|
İsmail Cem Televizyon Ödülleri "büyük jürisi"ndeyiz

Geçtiğimiz günlerde, Antalya Büyükşehir Belediyesi ve ona bağlı olarak "2009 yılı İsmail Cem Televizyon Ödülleri"ni organize eden Fikri Görsel Sanatlar Ajansı''ndan onur verici bir teklif aldım. Anılan kurumun yöneticisi ve aynı zamanda da Birgün gazetesi köşe yazarı İlyas Başsoy aradı ve "Diplomasi tarihimizin ayrıcalıklı simâlarından biri olan İsmail Cem''in anısına düzenlenen bu yarışmada, 2009 yılının en kaliteli televizyon programlarının belirleneceği nihai seçmeleri yapacak büyük jüride sizi de aramızda görmeyi istiyoruz" diyerek zarif bir davette bulundu. Ben de rahmetli Cem''i hem TRT tarihinin üçüncü genel müdürü, hem de Türk dış politikasına büyük emekleri geçmiş bir devlet adamı olarak daima saygıyla yâdeden biri olduğumdan, Başsoy''un yaptığı davete zevkle icabet ettim. Ardından da çalışmalara başladık ve geçen cuma diğer jüri üyeleriyle ilk tanışma toplantımızı yaptık.

Yerimiz sınırlı olduğu için konuya şimdilik derinlemesine girmiyorum. Şu kadarını söyleyeyim ki ulusal televizyonculuğumuzda "rating" ve "sansasyon"un değil bütünüyle "kalite"nin öncelendiği böylesine seçkin bir organizasyonda karar verici ekipte bulunmaktan dolayı son derece mutluyum. Bu yıl başlatılan "İsmail Cem Televizyon Ödülleri"nin Antalya Altın Portakal Uluslararası Film Festivali''nin en önemli ve değişmez etkinliklerinden birine dönüştürülmesi hedefleniyor. Önümüzdeki yıllarda daha da geliştirilip uluslararası bir kimlik kazanması planlanan yarışmanın sonuçları 24 Nisan Cumartesi akşamı Antalya-Mardan Palace Hotel''de düzenlenecek görkemli bir törenle kamuoyuna açıklanacak ve ödül töreni de -başta Amerikan HBO kanalı olmak üzere- pek çok yerli-yabancı televizyon kuruluşu tarafından dünyanın dört bir köşesinde naklen yayımlanacak. Törene, rahmetli Cem''in yakın dostu Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu''nun da katılması bekleniyor.

Şu sıralarda -daha önce ön jüri tarafından her kategoride 5''e indirilmiş olan- finalistleri tek tek inceliyorum ve kararlarımızı diğer 6 jüri üyesiyle birlikte, önümüzdeki hafta ağzı kapalı, mühürlü ve imzalı birer zarfla organizasyon komitesine teslim edeceğiz. "Drama Dışı Televizyon Yapımları" kategorisinin 7 daldaki birincilerini belirlemek üzere görevli olduğum bu yarışmaya ilişkin daha ayrıntılı bilgiyi ise sizlere gelecek hafta aktaracağım.

Dağıtımcıların ''dağıttığı'' zavallı sinemamız

Yakın zamanlarda değinmiş olduğum sinemasal konu başlıklarına sık aralıklarla geri dönmeyi hiç sevmiyorum aslında… Fakat, konu "Türkiye''de film dağıtım mekanizmasının laçkalığı" olunca, böyle bir konuya her hafta değinseniz bile yetersiz kalıyor.

Hatırlarsanız, 21 Mart Pazar günü "İmdaaat, kafayı yiyeceğim bu kadar çok filmden!" başlıklı bir yazıyla ülkemiz sinemacılığında gözlenen yerli-yabancı film enflasyonundan etraflıca söz etmiş ve bu sorunun en acil şekilde çözüme kavuşturulması gerektiğinden dem vurmuştum. Aradan geçen günlerde, düzelme için herhangi bir adım atılması şöyle dursun, vizyon kalabalığı artık iyice çığırından çıktı ve bu hafta sonu da rekor bir sayıya ulaştı. 9 Nisan Cuma günü, 5''i yerli olmak üzere tamı tamına 9 film gösterime girmiş bulunuyor. Nüfusunun dörtte üçünün ay sonunu zor getirdiği bir ülkede, kim izleyecek bu kadar filmi ve hangi sinema yazarı/programcısı bunların tamamını adaletle tanıtabileceği kadar geniş bir manevra alanına sahip? "Yazılı basın tanıtımı" deseniz sayfaya sığmaz; "televizyon tanıtımı" deseniz elinizdeki programın süresi biter, bu kadar çok sayıda film yine bitmez…

Aynı gün, sinemanın anavatanı ABD''de gösterime giren yeni yapımların sayısına bakıyorum; geçen cuma yalnızca 3 film piyasaya sürmüş Amerikalı dağıtıcılar… Türkiye, gerek ekonomik refah gerekse sinemaya gitme alışkanlığı açısından ABD''den fersah fersah ileride (!) bir ülke ya, o yüzden her hafta sonu sepetten dökme sistemiyle film sürüyor önümüze bu işin sevk ve idarecileri…

Hâl böyle olunca, bizler de ister istemez, seçiyoruz aralarından bir, hadi bilemediniz iki filmi ve onlara yoğunlaşıyoruz. Böylelikle, yeni yönetmenlerin özel bir ihtimamla ele alınması gereken ilk filmleri de sürekli güme gidip duruyor. Sonrası ise herkes için bol bol hüsran… Binbir zorlukla tamamladıkları yapıtlarını kitlelerle buluşturmak için sabırsızlanan çiçeği burnunda sanatçılar en fazla iki haftalık alelacele bir gösterim fırsatının ardından gişede çöküyor ve daha sinemaya merhaba demelerinin tadını bile çıkaramadan filmlerinin milyonlarca liralık birikmiş Kültür Bakanlığı ve banka kredi borçlarıyla boğuşmaya başlıyorlar.

Bu iş kesinlikle böyle gitmez; çünkü hepimiz bu "talepten fazla arz"ın altında eziliyoruz. Ortalık resmen "film mezarlığı"na dönmüş durumda ve dağıtım işine yön verenler hâlâ sistemi ayakta tutacak radikal kararlar alabilmiş değiller…

Allah, Türk sinemacılığının sonunu hayretsin!

٪d سنوات قبل
İsmail Cem Televizyon Ödülleri "büyük jürisi"ndeyiz
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi
Kızın adı Rachel
Bin 187 dokunuş ve 30 genç