|
Sarkozy"nin Fransası

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozi her vesileyle Türkiye''nin Avrupa Birliği''ne üyeliğine karşı olduğunu açıklamaktadır. Bu beyan kimseyi şaşırtmamalıdır. Zira bu politika Fransa''nın Türkiye''ye karşı olan milli politikasının yeni bir tekrarından ibarettir.

Bu konuyu yazılarımızda pek çok defalar işlemiş bulunuyoruz. Ancak hafızalarımızı tazelemek bakımından vaktiyle Fransa denilen meçhul başlığı altında yayınlamış olduğumuz aşağıdaki makaleyi tekrar yayınlıyoruz.

Türk politikacıları ve münevverleri, Fransa''nın Türkiye''ye karşı olan tutumunu bir türlü anlayamazlar. Çünkü Fransa deyince Türk aydınının kafasına birkaç olay gelir. Kısaca söylemek gerekirse, ilk hatıra gelenler, Fransız Kralı l. Fransuva''nın annesinin Kanuni''ye yazdığı mektup. Bu mektupta, Almanya''ya esir düşen Fransız Kralı''nın kurtarılması için Osmanlı Sultanı''ndan yardım istenmektedir.

İkinci akla gelen şey, Türk idari sisteminin Fransa''dan kopya edilmiş olmasıdır. Başka bir konu da, İstanbul''da Fransızca dille eğitim yapan ilk Türk okulunun yani Galatasaray Lisesi''nin açılmış olması ve bu sebeple de birçok Türk aydınının diğer Avrupa ülkelerinden önce Fransa''yı tanımaları, eğitimlerini Paris''te yapmalarını da ilave edebiliriz.

İki ülke arasındaki bu ilişkilerin tabii sonucunun dostluk olması gerektiğini düşünürüz. Oysa Fransa, uluslararası her toplantıda daima Türkiye''nin karşısına çıkmıştır. Kanuni Sultan Süleyman''ın ilk kapitülasyonları Fransızlara vermiş olmasına rağmen Osmanlı en çok bu devletten çekmiştir.

Demokrasi, insan hakları ve hürriyet hareketinin Fransız İhtilali ile başladığı söylenir. Bu gerçekten de öyledir. Fransız İhtilali bu fikirlerin doğmasına sebep olmuş ve fakat doğduğu ülkede yerleşememiştir.(*)

Modern dünyada ilk cumhuriyeti onlar kurmuşlardır. Fakat kurdukları cumhuriyeti beğenmeyip yenilerini kuranlar da onlardır.

Milletlerin genlerine işlemiş bazı özellikleri vardır: Mesela Almanya denilince çok kimsenin aklına “ırkçılık” gelir. Yunanistan denilince akla “Megalo İdea” gelir. Fransızların genlerinde de, dünyanın en üstün kültürüne sahip bir millet olduğu fikri yerleşmiştir.

Uluslararası ilişkiye girmediğiniz veya Fransa''yı kitaplardan öğrenmeye kalktığınız zaman bunu belki farketmezsiniz. Fakat uluslararası toplantılarda rastladığınız zaman onları her konuşmasında, her davranışında bunu hissedersiniz. Herkesin çeşitli vesilelerle karşılaştığı bu durumu biz, birçok örnekleriyle yaşamışızdır.

Avrupa Konseyinin merkezi Strasbourg''tur. Fransız hükümeti uzun yıllar Strasbourg Havaalanı''na yabancı uçakların inmesine izin vermemiştir. Bunun sebebi, oraya gelenleri, Paris üzerinden Fransız Havayolları''yla uçmaya mecbur kılmak içindir. Bu sebepten bir ara, Avrupa Konseyi Genel Kurulu Strasbourg''tan başka bir yere taşınmayı dahi konuşmuştur.

Avrupa Konseyi üyeleri statü itibarıyla Fransız milletvekilleriyle aynı haklara sahiptir. Buna rağmen bir ara Fransa, bütün parlamenterlere vize almak mecburiyeti koymuştur. Bu zorunluluğu protesto için toplantılara katılmayan üyeler olmuştur. Paris ile Strasbourg arasında hızlı trenin çalıştırılmasına hâlâ başlanamamıştır.

Sokaktaki Fransız vatandaşına sorarsanız dünyanın en büyük havaalanı olarak Charle De Gaule Havaalanı''nı inşa etmekle öğünür. Ancak her Fransız''ın içinde, Fransızca''nın uluslararası toplantılarda İngilizce''den geriye düşmesinin ve Amerika gibi, Anglosakson kökene sahip bir ülkenin süper güç olmasının ezikliği vardır. İşte bu eziklik sebebiyledir ki, Amerika''ya göstermediği hıncını Amerika''ya yakın ülkelerden çıkarmaya çalışır.

Bunun misallerini çoğaltmak mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye ile birlikte bazı olaylar sebebiyle Fransa''yı da mahkûm etmiştir. Bu kararı Fransızlar infaz etmediği gibi, kararda belirtilen kanun değişikliğini de yapmamıştır. Bu kanun değişikliğini niçin yapmadığını soran üyeye Fransız Başbakanı sadece, “Bizim sistemimiz budur” diye cevap vermiştir.

Fransa''da din bazı dini grupların faaliyetini yasaklayan bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanunun İnsan Hakları Sözleşmesi''ne uygun olup olmadığı tartışılırken, bir Fransız senatör aynen şunları söylemiştir:

“Fransız Parlamentosu''nda ittifakla kabul edilen bir kanunun insan haklarına aykırı olduğu hiçbir yerde tartışılamaz.”

Bu sözlerinden dolayı Fransa''yı kınamaya kimsenin gücü yetmemiştir. Ancak aynı konularda Türkiye hem tazminat ödemeye ve hem de Anayasası dâhil birçok mevzuatı değiştirmeye mecbur edilmiştir.

İşte bu zihniyet ile Fransa, Cezayir''deki yaptıklarını tartıştırmaz ama Ermeni soykırımı iddiasının savunucusu olur. Fransa ile masaya otururken bu psikolojiyi bilerek oturmakta fayda vardır.

Fransa ile olan anlaşmazlıklarda, onlara ticari tavizler vererek konuyu lehimizde sonuçlandıracağını zanneden politikacılarımız çıkmıştır. 17 Aralık''tan önce, Türkiye''nin otuz adet Air Bus satın almasındaki motif de bu olabilir. Ancak her defasında bu yola başvuranlar yanılmışlardır.

Türkiye''nin Batılılaşma yolunda en büyük yanlışı, bütün Avrupa''yı Fransa zannedip yenileşmesini onu örnek alarak yapmaya kalkışmasıdır. Türkçede medeni olmak veya batılılaşmak deyimiyle “a la Franga” deyimi eş manaya gelmektedir.

İşte Sayın Başbakanımız, Fransa''nın bu tutumunu bilmediği için, onunla birlikte yemek yemeyi bir şeref addetmiş, bir arkadaşıyla konuşur gibi telefon açmış ve randevu istemiştir. Ancak aldığı cevaplar onurumuzu kıracak derecede hazindir.

Fransa her yönüyle büyük ülkedir. Onunla düşman olmanın kimseye yararı yoktur. Ancak onunla dost olmanın güç olduğunun bilincinde olmamız gerekir. Her ülke onuruna düşkündür ama Fransa bu düşkünlüğü bir tutku haline getirmiştir.

Türkiye de onuruna çok düşkün bir ülkedir. Kendi onuruyla oynanmasına vesile olacak davranışlardan kaçınmalıdır. Bu yapılmazsa, korktuğumuz gibi “medeniyetler çatışması değil” onur ve haysiyetler çatışmasına şahit olabiliriz.

(*) Benim şahsi fikrim.

15 yıl önce
Sarkozy"nin Fransası
Küfre küfür, kâfire kâfir diyememek
Batı çalar, CHP oynar…
Rusya yaptırımları, ABD’nin Türkiye uyarısı ve çifte standardı
Nüfus
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 6-8 Ekim davası