|
"We want to show that secularizm and Islam can co-habit!"

Türkiye''nin İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ile ilişkileri hep mesafeli oldu. İlk zirve konferansının toplandığı 1969 yılından bu yana Türkiye, Müslüman ülkeler arasında bir uluslararası örgütlenmeye gidilmesini, bu örgüt bünyesinde belli işbirliği alanlarının geliştirilmesini ve İslam Dünyası''nın (ümmetinin) dünya siyasetinde etkili olmasını ihtiyatla karşılamıştır. Uzun yıllar toplantılarda bir alt düzeyde temsil edilmiş, alınan karar metinlerine "rezerv" (itiraz kaydı) koydurma gereğini duymuş, devamlı bir kuşku, kaygı ve çekingenlik içerisinde bulunmuştur.

Hatta bundan dolayıdır ki 1976''ya kadar üyelik müracaatında bile bulunmamış, üye olmaksızın toplantılara katılmıştır. 1976''da İstanbul''da toplanan Yedinci İslam Dışişleri Bakanları Konferansı''nda üyelik müracaatında bulunmuş ve büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Ne var ki bu tarihten beri tam yirmi beş yıl geçmesine rağmen üyeliğin gereği olan Örgüt Anasözleşmesi TBMM''ye getirilip onaylanması gerekirken hâlâ onaylanmamıştır. Bu sebeple de Türkiye''nin İKÖ ile olan üyelik ilişkisinin mahiyeti açıklık kazanmamıştır. Türkiye İKÖ''nün tam üyesi mi değil mi? Bu soruya ne Dışişleri Bakanlığı ne de devletin diğer kurumları bir cevap verebilmektedirler. Evet her türlü toplantılara katılmakta, fiilen tam üye olarak muamele görmekte, ama yine de tam üyelik şartlarını yerine getirmiş bulunmamaktadır. Devletler hukuku açısından Türkiye''nin İKÖ''deki durumu belirgin değildir.

İKÖ''nün her yıl toplanan İslam Dışişleri Bakanları Konferansı''nın 27.''si Malezya''nın Kuala Lumpur kentinde toplandı ve dün çalışmalarını tamamladı. İlginçtir Türk basınının en çok itibar ettiği toplantılardan biri oldu diyebiliriz. Daha öncekilerde basın fazla ilgi göstermezken bu toplantıyla ilgili haberler, değerlendirmeler her gün gazetelerimizde yer aldı. Bu önemli bir gelişme.

Türkiye ilk kez iki bakan ve 28 kişilik bir heyetle temsil edildi. Bu da Türkiye''nin toplantıya verdiği önemi göstermektedir. Bir yandan Dışişleri Bakanı Cem, diğer yandan Devlet Bakanı M. Keçeciler hazır bulundular.

Türkiye genel sekreterliği gerçekten istiyor muydu?

Toplantının gündeminde pekçok konu vardı, ama bunlar arasından Türkiye açısından en önemlisi Genel Sekreterlik seçimleriydi. Türkiye ilk kez genel sekreterlik için aday gösterdi. Büyükelçi Yaşar Yakış''ı aday gösteren Türkiye adayının seçilebilmesi için hem toplantı esnasında hem de toplantıdan önce ciddi kulis faaliyetlerinde bulundu. Ama olmadı ve kazanamayacağı anlaşılınca toplantının üçüncü günü adayını çekmek zorunda kaldı.

Genel sekreterlik için üç aday vardı. Bangladeş Meclis Sözcüsü Humayun Choudhury, Fas Dışişleri Bakanı Abdelouahed Belkeziz ve Türkiye''den Büyükelçi Yaşar Yakış. Aslında mevcut Genel Sekreter İ. Laraki de Faslı ve Ortadoğu bölgesindendir. Yerine yine Fas''tan aday gösterilmesi doğru değil. Ama genel sekreterlerin ikinci kez seçilmeleri mümkün olduğundan böyle bir yola girilmiştir. Sonunda yine Faslı adayın genel sekreter seçilmesi kararı alınmış ve Türkiye ile Bangladeş adayları çekilmişlerdir. Gelecek genel sekreterin Asya bölgesinden seçilmesi söz konusudur.

Bütün bu gelişmeler bir yana Türkiye ciddi bir hata yapmış, İKÖ ile olan çekingen ve ihtiyatlı tavrını burada da sürdürmüştür. Aslında genel sekreter Asya bölgesinden seçilseydi bile Türkiye''nin şansı yoktu.

Şimdiye kadar görev yapmış genel sekreterlere baktığımızda hepsinin başbakanlık veya dışişleri bakanlık yapmış önemli simalar olduğunu görürüz. Türkiye''nin rakibi adaylardan biri Meclis sözcüsü, diğeri ise Dışişleri Bakanı. Türkiye''nin adayı ise bir büyükelçi. Bu durumda üye ülkelerin Türk adayına oy vermelerini beklemek biraz aşırı iyimserlik olmaz mı?

Türkiye İKÖ Genel Sekreterliği''ni elde etmeyi gerçekten istiyorduysa niçin Dışişleri Bakanlığı yapmış, mesela Vahit Halefoğlu, İlter Türkmen veya bu düzeyde bir başkasını aday göstermedi? Burada da örgüte gereği kadar önem vermeme gibi bir tavrın gizli olduğunu sezinlemek üzücü ve düşündürücü.

Ayrıca bu konuyu da ideolojik siyasi tartışmalara alet etmişti. AFP''in konuyla ilgili bir haberinde Yaşar Yakış''ın şöyle dediğini nakletmektedir: "We want to show that secularizm and Islam can co-habit."

Muhtemelen yöneticilerimiz tüm İslam Dünyası''nı adam etme misyonuyla görevli olduğuna inanmaktadırlar.

24 yıl önce
"We want to show that secularizm and Islam can co-habit!"
Neden IŞİD değil de Daeş diyoruz?
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile