|
İrtica hikâyeleri

Türkiye''nin gündeminden düşmeyen irtica konusu, ister istemez dergilerin gündeminden de düşmüyor. Nitekim İslâmiyât''ın son dosya konusu da aynı: Gericilik/İrtica. (c. 10, sy. 2, Nisan-Haziran 2007)

İlk yazı, Prof. Mehmed Said Hatiboğlu''nun dikkatli ve titiz kalemine yaraşır bir tedkik yazısı: “İrtica Nerede?”

Sayın Hatiboğlu, irtica meselesini 31 Mart vak''asından hareketle ve İslâmcıların II. Abdulhamîd hakkında yaptıkları menfî propagandalar çerçevesinde ele almış...

Evet, İslâmcıların... yani o dönemin çok etkin iki yayın organının... Beyan''ul-Hak ile Sırat-ı Müstakim''in... ulema ve meşayıhın... Mustafa Sabri Efendi''lerin, Elmalılı Hamdi Yazır''ların, Mehmed Akif''lerin...

Benim “menfî propagandalar” dediğime bakmayınız, yapılan yayınlar o bildik siyasî iftiraların, kara çalmaların, insafsızlıkların en seçkin, en acıtıcı misallerinden. Öyle ki Mehmed S. Hatiboğlu gibi temkinli ve mutedil bir ilim adamı dahî bu iftiraları tek tek aktardıktan sonra dayanamayıp şu açıklamayı yapmak zorunda kalmış:

— “Şahsen bendeniz, güvenilir tarihçilerimizin beyanları karşısında, gerek Beyan''ul-Hak''çıların, gerekse Sırat-ı Müstakim müntesiblerinin Abdulhamîd''e bilmeyerek iftira ettikleri zehabına kapılmış bulunuyorum. Zira tarihçilerin söyledikleriyle gazetecilerinkiler arasında hiçbir uyum göremiyorum.” (s. 19)

Hatiboğlu hocamız yine nezaketi elden bırakmayıp şu kaydı ilâve ediyor: “bilmeyerek iftira ettikleri...” (İftira ettikleri kesin, ama bu kadar değerli isimler bile bile iftira edecek değiller ya! Herhalde işin aslını bilmiyorlardı.)

İlim, titizliğini nezaketle ifade etme yolunu seçerken, ne yazık ki siyasetin kendi amacına ulaşma tarzı da o denli kaba, o denli acımasız, o denli insafsız.

Nitekim İttihatçılık da başlıbaşına bir tarz-ı siyasetti. Bu yüzden pragmatistti, eklektikti, hepsinden önemlisi acilciydi. Bütün askerî ideolojiler gibi bir kurtuluş projesiydi. Koca devlet, bu tecrübesiz genç subayların elinde on yıl içinde eriyiverdi. İslâmcılar da bu projenin —askerî veya sivil— etkin unsurları arasında yer aldılar.

Sayın Hatiboğlu''nun yazısı, ders alınması gereken nefîs bir Abdulhamîd müdafaasına dönüşmüş... Yazının sonunda da irtica''ın “güzeli bozma”, “ileriyi geriletme” ve “olgunu çürütme” hareketi olarak tanımlanması hâlinde, bu terimin muayyen bir zamana ve sahaya hasredilemeyeceğine, dolayısıyla “rütbeli mürteciler”den de sözetmek gerektiğine işaret edilip bazı örnekler verilmiş.

Bu durumda ''irtica'', ister istemez “her türlü irtica” gibi bir tanımın doğuşuna yol açıyor ki bendeniz bu iyi niyetli genleştirme/genelleştirme teşebbüsünün bir işe yarayacağını sanmıyorum.

Her siyasî hareket kendi dilini yaratır. İttihatçıların ''irtica'' terimini kullanıma sokabilmeleri de böylesine yaratıcı bir sürecin desteğinde mümkün olmuştu.

Bu terimin siyasî edebiyatımız içerisindeki yükselişinin ayrıntılı hikâyesi henüz yazılamadı. Ancak D. Mehmet Doğan, bu ihtiyacın aciliyetini hatıra getirecek önemli bir yazı kaleme almış. Dosyanın bu ikinci yazısının başlığı şöyle: “Sözlüklerde İrtica Arayışı”.

Kendisi de sözlük yazarı olan Doğan, okuruna sözlükler arasında gayet zevkli, bir o kadar da öğretici bir gezinti yaptırıyor.

Ve en nihayet şu soruyu soruyor:

— “İttihad Terakkî erbabı, 31 Mart Vak''asından sonra neden ''reaksiyon'' karşılığı olarak Şemseddin Samî''nin Kamus-ı Fransevî''sinde yer alan ''terakkî-şikenlik'' [ilerleme karşıtlığı] ve ''reaksiyoner'' karşılığı olarak da ''terakkî-şiken''i [ilerleme karşıtı] kullanmadı?”

Doğan''a göre, İttihatçılar, bu yolu bilhassa tercih etmeyip “irtica-mürteci” kelimelerini dinî terminoloji içerisinden temin etmeyi uygun buldular. Böylelikle, “İttihad Terakkî''nin düzeninden ayrılmak, tıpkı İslâm''dan cahiliye devrine dönmekle, irtidat''la, yani İslâm''dan çıkmakla eş tutuldu. O zaman mürteci, tek tanrılı ekmel bir dinden çok tanrılı ilkel bir dine dönendi. 1909''dan itibaren ise, İttihatçıların ileri ve hürriyetçi düzeninden Abdülhamîd''in geri ve müstebit düzenine dönen!” (s. 34)

İslâmiyât dergisinin bu sayısında işaret edilmesi gereken başka yazılar da olmakla birlikte derginin bülteninde yer alan önemli bir söyleşiye dikkat çekmeyi uygun buluyoruz: Celal Bayar ile Atatürk Üzerine Söyleşi''ye...

O da yarına.

17 yıl önce
İrtica hikâyeleri
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet