|
Siyaset, kitle ve linç

Başkaları da katıldılar kitleleri kışkırtarak siyaset yapmaya. Kobani dendi, Kürtleri kurtarmak dendi, IŞİD belasına karşı koymak dendi. Bütün bu sloganlarla kışkırtılan insanlar sokağa dökülerek barbarlıklarını sergilediler. Böylece siyaset, kitle reflekslerini harekete geçiren bir araca dönüştü yeniden.

Kitleler hep vardır, ancak XIX. Yüzyıl"da başka bir biçimde var olmaya başladılar. Matbuatla, ideolojilerle ve yeni liderlerle dünya üzerine çıktılar. Kriz ve devrim zamanlarında, savaş ve işgal dönemlerinde büyük coşkularla meydanlara aktırlar. Yeni bir medeniyetin, yeni bir çağın ve yeni bir kıtanın yeni varlığı olarak neşv-u nema buldu.

Kitle, siyaseti saraydan çıkararak sokağa taşıdı. Siyaset artık kitlelerin çığlıklarında yükseldi. Sloganlar bu çığlıkların sesiydi. Slogan kelimesinin kökeni de oldukça ilginç bir anlam taşıyor içinde: Ölülerin çığlıkları. Ölüler kim? Neden kitleler ölülere dönüşür? Çünkü içlerinde irade taşımıyorlar. Kolektif sürü psikolojisine mahkum oluyorlar. Sürü, insan değildir. İçinde tek tek insan öznelliğini taşımıyor. İçinde insan yoktur. Bundan dolayı ölülerin çığlıkları çıkar oradan.

Modernitenin fabrikalarına çağrılan insanlar, kalabalığa dönüştüler. Kitle oldular. Burjuvazinin yeni ırgatlarıydılar. Oysa lordlardan ve ağalardan kurtuluş için buraya koşmuşlardı. Özgürlük yolu olarak görmüşlerdi kentleri. Büyük hayal kırıkları yaşadılar. Emek çığlıkları yükseldi. Marx, onların çığlıklarına seslendi. Meydanlar onlarla doldu. Kitleler, işçiydi. Burjuva düzenine meydan okumak için meydanlara dökülmüşlerdi. İsyanlar ve ideolojiler yükseliyordu.

Kalabalıkların ve milletin temsilcileri

Kitle, insanı eşitler diyor Canetti. Ne büyülü bir şey eşitlik! Fakirin zenginle kendini aynı hissettiği duygu! Vekille sokak insanının, işçiyle patronun, beyazla siyahın ve kentliyle köylünün bir olduklarını hissettikleri ne büyük bir hal! Kitle bu farklılıkların mesafelerini kaldırıyor. İnsan kendisini hiyerarşik toplumun eşitsizlik bataklığından kurtulmuş yüce bir ortak varlığın ruhunda görüyor. Ne hoş bir rüya! Kolektif bilinç, realiteyi aşkınlaştırarak insanı başka bir dünyanın muhayyilesine taşıyor. Gerçeklerden gerçek ötesi bir ruhani dünyaya yükseliyor! Orada herkes aynı millet, her kes aynı insan, herkes aynı kardeş, herkes aynı sınıf… Bir eşref-i mahlukat yanılgısı bu. Yaşanan bir eşitlik yanılgısı, güçlülük yanılgısı, büyüklük yanılgısı ve diriliş yanılgısı! Nihayetinde kitle(kalabalık), milleti yerinden etmenin yanılgısıdır.

Siyasetin kitle ile teması ve kitlenin siyasetle buluşmasının başlangıcında hayra alamet oldu! Siyaset, saraydan halka mal oldu. Halk, kendi "sarayını" kuracaktı. Saray herkesin olacaktı. Belki de buna kitle yerine millet demek daha doğru. Çünkü millet ile kitle aynı gerçeklik değil. Millet, içinde irade/iradeler taşıyan canlı varlıktır. Çığlığı olmaz. Çığlığı değil, hakkı temsil eder. Milletin kahramanları ile kitlenin kahramanları değişir bu nedenle. Mussuloni ve Hitler kalabalıkların kahramanlarıydı. Hz. Muhammed ise milletin.

İnsan kalabalığının insanı yediği an!

Kitlenin siyasetle beraberliği siyasetin sürüleşmesi, çığlıklar atması ve çeşitli linçler getirmesine de davetiyeler çıkarıyor. Siyaseti, millet yerine kalabalıklarla yapmaya dönüştürerek "ölülerin çığlıklarına" çeviriyor. Siyasal meşruiyet "sayı" ve "suret"''e iniyor. Putperest bir siyaset çıkıyor ortaya. Ruhunu kaybeden, içinde idrak taşımayan ve geleceğin muhabbetini toplumlara vaat edemeyen bir siyaset! İdeallerin varlığını yönetme tutkusundan kovan bir siyaset! Kadim adalet "büyüsünü" reddeden bir siyaset! Manasız, büyüsüz ve anlamsız bir siyaset! Bu boşlukta manasızlığı ve büyüsüzlüğü gideren anlık coşkulara ihtiyaç duyulur. Bunu kalabalıklar karşılar. Kitlenin ritmik hareketleriyle insanlar büyülenir. Siyaset, böylece anlık duygu patlamalarıyla insanlara anlamlı hale gelir. Kolektif bilinçle insan yeni bir bilişsel düzeye çıkar. Realiteyi aşkınlaştırır. Sosyal bir enerji doğar. Arzunun köpürdüğü andır bu.

Gezi fenomeniyle beraber siyasetimiz kitleyle daha yoğun bir biçimde karşılaşmaya başladı. Hatta siyaset kitlenin doğasında bir linç eylemine doğru kaydı. Siyasal linçlerle yüz yüze kaldık. Önce Başbakanın evine yürüyen kalabalıkların( kitleyi de bu anlamda kullanıyorum) linçleri ile karşılaştık. Dolmabahçe"ye kalabalıkların karanlık ve ruhsuz duyguları aktı. Etraftaki arabalar, kapılar ve pencereler parçalandı. "Düşman" olarak imgelenen insanlara saldırıldı. Ateşe verildi ambulanslar. Kadim bir yok etme imgesi ateş! Cehennemi karşıtına reva görme eylemi! Kitlenin bir başka rit"i! Düşmanını yok etmenin ritüeli. Allah"a ait olan, öte dünyada uygulanacak yakma cezasını kendine yakıştıran iblislik!

Kitlelerin coşkusuyla bütünleşen siyaset, linç eylemleriyle yakınlaşıyor. Geniş kitleler buna tevessül etmeye başlıyor. Linç, bir kolektif cezalandırma tarzıyla uygulanıyor. Herkesin içinde yer aldığı linç, herkesi masumlaştırıyor çünkü! Bireyin şahsiliğini kaybettiği en zirve andır. Büyük korkuların büyük cesaretlere dönüştüğü an! İnsan kalabalığının ejderhalaşarak insanı yediği an! Öznenin buharlaştığı an. Her şeyin yapılmasının mubah görüldüğü an! Allahın devreden çıkarak kulun bütün iblislikleriyle baş başa kaldığı an! İnsanın büyük kalabalığın varlığında kendini şehvetle kaybettiği an!

Kitle refleksleri!

Geziyle gelen menkıbeler çoğaldıkça kitlelerin linç duyguları canlı tutuldu. Matbuatın yeni imaj imkanlarıyla her gün yerine getirilen yalan" ritler", bu menkıbelere renkler kattı. Kalabalıklar durulmadı, karşıtlıklarını ürettiler. Rakip kitleler ortaya çıktı. Varlıkları bir birine borçlu olan kitleler. Casetti nokta atış yapıyor: "Bu rakip kitleler güç ve yoğunluk bakımından birbirine ne kadar benzerse, her ikisi de varlığını o kadar uzun süre devam eder".

Kalabalıkların bilinçlerini korku, nefret ve karşıtlıklarla kışkırtırsak linçlere davetiyeler çıkarırız. Bunu son günlerde Türkiye"de yeniden görüyoruz. Kürtlerin öfkesini tehdit olarak kullanan siyasetçiler açıkça buna öncülük yaptı. Başkaları da katıldılar kitleleri kışkırtarak siyaset yapmaya. Kobani dendi, Kürtleri kurtarmak dendi, IŞİD belasına karşı koymak dendi. Bütün bu sloganlarla kışkırtılan insanlar sokağa dökülerek barbarlıklarını sergilediler. Böylece siyaset, kitle reflekslerini harekete geçiren bir araca dönüştü yeniden.

Güç ve yönetme tutkusu!

Siyaset, ilkelleşti. Kitle baskınların ruhunda ilkelliğin tüm biçimleri ortaya çıktı. Kolektif bilincin en ilkel biçimi tezahür ederek etrafı parçalamaya başladı. Kabile asabiyetin yıkıcı ilkelliği yeniden coştu. Öfkenin etrafı yıkan coşkunluğunu yeniden şehvet duyarak yaşadı insanlar. Özne insan kimliklerini kaybederek yeniden kalabalıkların ruhsuz ve karanlık ruhunda kayıplara karıştılar. Sokaklarda karanlığın bu ruhu dolaştı. Şeytan bu karanlık ruhun içinde iş başı yaptı. İnsanlar katledildi vahşice.

Siyaset, Türkiye"de kitlesel kalabalıkların linç eylemleriyle araçsallaşıyor. Başka birçok yerde olduğu gibi. Bu siyasetten ne akıl, ne adalet ne de barış çıkar. Bu siyaset tarzında güç ve yönetme tutkusunun baştan çıkarıcı önermeleri çıkar. Bu siyasetten ölüm çıkar, barbarlık çıkar ve şeytanlık çıkar.

Twitter.com/ergunharputi

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
10 yıl önce
Siyaset, kitle ve linç
‘Ümmet bilinci’ni anlatmak bizi aşar
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler