|
Türkiye, İsrail, İran, Azerbaycan: Karışık Hesaplar

Türkiye, Azerbaycan-İran sürtüşmesi nedeniyle İran''a verdiği ''diplomatik nota'' ile Hazar Denizi''ndeki ''Büyük Oyun''a ''müdahil'' oldu. İlk bakışta, Türkiye''nin tarihi, kültürel ve etnik bağlarla bağlı bulunduğu ve daha önemlisi 21. Yüzyıl enerji politikaları açısından özel bir değer verdiği ''kardeş'' Azerbaycan''dan yana ''ağırlık koyması'' doğal ve anlaşılır bir durum.

Ancak, sorun ve durum, ''ilk bakışta'' görülebilenin ötesinde hayli karmaşık. Azerbaycan ile İran arasında, Baku''nun 90 mil güneyinde, İran''a hayli yakın bir noktadaki petrol ve doğal gaz yatağı üzerinde ihtilaf çıkmıştı. İran savaş uçakları, bu yatakları inceleyen Azeri gemileri üzerinde uçunca Türkiye de devreye girdi ve iddiaya göre ''Saddam''ın Kuveyt''e yaptığını, Azerbaycan üzerinde İran''a yaptırmamak'' konusunda ''kararlı'' bir tavır takındı.

Bu ne demek? Son tahlilde, İran ile gerekirse ''savaşı göze almak'' demek. Ancak, Hazar söz konusu olunca, İran ''yapayalnız'' bir ülke değil. Rusya ile Hazar konusunda bir eşgüdüm ve işbirliği halinde. Buna bir tür ''ittifak'' bile denebilir. İran ile Sovyetler Birliği arasında Hazar Denizi''nin statüsüne ilişkin 1921 ve 1940 anlaşmaları var. Geçen yıl, Putin ve Hatemi, ''Hazar Denizi''nin hukuki statüsünü belirleme çalışmaları tamamlanmadıkça, 1921 ve 1940 anlaşmaları uyarınca Hazar Denizi''nde kabul edilmiş bir karasuları sınırı olamayacağını ve bu zaman zarfında Hazar Denizi''nin bir ''barış ve dostluk'' bölgesi olarak kalması gerektiğini ortak bildiride ifade etmişlerdi. Bunun ''tercümesi'', Hazar Denizi''ndeki ''iki baş aktör''ün İran ve Rusya olması, diğerlerinin ''yardımcı aktörler'' olmasıydı.

Zorluk, Sovyetler Birliği''nin ortadan kalkmasıyla Hazar Denizi''nde önceden sadece Sovyetler Birliği ve İran''ın ''kıyıdaş devlet'' olmaktan çıkıp; Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve İran''ın ''kıyıdaş devletler'' haline gelmesi ve Hazar Denizi''nde karasuları ve kıta sahanlığının belirsiz olmasından kaynaklanıyor. Tabii, buna bir de Hazar havzasında, dünyadaki tüm ''büyük oyuncular''ın iştahını kabartan zengin enerji kaynakları eklendiğinde, iş çatallaşıyor.

Türkiye''nin ''stratejik çıkarları''nı ilgilendiren bir konuya ''müdahil'' olmasında anlaşılmayacak bir şey de yok. Ancak, konunun bir de ''yakın arka planı'' var ki, üzerinde düşünmeye ve ''tartışma''ya uygun: Türkiye-İsrail ilişkileri ve İsrail''in İran''a karşı ''husumet''i...

İsrail Başbakanı Ariel Sharon''un geçen haftaki Ankara ziyaretinde Bülent Ecevit''le birlikte yaptığı basın toplantısındaki "Türkiye ile birlikte eski Sovyet cumhuriyetlerinden birisiyle yakın işbirliğini düşündükleri"ne ilişkin sözleri es geçildi. Sharon, o açıklamasında isim vermeden Azerbaycan''ı kastetmişti. Sharon''un Ankara temaslarında ''medyatik ilgi'', Filistin-İsrail ekseninde yaşanan kanlı gelişmeler ve Ortadoğu barış sürecine ilişkin sorunlar üzerinde odaklaştığı için, ziyaretin belki de ''en stratejik boyutu'' dikkatlerden kaçtı.

Azerbaycan-İran sürtüşmesine, Türkiye''nin ''müdahil'' olması ve Sharon''un o açıklaması, Türkiye ile İsrail arasındaki ''yakınlığın'' geniş stratejik boyutlarını gözler önüne seriyor. Bunu en iyi gözleyenlerin başında Filistinliler geliyor. Sharon''un Ankara ziyareti öncesinde, Filistin Yönetimi''ne yakın El-Kudüs gazetesinde "Türkiye-İsrail İttifakı" başlığıyla yayınlanan bir makalede Arap diplomasisinin Türkiye''yi değerlendirmekte hata yaptığı kaydedilerek, Türkiye, şöyle tanımlanıyordu:

"(Türkiye), Arap Dünyası''nın omuz başlarında konumlanmış, Kafkasya''ya, Balkanlar''a ve Sovyetler''den kopmuş Müslüman cumhuriyetlere etkisini yayan, jeopolitik önemde bir ülkedir. Türkiye tabii ki Sharon''un ziyaretine ilişkin olarak (Araplar''ı) teskin edici açıklamalar yaptı. Türkiye''nin yöneticileri İsrail ile ilişkilerinden, barış sürecini geliştirmek ve Filistin halkının haklarını desteklemek amacıyla yararlandıklarını söylediler. Fakat bu ziyaretin amacı, (Ortadoğu''da) bir çözüm sorunuyla yakından uzaktan ilgili değildir. Benyamin Ben-Eliezer ve İsrail Genelkurmay Başkanı Shaul Mofaz, Türkiye''yi bir aydan daha kısa süre içinde ardarda ziyaret ettiler. Ziyaretlerin amacı, ortak manevraları, füze savunma programını, Türkiye''nin İsrail''le 2 milyar dolarlık silah anlaşmalarını, pilotsuz uçakların ve Arrow füzelerinin ortak üretimini içeren stratejik askeri eşgüdümdü. İsrail''in askeri yöneticileri Türk ve İsrail kuvvetlerinin moral yönlendirme programlarında kullanılan potansiyel düşmanların adlarını gizlemiyorlar: Irak, İran ve Suriye..."

Aynı gazetede Sharon ziyaretinin hemen ardından yayınlanan başyazıda ise "Türk ve İsrail taraflarının aralarındaki siyasi, askeri ve ekonomik özel ilişkileri korumaya hevesli olduklarına hiçbir kuşku yok. Bu ilişkiler, herbirini ayrı ayrı ilgilendiren stratejik faktörler ve öngörülere dayanıyor. Bu faktörler, Türkiye ve İsrail''in komşu ülkelerle ilişkilerine bağlıdır..."

İsrail''in İran''a ''husumet''i malum ve Türkiye''yi İran''a karşı ''rampa'' olarak kullanmak istediğine dair, bizzat İsrailli stratejistlerin görüşlerine burada sık sık yer verdik.

Peki, bölgenin her yanındaki koca Türkiye''nin, bölgenin öte ucundaki ve kendisi Türkiye''yle hiç ilişkisi olmayan bir ihtilafın tarafı olan küçücük İsrail''i ta Hazar stratejisine taşıması ''doğru'' bir politika mı? Veya acaba İsrail''in Türkiye''yi Hazar-Kafkasya stratejisinde İran''a karşı ''hasım'' bir güç olarak kullanması, Türkiye''nin çıkarına mı?

Yakın geleceğimizi etkileyecek karışık ''stratejik hesaplar''ı yarın tartışalım...

23 yıl önce
Türkiye, İsrail, İran, Azerbaycan: Karışık Hesaplar
Mesele sadece Finlandiya ve İsveç mi?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..