|
İki Ali

Bizim gençliğimizin baş ucu kitaplarının bir kısmı, “iki Ali” diye andığımız Ali Bulaç ve Ali Ünal’a aitti. “Biz” dediysem, kastettiğim “Radikal İslamcı” adı takılan, bizim ise kendimize, “80 kuşağı” demeyi tercih ettiğimiz kuşaktır. Beyazıt’ta, Fatih’te, üniversitelerde eylemler yapıp, polis dayağı yiyen, sonra Fatihin ara sokaklarındaki kahvelerde saklanan gençlerdik.

O dönem çok sayıda tercüme, az sayıda telif kitaplar olurdu ki, hepsini yalayıp, yutarak okurduk. Seyyid Kutup, Hasan El Benna, Ali Şeriati, Mevdudi gibi dışarıdan yazarların kitapları elimizden düşmez, akşamları da bu kitaplar üzerine saatlerce tartışırdık.

Bu tercüme eserlerin yanı sıra az sayıda yerli yazar vardı ki, onların kitaplarını neredeyse ezberler, hiçbir konferansını kaçırmazdık. Dergilerdeki makaleleri, gazetelerdeki yazıları (ki gazete sayısı çok azdı) elden ele dolaşır, ‘bugün ne yazmış gördün mü’ diye birbirimize haber verirdik (bir nevi tweet atmak gibi). İsmet Özel, Yaşar Kaplan, Atasoy Müftüoğlu, Ali Bulaç, Ali Ünal, Mustafa İslamoğlu, Edip Yüksel gibi yerli yazarların kitapları, gençlerin en gözde kitaplarıydı.

Şunu da söyleyeyim, bu tercüme ve telif serlerin yanı sıra Batı ve Rus klasiklerini, solun bütün baba kitaplarını da okuyup, eleştiri notlarımızı da derkenar etmişizdir yani. Öyle ciddi bir entelektüel faaliyetimiz vardı. İtiraf edeyim müzik olarak Ahmet Kaya ve Kitaro dinlerdik.

Ali Bulaç ve Ali Ünal isimleri, bazı zamanlar karışırdı ama ikisinin de derin fikir yazıları, düşünce dünyamızın oluşumuna büyük katkı sağlardı. Ali Ünal’ın Kuran’da Temel Kavramlar ve Mekke’ye Giden Yol, Ali Bulaç’ın başta Kuran Meali, Çağdaş Kavramlar Düzenler, Modern Ulus Devlet, Hedefteki Ülke İran gibi kitapları adeta “best seller” kitaplardı. Biz, tüm bu kitapları Beyazıt’taki Beyaz Saray isimli iş hanından alırdık. Kitapçılar bu iş hanının bodrum katındaydı ve öğrencilerin en uğrak yeriydi. Ali Ağabeyler bazen bu kitapçılara uğradığında, en büyük mutluluğumuz tahta taburelerde oturup, sigara dumanı altında onları dinlemek olurdu.

Ali Ünal’ı hiç tanıma fırsatım olmadı, zaten kısa bir süre sonra “İslamcı” camiadan koptu ve ortadan kayboldu. Daha sonra Fethullah Gülen’in cemaatine katıldığını ve eski kitaplarını da reddettiğini şaşkınlıkla öğrendik. Çok şaşırdık, çünkü Gülen Cemaati bizden nefret eder, eylem ve gösteri yaptığımız için bizi “İran ajanı provokatörler” olarak görürlerdi. Bizim elimizde de Ali Ünal’ın kitapları olduğu için Ünal’ın bu camiaya katılmasına çok şaşırmıştık.

Ali Bulaç ise çok uzun yıllar bizim aramızda kaldı. “İslamcı” camiada neredeyse çıkartılan tüm mevkutede yazı yazdı, yayın danışmanları arasında oldu ya da onun kitapları promosyon olarak verildi. Düzenlenen her konferans ve sempozyumda onun adı konuşmacı ya da yönetici olarak yer alırdı. Kitapları sanırım 5 defa yayınevi değiştirdi ama hepsi de çok sattı.

Kendisiyle bir kaç defa konuşma fırsatım oldu, tabi o beni hatırlamaz. Üsküdar ve Fatih semtinin bir yayınevinde, bir sohbet ortamında bulduk mu dizinin dibinde oturmak isterdik. İkinci evliğini yaptığında bir evini Üsküdar’da, diğerini Fatih’te açarak her iki semtten de kopmamıştı. Etrafına sakın iki evlilik yapmayın diye hep tavsiyede bulunurdu, çok sıkıntı çekti iki evlilikten.

R. Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı olduğunda Ali Bulaç danışmanı olduğu için çok mutlu olduk. O da belediye adına düzenlediği sempozyumlarda, çıkardığı dergilerde ve kitaplarda tüm birikimini kullandı, yine İslam adına güzel şeyler yaptı. Sonra nedense Tayyip Bey onu Ankara’ya götürmedi ve Ali Abinin de bizim camiadan yavaş yavaş koptuğunu duyduk. O’nun da Gülen Cemaatiyle yakın ilişkiye girdiğini duyduğumuzda küçük dilimizi yutacaktık. Çünkü Mehmet Metiner’in yönettiği Girişim Dergisi’nde yazdığı çok ağır Fethullah Gülen eleştirileri o zaman Cemaati çıldırtırdı. Sonra gördük ki Bulaç, Fatih Kolejinde hoca, Zaman Gazetesi’nde yazar, Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nda danışman oldu ve daha bir çok maddi ve manevi ilişki içine girdi.

Şimdi bize, yani bizzat İki Ali’nin fikirleriyle büyüyen insanlara en ağır eleştirileri yine bu iki Ali yöneltiyor.

10 Aralık 2014 tarihli yazımda Cemaate şöyle bir soru sorumuştum: “Bir tek cümle de olsa ‘Cemaat nerede hata yaptı’ diye yazacak kadar özgürlüğünüz, hür fikriniz, iradeniz ve cesaretiniz var mı? Ekrem Dumanlı’nın Pazartesi vaazlarında bir gün, tek satırlık da olsa, ‘hocamızın da şu hatası oldu’ diye bir özeleştiri görebilecek miyiz?”

Ali Ünal geçtiğimiz gün” Cemaat hata yapmaz mı, yapmadı mı?” başlıklı bir yazı yazdı ve bu soruya şöyle cevap verdi: “... Münafık ve zayıf kalblilerin böyle bir soruya hakları yoktur; samimî olanlar da, iki sebeple bu soruyu sormakta haksızdırlar. Ortada fiilî bir durum, açık zulüm ve Cemaat adına mazlumiyet varken bu soruyu sormak, zalime malzeme taşımak ve mazlumu zayıflatmak olur. Böyle bir soru, Cemaat’e 40 yılı aşkın süredir ilmî–manevî rehberlik yapmış zâta (Fethullah Gülen. ANK) gerekli muhasebeyi yapmadığı töhmeti ve hakaret manâsı taşır.”

Bizi münafık ettiği yazısında Ünal, aslında Şia mezhebinin masum imam inancından çok farklı olmayan bir masumiyet ve kutsiyet atfediyor Gülen’e. Ali Bulaç’ın ise tüm eski tezlerini yakıp, yıkarcasına neler yazdığını hepimiz biliyoruz.

Bize özgürce düşünmeyi, soru sormayı, sorgulamayı ve cemaatlere karşı hep mesafeli olmayı öğreten iki Ali’nin bugün geldiği nokta bizi çok şaşırtıyor. Allah kimseyi şaşırtmasın.

Benim merak etiğim şey şuydu: Ali Ünal tamam da, R. Tayyip Erdoğan Ali Bulaç’ı Ankara’da yanında götürseydi yine bu duruma gelecek miydi?

#ETİKET
PARİS SALDIRISI

Paris’teki saldırı her açıdan İslam’a ve Müslümanlara zarar veren bir saldırıdır. Batı ülkeleri İslamıfobiayı körükleyen karikatür ve PEGIDA gibi oluşumları engellemediği için bu saldırıda onların da ayrıca hatası vardır. Ne olursa olsun Müslümanlar terörizmle birlikte asla yan yana anılmamalı.

Twitter.com/alinurkutlu
#Ali Bulaç
#Ali Ünal
#İsmet Özel
9 yıl önce
İki Ali
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî