|
Philo-Sophia-Loren

Evet, gözleri hâlâ pırıl pırıl... bakışları hâlâ iddialı... sesleri hâlâ mütehakkim... Okumayı sürdürüyorlar, tartışmaktan kaçınmıyorlar, reddetmekten çekinmiyorlar...

Geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara''da -oldukça uzun bir aradan sonra- sahillerin (Ankara sahillerinin) o haşarı çocuklarıyla buluştuk... konuştuk... tartıştık... söyleştik...

Bir düştü yorduğumuz, yorumladığımız...

3-4 saat boyunca yordum ve yoruldum... yorduk ve yorulduk...

Bizim haşarıların sahilleri terkettiklerini düşünmekle yanılmışım... Hâlâ oradalarmış... orada bekliyorlarmış... ateşin sönmemesi için hâlâ çabalıyorlarmış... Aralarında üşüyenler var, donanlar var, ölenler var... FAKAT sönenler yok! Yormayı ve yorulmayı hâlâ umuyorlar, umursuyorlar... hâlâ hayra yoruyorlar...

Evet, gözleri hâlâ pırıl pırıl... bakışları hâlâ iddialı... sesleri hâlâ mütehakkim... Okumayı sürdürüyorlar, tartışmaktan kaçınmıyorlar, reddetmekten çekinmiyorlar... ("İslâm gelecek dertler bitecek" demeye cesaretleri kalmamış sadece.)

Bu yüzden olmalı ki yorum''un istikameti dışarıya doğru değil; hep içeriye doğruydu... Ne yazık ki karşılarındaydım... keşke aralarında olsaydım, olabilseydim...

İçlerinden biri, "Bize yardımcı olabilir misiniz?" diye sordu... "Kimse kimseye yardımcı olamaz" diye cevap verdim: Hani biri, "adam olacak çocuk adam olur" demiş de diğeri, "doğru ama vesile olmak lâzım" diye ilave etmiş ya...

"Tamam işte" dediler; "Siz de o zaman vesile olun!"

Çaresiz, ilk yargıdan yana çıkıp, iyi niyetli o ilavenin sadece iyi niyetten ibaret olduğunu belirtmek zorunda kaldım...

Şiir okuyorlarmış... Şiir yazıyorlarmış...

Şiir yazmak için acılanmak/acıya bulanmak yeterli değildi oysa... Yalnızlamak, yalnızlanmak da gerekiyordu; çünkü "Şiir yalnız''ca yürüyenlerin işidir" denmişti yalnızca...

Köşede öylece bizi izleyen biri yanıma yaklaşıp, "İnzivadan ne zaman çıkacaksınız?" diye sorunca, kendisine "İtikaf değil benimki, tamıtamına itizal" diye fısıldadım: "Bu nedenle iflah olmaz bir durum bu!"

Salonda kız öğrenciler çoğunluktaydı; kız sözcüğü kıt sözcüğünden dönüşmüş olmasına rağmen... Suâl-sorma-hakkımı kullandım: "Ev kadını mı, iş kadını mı olmak istiyorsunuz?"

Cevap vermekte tereddüt ettiler... Ben de hemen kipi değiştirdim: "Müslüman kızlarımız daha çok ev kadını mı, iş kadını mı olmayı istiyorlar?" Hepsi birden şu cevabı verdi: "Elbette iş kadını olmayı istiyorlar!"

Bu arada Nietzsche''nin "...Akademisyenliğe eğilimleri olan kadının genellikle cinselliğinde bozuk bir şey vardır; doğurgan olmayış kendini belli bir erkeksi beğeniyle ortaya koyar" şeklindeki cüretkâr yargısının işkadınlığını kapsayıp kapsamadığı meselesi gürültüye gidiverdi. (Bir daha da geri gelmedi.)

"Anneleri gibi olmayı istemedikleri için işkadını olmayı tercih ediyorlar olmasınlar?" diyerek suâl sormayı sürdürünce, hiç düşünmeksizin evet diye karşılık verdi gözleri; dillerinden ise belirli belirsiz bir "herhalde..." sözcüğü çıkıverdi.

Kızlarımız anneleri gibi olmayı niçin istemezler ki?...

Bu soru(n) hakkında kimse konuşmaya istekli olmadı...

Salondakilere, bir vesileyle, Tanrı''nın varlığından hiç kuşkulanıp kuşkulanmadıklarını sordum; susarak (!) cevap verdiler. Dünyanın döndüğünden hiç kuşkulanmış olup olmadıklarını sorunca, bu sefer "hayır" demekten çekinmediler.

İmanın mahiyeti değişmişti. Kuşku metafizik alanda güçlenmiş, fizik alanında yokolmuştu anlaşılan.

-"Peki annelerinize, anneannelerinize Tanrı''nın varlığından hiç kuşkulanıp kuşkulanmadıklarını sorsak ne cevap verirler sizce?"

Müsbet bir cevabın, annelerimiz ve anneannelerimiz için mümkün olamayacağı husûsunda ittifak vardı. Hatta biri "Bizi sopayla kovalarlar" deyince bütün salon bastı kahkahayı.

-Dünyanın döndüğünden ya da gavurların aya çıktıklarından kuşkulanıp kuşkulanmadıklarını sorsanız onlara?

Cevap kesindi: annelerimiz, anneannelerimiz muhakkak kuşkulandıklarını söyleyeceklerdi.

Hal böyleyken, kızlarımız niçin anneleri gibi olmayı istemiyorlardı acaba?

Salona sessizlik çökmüştü; zira herkes yorulmuştu.

Hepimiz bir düş''tük artık; philo-sophia-loren haline gelen bir düş!

24 yıl önce
Philo-Sophia-Loren
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı