|
Kaybedince yükselen desibel

Süper Lig'de son çeyreğe girilmek üzere. Bu sezon 38 hafta üzerinden oynanıyor. Geriye kalan 12 hafta var. Gaziantep FK ve Hatayspor'un ligden çekilmesinden dolayı aşağı yukarı herkesin 10 maç daha oynayacağını düşünürsek sahada kazanılacak 30 puan daha var. Tabi bazı takımlar daha az maç yapacak, bazısı deplasman/iç saha avantajından faydalanacak. Şampiyonluk yarışındaki kulüpler içerisinde bu durumdan en çok etkilenen takım Beşiktaş oldu. Dolayısıyla TFF'nin istişare etmeden alelacele aldığı karar rekabeti de topal hale getirdi.


Ligin ilk 2 sırasında ise yine ortalık toz duman oldu. Bir yanda Avrupa'da olmamasına rağmen çok ciddi harcamalarla mutlak şampiyonluk için kadro kuran Galatasaray, diğer yanda lig şampiyonluğunu 'her şey' olarak gören ve yılların özlemini yaşayan Fenerbahçe...


Sezon içerisinde zaman zaman yükselip alçalan tansiyon, daha toplanacak 30 puan olmasına rağmen zirve yapmış durumda. İki taraf da bundan sonraki haftalar için ön alıyor. Türk futbolunun yıllardır kronik problemlerinden birisi de bu. Daha fazla bağıranın fayda sağlayacağı anlayışı, kulüpleri bu tavra itiyor. Keza daha fazla bağıranın daha fazla fayda sağladığını da geçmiş yıllarda gördüğümüz için, kimse bu metottan vazgeçmiyor.


LALE ORTA KONUSU

Son meselemiz Lale Orta... Yeni Merkez Hakem Kurulu Başkanı Lale Hanım'ın, yayıncı kuruluşun görüntülerine ekleme yapmak istemesi usul olarak problemlidir, kabul. Donk-Zaniolo pozisyonunun doğru açısını yayıncı kuruluşun yayınlamasını istemenin yerine, kendisinin çıkıp anlatması daha doğru bir yol olurdu. Çünkü bu müdahale, bundan sonraki haftalar da benzer işlerin önünü açar.


Ancak usulü konuşurken esası gözden kaçırmayalım. Yayıncı kuruluş, elindeki görüntülerin en doğru ve en net açısını kamuoyu ile paylaşmak zorundadır. Daha net görüntü varken, net olmayan görüntüyü vermek, bunun üzerinden hakem yorumcularının farklı bir kanaate vararak yanlış yorum yapması, gidişatı direkt etkileyen bir durum. Bu durum akıllara "Acaba daha önce de böyle şeyler oldu mu?" sorusunu sorduruyor. Burada konu Galatasaray ya da Fenerbahçe değil. Aynı durum Beşiktaş ve Trabzonspor için de yaşanabilirdi. Kulüplerden bağımsız, görüntülerin en belirgin açısını vermezseniz, böyle infiallere neden olursunuz.


KAZANAN SUSUYOR

Yazının başında bahsettiğim sesini yükseltme hadisesi teknik adamlara da sirayet etmiş durumda. Sezon başında Jorge Jesus'a getirdiğimiz en büyük övgülerden bir tanesi hakemler hakkında konuşmamasıydı. Portekizli çalıştırıcı, ne olursa olsun sahaya dair açıklamalar yapıyor, aleyhine hatalar olsa da görmezden geliyordu. Ancak puan olarak ciddi şekilde geride kalınca, ligin adaletini, masa başını vs. konuşmaya başladı.


Aynı durum Okan Buruk için de geçerli. Okan Hoca ligin başında işler kötü giderken her maçtan sonra sahadan çok hakemleri ve saha dışını konuşuyordu. Ancak iyi oynayıp hak ettiği şekilde seri galibiyetler ve başarı gelince hakem konusuna girmemeye başladı. Ta ki Konyaspor mağlubiyetine kadar. O maçtan sonra Okan Buruk'un gündemi yine hakem hataları oldu.


Teknik direktörlerimiz, yönetimlerimiz böyle bir tarz geliştirirse gazeteci de, yorumcu da, ona göre pozisyon alıyor. Taraftar bu yorumları yapar. Adı üstünde taraftar... Dolayısıyla böyle bakabilir. Ancak köşe başını tutan insanların, bu işin yönetenlerinin tarzı "Kazanırsam susarım, kaybedersem bağırırım" şeklinde olursa, biz bu kaoslardan asla çıkamayız. Keza çıkamıyoruz da...

#Ergin Aslan
#Yeni Şafak
#köşe yazısı
1 yıl önce
Kaybedince yükselen desibel
Zihin körleşmesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir