|
Terör bir iletişim aracı olabilir mi?

Çocukluğumuzdan beri seyrettiğimiz polisiye dizilerin neredeyse tamamında ve hele de Agatha Christie, George Simenon, Arthur Conan Doyle, Dashiell Hammett gibi klasik polisiye yazarların kitaplarında kanunlardan yana olanlar hep aynı soruyu sorarlar:

-Bu işte kimin çıkarı var?

Bizler teröristlerin, -ki onlar ne kendilerini terörist olarak görürler, ne de eylemlerini ‘terör olayı’ olarak adlandırırlar- her türden şiddet olayını onu hayata geçirenler tarafından bir siyasi iletişim aracı olarak görüldüğünü, ta meselenin kuramcılarından, Proudhon, Bakunin, Kropotkin’den bu yana biliriz. Şiddet her zaman bir siyasi iletişim aracı olarak görülmüş ve kullanılmış; ancak hiçbir zaman hedefine ulaşmamıştır.

O zaman ikinci soru:

-İletişim mutlaka bir somut hedefe yönelik olduğuna göre, terörün kaynağında hangi iletişim hedefi vardır?

‘İletişim hedefi’ kavramını açalım. Basitçe şöyle diyebiliriz:

Kimin, neyi, nasıl algılaması istenmektedir?

Üçüncü soru ise:

-Herhangi bir şiddet olayında hedeflenen kitle kimdir? Bu kitleden nasıl bir davranış değişikliği beklenmektedir.

Dördüncü soru:

Aynı iletişim hedeflerinde buluşabileceği varsayılan terör olaylarının birbirleriyle olan bağlantıları nelerdir?

Çünkü olaylara tekil değil bütünlük içinde bakılıp değerlendirilmezse varılacak sonuçların kusurlu sakat ya da olması mukadderdir. Paris’te 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddet olayının örneğin İsveç’te camilerin yakılmasıyla, (Avrupa’da 7 ayrı ülkede İslam karşıtı saldırılar düzenlenmiş. 39 camiye saldırı yapıldı ve cami saldırılarının 31’i son 6 ayda, IŞİD’in Irak ve Suriye yapılanması sonrası gerçekleştirilmiş.) Almanya’daki Neonazilerin ve özellikle şu sıralarda adı en çok duyulan İslam karşıtı örgüt PEGIDA’nın faaliyetleriyle veya bir zihin sıçramasıyla İstanbul’daki canlı bombalarla bir alakası var mıdır?

Beşinci soru ise şöyle oluşturulabilir:

Son olay, sadece İslamofobi sınırları içinde mi ele alınmalıdır?

Ortadoğu kazanının altında yakılan ateşe atabilecekleri odun sayısı açısından ABD, AB, Rusya ve bölgede çıkarı olan diğer güç odaklarının istihbarat servislerinin aralarındaki denge savaşını da hesaba katmamazlık edebilir miyiz?

Yani görülebileceği gibi durum hayli karışık.

Verilen ilk beyanatlar ‘standart hareketler’di:

-“Bu cinayetleri şiddetle kınıyoruz.”

-“Bu provokasyon İslam toplumlarına karşı bir nefret operasyonuna dönmemeli.

-“Suçlular bir an önce bulunup adalete teslim edilmeli.”

-“Güvenlik önlemlerini artıracağız.”

Yukarıdaki beş soru doğru yanıtlanmadıkça bu ‘standart hareketler’ ne Avrupa ve ne de Hristiyan Batı’nın kamuoyunu tatmin edecektir ne de İslam aleminin. Uzmanların, özellikle de istihbarat ve uluslararası ilişkiler uzmanlarının yukarıdaki beş soruya odaklanması şarttır.

Biz sadece şimdilik, Allah Türkiye’yi korusun demekle yetinelim. Çünkü o beş sorunun yanıtını bilmesek de, içimizden ve derinlerden bir yerden gelen sesle, bu işlerin Türkiye’yi hedef almış olabileceğini aklımıza getirmeden edemiyoruz.

#Agatha Christie
#George Simenon
#Arthur Conan Doyle
#terörist
9 yıl önce
Terör bir iletişim aracı olabilir mi?
İkinci Bahar nostaljisi
Bayram günlerinde bilgiden bilgeliğe yolculuk
İkaz
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet