Genel Müdürlüğü duruyordu. Polis teşkilâtımızın yöneticileri, Bakan Mumcu''nun üç yıl önce sergilediği “Billy Hayes''in derdi beni mi gerdi, salla gitsin” tavrının aksine Amerikalı konuğun Los Angeles''tan yaptığı “Türkiye''ye gelmek istiyorum” başvurusunu çok ciddiye almış ve onun hiç bir yasal pürüze takılıp kalmadan İstanbul''daki konferansa rahatça katılımını sağlamışlardı.

İnanılmaz ama gerçek; 1976''da yazdığı “Geceyarısı Ekspresi” adlı kitap ve 1978''de de bu kitaptan uyarlanan aynı adlı filmle Türkiye''yi uluslararası alanda eşi ve benzeri görülmemiş biçimde köşeye sıkıştıran Amerikalı eski esrar kaçakçısı, günümüzün ise saygıdeğer film senaristi ve yönetmeni William “Billy” Hayes şu anda İstanbul''da özgürce dolaşıyor. Daha da önemlisi, yerli ve yabancı medya, onu 32 yıl önce kaçtığı kentin caddelerinde bir karecik olsun görüntüleyebilmek ve şimdiki duygularını öğrenebilmek için birbirlerini çiğniyorlar.

Bu, onun olduğu kadar benim de hayâlim olan bir final karesiydi. Fakat, vakitsiz öten bir üçüncü dünya ülkesi vatandaşı olarak, bundan üç yıl önce, derdimi tipik bir üçüncü dünya ülkesi politikacısına anlatamamıştım. Buna karşılık, Türk Emniyet Genel Müdürlüğü ise artık bir “birinci dünya örgütü” gibi düşünüp hareket ettiğini cümle âleme kanıtlarcasına, vaktiyle boyundan büyük tantanalara neden olmuş, ancak sonrasında defalarca nedamet getirmiş eski bir suçluyu, ülkemizin stratejik çıkarlarını titizlikle gözeterek, sınır kapısında hiç sorun çıkarmaksızın ve gayet dostça yaklaşımlarla İstanbul''a kabul ediyordu.

Bu kritik kararı alıp aksaksızca uygulanmasını sağlayan herkese şöyle gönülden bir “Helal olsun” diyorum. Dışişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü yetkililerince Hayes olayında sergilenen vizyon tek kelimeyle “müthiş”tir. Ve hiç kuşkunuz olmasın ki bu hoşgörüden hem ülkemiz, hem de Hayes''in -kendisini 32 yıldır kesintisiz biçimde yıpratıp duran- vicdanı son derece kârlı çıkacaktır.

Ha, bu arada bana Mumcu''yu mu soruyorsunuz?

O zaten, hayattaki vizyonunun toplam mesafesini, yalnızca bu olayla değil, bu olaydan sonra siyaset sahnesinde yaptıklarıyla da fazlasıyla gösterdi.

Ve artık ''tarih oldu.''

Bu gece, meslekteki bir hayâlini daha gerçekleştirmiş bir gazeteci olarak, yatağımda çocuklar gibi huzurlu, mışıl mışıl uyuyacağım.

* * *

(Geçen hafta bu köşede yayımlanan “Elektrik faturamdan kesilen her kuruş TRT''ye feda olsun” başlıklı yazımdan sonra, yurdun dört bir köşesinden beni mesaj yağmuruna tutan değerli TRT mensuplarına ve bu konudaki duyarlılıklarımı paylaşan bilinçli televizyon izleyicilerine çok teşekkür ederim. Çocukluk ve gençliklerini 70''lerde yaşamış olan bizim kuşağımız, TRT''nin, gerek radyosu gerekse televizyonuyla, bu ülke için anlam ve önemini gayet iyi bilir. O yüzden de bu güzide kurumumuzu lâyık olduğu şekilde koruyup kollamaya, üzerine kondurulmaya çalışılan tozları inatla süpürmeye devam edeceğiz.)

17 yıl önce
Erkan Mumcu, Billy Hayes ve vizyon sahibi olmak...
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet