|
Napoli’ye mektup

Kardeşim, Pazar akşamı Lazio maçınızdan sonra (ki maçın sonları sizin gibi benim için de bir medcezir manzaraları hükmünde geçti) hem Süper Lig hem de Seri A’nın puan durumunu açtım ve bağırdım. “Bitir Hoca bitiiiiiir” diye. Siz ne dersiniz bilmiyorum ama bizde taraftarlar takımın önde olduğu maçın sonlarında böyle bağırırlar.

Bu “şampiyonluk belasına” siz de çok çektiniz biz de. Geriye dönüp bakınca “keşke bu kadar anlam yüklemeseydik, keşke hikâyeyi bu kadar ağırlaştırmasaydık, keşke oyunu bir kültürel çeşitliliğe evirebilseydik” dediğimiz çok olmuştur. Ama dediğiniz gibi kaderden kaçılmıyor bazen.

Bundan birkaç sene önce bir fotoğraf görmüştüm. Napoli taraftarı bir hizmetli, havaalanında yerleri paspasladıktan sonra şöyle bir uyarı yazısı koymuştu: Dikkat! Yerler kaygandır. Düşerseniz Juventus’a penaltı verirler.

Çok gülmüş ama çok benzetmiştim bizimkilerin bakış açısına… Geçenlerde bizim orada biri hayatın cilvelerinden bunalmış, çıkmış çatıya intihar edecek. Aşağıdan ikna etmek için biri şöyle bağırmış, “Kardeşim biraz daha sabret şampiyonluktan sonra intihar edersin.” Adam ikna olmuş düşün… Dünyada bunların olabileceği kaç yer var? Biri Napoli biri Trabzon bu kesin…

Siz, 18. yüzyılda Avrupa’nın en önemli üç dört şehrinden biriydiniz. Biz Osmanlı’nın en önemli şehzade şehri… Siz de biz de 20. yüzyılda evlatlarımızı dünyanın dört bir yanına gönderdik iş ve aş için… Ama ne sizinkiler ne bizimkiler memleketi ve onun kültürünü unutmadı. Galiba futbol, bu memleket hasretini dile getirmenin, zalim gurbete kuvvetli bir sitem etmenin dili oldu ikimiz için de. İki şehrin, iki bölgenin tarihi şaşaasını aradığı gerçeküstü bir alan… Bu sebeple ressamlarımız, yönetmenlerimiz, sanatçılarımız eserlerinin bir yerine Napoli’yi ve Trabzonspor’u koymak zorunda hissettiler kendilerini. Kimse kaderinden kaçamadı ve herkes bu ağır yükü taşımak zorunda kaldı sizde de bizde de…

Siz nereye gitseniz Napoliten şarkıları unutmadınız biz nereye gitsek kemençeyi, tulumu… Buna bazıları “Napoliten gürültü tutkusu” dediler, bizimkine henüz bir ad bulunmadıysa da Nazım’ın “Şehvetle konuşmayı seven…” dedikleri biz oluyoruz anlayacağın.

Sizin pizzanıza karşılık bizim “gıymalımız”, sizin tarantellanıza karşılık bizim horonumuz…

Siz yıllardır yeni bir Maradona bekliyorsunuz, biz Şenol, Tugay, Necati, Serdar, Ali Kemal… Siz şehrin azizlerinin heykellerinin yanına Napoli bayrağı koyuyorsunuz biz camilerde takıma imam rehberliğinde topluca dua ediyoruz…

Hani siz bir şampiyonluk sonrası gidip şehrin mezarlığına yazmıştınız ya “ne kaçırdığınızı bilseniz” sonra da altına biri gelip yazmıştı “kaçırdığımızı kim söyledi” diye. Bizde de benzer hikayeler olacak inan bana. Yani eğer hakem maçı bu şekilde bitirirse, yani o gün gelirse yağmurun mavi yağdığına inanacağız bir günlüğüne…

Ne diyordu sizin eski şarkılarınızdan biri “Dimane tengeo’e diebette, stasera so’nu re…” (Yarın yine borçlarım olacak ama bu akşam ben kralım…) Biz de şöyle diyeceğiz, yarın yine gidip Karadeniz’den toplayacak olsak da bu gece dertleri derelere döktük en azından…

Mektubumu bitirirken kardeşim unutmadan, Hamsik’ten sonra diyorum Koulibaly mi olur Fabian mı olur hani birini daha…. Şimdi değil tabi birkaç sene sonra… Neyse konuşuruz sonra, hayırlısı ile hoca bitirsin de böyle. Ha diyelim ki bitirmedi, bizim buralarda bir türküde şöyle der: Yağarsa yağmur yağar, biz zaten ıslanmışız…

#Lazio
#Trabzonspor
#Maradona
٪d سنوات قبل
Napoli’ye mektup
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu