|
Kraldan fazla kralcı belgeselciler-1

Geçtiğimiz haftalarda, organizasyonunda jüri üyesi olarak yer aldığım bir kısa film yarışması, bana, Türk sinemasının -şimdiye kadar yalnızca gıyaben ve çalışmaları üzerinden tanıdığım- bir grup değerli ismiyle yüzyüze görüşüp tanışma fırsatı sundu. Bu kapsamda biraraya geldiğim kişilerden biri de Türk kısa film ve belgesel dünyasının yaşayan en kıdemli yönetmenlerinden biri olan sevgili Artun Yeres ağabeyimizdi.

Pek çok eski ve yeni kısa filmci gibi ben de Artun Yeres''in ismini, ülkemizde bu alanda düzenlenmiş ilk etkinlik olan 1967 tarihli Hisar 1. Ulusal Kısa Film Yarışması''da ödül alan ve hemen ardından da devlet tarafından “dost bir ülkenin hislerini rencide ettiği” gerekçesiyle gösterimi yasaklanan efsanevî filmi “Çirkin Ares”ten dolayı, bir “duayen” olarak yakından tanımaktaydım. Yeres''in gençlik yıllarında ve bütçesizlikten dolayı amatör 8 mm formatında çektiği bu film, ABD''nin o dönemde Vietnam topraklarında bütün şiddetiyle sürüp giden saldırganlığını, Pablo Picasso''nun İspanyol İç Savaşı''nı anlatan ünlü “Guernica” tablosundaki kıyım görüntüleriyle paralel bir kurguyla aktaran çarpıcı savaş fotoğraflarından oluşmaktaydı.

Savaş karşıtı içeriğinden de hemen anlayacağınız üzere, filmdeki mesajdan “hisleri incinen” o dost ve müttefik ülke doğrudan doğruya ABD''ydi. Nitekim, dostlarına karşı son derece kadirşinas olan devletimiz o dönemde bu vahim duruma el koymakta gecikmedi ve “Çirkin Ares”i yasaklatmakla kalmayıp varolan tek kopyasını Yeres''in elinden aldı, ardından da alelacele “yaktı”.

Hem Türk kısa filmcilik tarihine geçen bu ilginç olay nedeniyle, hem de sonrasında çektiği kaliteli belgesellerden dolayı Artun ağabeyi yıllardır uzaktan uzağa saygıyla takip ediyordum. Söz konusu kısa film yarışması da yıllar sonra yüzyüze tanışmamıza vesile oldu.

Kendisi, adından da anlaşılacağı üzere gayrımüslim ve Ermeni asıllı bir vatandaşımız. Ancak, sohbet bu gibi politik konulara kayınca, “azınlık” deyiminin kullanılmasından müthiş rahatsız olacak kadar da “Türk”… Toplam iki gün süren film izleme maratonumuzdan arta kalan boş zamanlarda, Türkiye''deki güncel politik gelişmeler üzerine yaptığımız hemen her sohbet sırasında -ağzımızdan bu minvalde bir söz kaçtığında- derhal hiddetlenip, “Kardeşim, bizler Türkiye''de azınlık mazınlık falan değiliz” deyip, sonra da gururla anlatmaya başlıyordu: “Ben Artun Yeres, bu ülkenin birinci sınıf ve aslî vatandaşıyım. Tıpkı geçmişte bir Osmanlı olduğum gibi, bugün de bir Türk''üm. Bu, Anayasa''ya göre benim etnik kökenlerimi değil, tâbiyetimi kasteden bir deyimdir. Tâbiyetimden de gayet memnunum. Azınlık diye diye bizleri bu ülkenin ortak tarihinden bağımsız, apayrı bir güruhmuş gibi göstermeyin!”

Kendi adıma gerçek bir şans olarak gördüğüm bu anlamlı tanışma sırasında, Artun ağabeyden, yakın geçmişte Ermenistan''ın başkenti Erivan''da davet edildiği bir belgesel film yarışmasında yaşadığı traji-komik olayları dinleme fırsatı da elde ettim. Ermeniler Üstad''ı “Nasıl olsa bizden biridir, bu yüzden Türkiye karşıtı propaganda adına her ne istesek, Türkiye''deki diğer bazıları gibi dediklerimizi hiç sektirmeden yapar” diyerek, binbir iltifat ve ihtimamla ülkelerine götürmüşler. Ve komedi de daha Erivan havalimanında ağzına uzatılan televizyon mikrofonlarından itibaren başlamış. Yeres''in başlıca derdi belgesel sinema sanatı ve festivale davet edilen yapıtı üzerine konuşmak; oysa Ermeni muhabirlerden gelen neredeyse tek bir soru var: “Türkiye''de derin bir azap içindesiniz öyle değil mi, herhalde hiç bir sanatsal ifade ortamı yok o ülkede. Bizlere, Ermeni azınlığa yönelik Türk zulmü ve 1915 soykırımı hakkında neler söyleyeceksiniz?”

Artun ağabeyin bu yabanî tutuma yönelik ilk patlaması hemen oracıkta gerçekleşmiş ve karşısındakilere bağırıp çağırmaya başlamış. “Aklınızı başınıza alın” demiş öfkeyle, “Sürekli rüzgâr ekiyorsunuz, o yüzden de son yüz yıldır hep fırtına biçmektesiniz. Türkiye ile Ermenistan sizin bu tutumunuzla asla dost olamaz. Ben buraya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir sinema sanatçısı olarak sizin davetinizle geldim. Sinema ve sanat dışı sorularınızla beni bunaltmayın. Bir film festivali, bu türden ucuz hamaset gösterilerinin aracı değildir. Barış ve kardeşlik adına söylediklerimi televizyonlarınızda adam gibi yayımlayacaksanız yayımlayın; yoksa ilk uçakla geri döneceğim!”

Tabiî, gözünü Türkiye''yi istisnasız her platformda yıpratma hırsı bürümüş olan Ermenilere bu sözler vız gelmiş tırıs gitmiş.

Artun Yeres, tek kelime Ermenice bilmeyen bir Ermeni. Çünkü köklü bir İstanbullu olarak, ailesinin diğer üyeleriyle uzun yıllardır daima Türkçe üzerinden konuşup anlaşmış. Aynı şekilde, yakın dostlarının ezici bir çoğunluğu da yine Müslüman Türkler. O yüzden, akşam otelde televizyonu açıp kendi demeçlerini izlemek üzere ekranın karşısına dikildiğinde, yanına Türkçe bilen bir Ermeni tercüman oturtmuş. Görüntüsü ekrana yansıyınca bir de bakmış ki kendi sesi tamamen kısılmış durumda ve anlatıcı bir ses Türkiye hakkında ona atfen ha babam saydırıyor. Zaten sinirli bir yaratılışa sahip olan ağabeyimiz de bunun üzerine tası tarağı toplayıp Türkiye''ye geri dönmüş. Tabiî, ardında “İyice Türkleşmiş hain bir Ermeni” suçlamalarını bırakarak…

Bu, gençliği boyunca Marksist düşünceye dönük yaşamış, şimdilerde de aynı keskinlikte olmasa bile sol fikirlerini muhafaza eden gayrımüslim ve Ermeni kökenli bir sanatçımızın Erivan''da yaşadığı skandal karşısında sergilediği insanî tepkiden küçük bir kesitti.

Bunu sizlere uzun uzadıya neden mi anlattım? Geçtiğimiz günlerde Belgesel Sinemacılar Birliği adlı oluşum tarafından İstanbul''da düzenlenen “1001 Belgesel Film Festivali”nde, Ermeni bir sinemacının çektiği, sözde Ermeni soykırımını anlatan “Köpeklerden nefret ederim” adlı ırkçı ve saldırgan filmin önce -inanılmaz bir pişkinlikle- gösteri programına seçilmesi, ardından da kamuoyundan gelebilecek muhtemel tepkiler nedeniyle apar topar programdan çıkarılmasının ardındaki “kültürel yabancılaşma”yı çok daha iyi vurgulayabilmek için…

Yeni gelinlerin dediği gibi, “yerim dar” ve bu yüzden rahat oynayamıyorum. O nedenle, sizlere bu utanç verici gelişmenin diğer önemli ayrıntılarını ancak gelecek hafta aktarabileceğim. Gerçi o zamana kadar bu güncel olay biraz bayatlayacak. Fakat olsun, önemli olan tarihe kayıt düşmek ve biz de köşemizde elimizden geldiğince bunu yapmaya devam edeceğiz.

Bekleyin bakın, sizlere bu ülkenin aydınlarıyla ilgili daha neler anlatacağım…

18 yıl önce
Kraldan fazla kralcı belgeselciler-1
Kara dinlilerle milletin savaşı
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!