|
Ney hiçlendirir!

Ney hiçlendirir; evet ne ''içlendirir'', ne de ''hislendirir''; bilâkis tamı tamına yazıldığı gibi ''hiçlendirir''... Faslı başkası değil, hep fasl-ı hîçî''dir çünkü.

Ney''in nefesinden kendi hikâyesini dinleyebilenler; ney''in vuslat''tan değil, firâk''tan dem vurduğunu, demini firâk''tan aldığını söylerler. Ne de güzel söylerler:

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk.

Rûmî, "... ez firak" diyor ve ayrılıktan söz ediyor. Ney''deki hüznün ayrılık ateşinden nâşi bir yanış olduğunu söyleyen de yine o!

Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned

Ney''in nefesinden, nefeslenişinden başka bir şeyin değil, sadece ama sadece cüdâ''nın ve/veya firâk''ın sesinin duyulması yokluğun sesinin duyulması değil midir duyabilenlere?

Hiç''in sesini yani... Evet, ney''in hiçlendirmesi bundan... Nefes içini okşadıkça ney yanar; yandıkça yakar, yoklanırken yoklar... Saklamaya ne lüzûm var o halde? Ney yoklanmakla, yok olmakla kalmaz, yokluğa götürür, yoklar... Taayyün sözcüğünün "belirli olmak, belirlenmek, sınırlanmak" gibi sözlük anlamına kanar da bazıları, taayyün''ü adem''den vücûd''a, yokluk''tan varlık''a geliş olarak, varoluş olarak tanımlamak isterler... Ne münasebet? Taayyün, bizâtihi ademiyettir; yokluğa dönüşmektir, varlık''tan kopuştur, gölge olmaktır, gölge haline gelmektir; tıpkı teşahhus gibi, tecessüm gibi, teferrüd gibi... Taayyün mutlak olan''dan mukayyed olan''a geçiştir; işaret edilebilir olmaktır, muayyen hale gelmektir.

- O halde onca itiraz niye?

İtiraz belirmeyi, belirlenmeyi, sınırlanmayı ''varlık'' sananlara... İtiraz taayyün''ün, muayyen hâle gelmenin ne yaman bir firâk ve cüdâ olduğunu göremeyenlere... İtiraz denize bakıp dalgaların hareketini seyreden, sesini duyan, rengini gören, tuzunu tadan ve fakat bir türlü suyun kendisini farkedemeyenlere...

Ney''in nefesiyle hiçlenenler, ney''in nefeslenmesiyle yoklananlar işte bunun için hüzün duyarlar; bunun için mahzûn olurlar, bunun için kadın-erkek demeksizin hâllerine ağlarlar.

Ez nefîrem merd ü zen nâlîde end

Ney hiçlendirir; ney yokluğun; yok olmanın sesidir çünkü... Evet, ney varolmak için yokolmayı göze alışın remzidir: yanış''ın kokusu... yokoluş''un ürpertisi... varlık hasreti... varoluş''ta yokoluş''u idrak... VARLIK''a nazaran varoluş''u yokluk görmek... mevcûd''un değil, vücûd''un kokusunu almaya çalışmak...

Ney hiçlendirir! Evet, hiçlik''in sesi hiçlendirir! VARLIK''tan, varolmaktan sürûrun, neş''enin; HİÇLİK''ten, hiçlenmekten hüznün, kederin sâdır oluşu bundan... (Ne bilir ki müneccimle muvakkit geceler kaç saat?!)

Hiç, Neyzen Tevfik''in boynunda asılı yafta... VE hiç olduğu için, hiç''i her''e tercih ettiği için, hiçlikte gezindiği için azâbı, azâb-ı mukaddes... Nâdânın attığı taşlardan canı acımayan ve fakat vücûduna gül değince inim inim inleyen Mansûr gibi "derd-i iştiyâk"ı şerheyliyor!

O denli vahşi, o denli doğal, o denli sâde inliyor ki... öylesine kendi kendine, öylesine kendince ve öylesine kendi için üflüyor ki... mağrur ve umursamaz... hiçleniyor, hiçlendikçe hiçiyor... kaçıyor çünkü... kendisinden ve kendince ve fakat yine kendine kaçıyor... mehâbet''le değil sadece, aynı zamanda mehabbet''le üflüyor... üflediği fasl-ı hîçî...

1927''de Toptaşı Tımarhanesi''nde yazdığı şu dörtlük, hikâyesinin bir özeti gibi:

Gezindim sâz-ı hicrânımla binbir perde

üstünde

Şu aheng-i hayatın darbını taksime

yeltendim.

Karar verdim adem-âbâd-ı gamda

fasl-ı hîçîde,

Şunu derkeyledim ancak ki bârım

kendime kendim!

Ne büyük bir nimet ki Neyzen''in taksimlerinden küçük bir demet günümüze ulaşmış durumda. İnsana düzenli bir bahçeden ziyade yabanıl bir çayırlığın ortasında geziniyormuş hissi veren bu nağmeler tam da erbâb-ı hiç''e göre...

Dermanlarının yine dertleri olduğunu bilmeksizin dertlerine derman arayanlar, ne derdi, ne de dermanı biliyor demektir. O halde bırakalım onları kendi hallerine, dertlerine derman arayadursunlar!

Bizse bu arada "erbâb-ı hiç"le birlikte dertlerimizden zevkyâb olmaya çalışıp hiçlenelim!

23 yıl önce
Ney hiçlendirir!
Bir Başka Mesele: Truva atını içimize yerleştirdiler
Ahlâk kitapları ve “İslâm Ahlâkının Esasları”
Şimdi gözler Avrupa Birliği’nde…
Çocuğun adı Hanzala
İran, emperyalistlerle mi savaşıyor, Müslümanlarla mı?