|
Avrupa Birliği’ne girmek mi istiyoruz?
İlk girişimi 1959 yılında yapmışız. İkinci Dünya Savaşı’nda birbirlerini katleden, insani tüm değerlerini yitirmiş Batı barbarlığının yaşandığı topraklarda, kalıcı barış inşa etmek isteyen 6 devletin 1957’de kurduğu
Avrupa Ekonomik Topluluğu
(AET)’ye girmek istemişiz. Türkiye adına başvuruyu dönemin Başbakanı merhum
Adnan Menderes
yapmış.

Tam 84 yıl olmuş. Türkiye’yi ne AET’ye aldılar ne de 1993’te yerine kurulan Avrupa Birliği’ne.

Tarihsel süreci detaylı aktarmayacağım. Ancak şu çok net; Avrupa Birliği Türkiye’yi hiç ama hiç istememiş. Tam üyelik başvuruları, ortaklık anlaşmaları, müzakereler, protokoller, geçiş dönemleri, süreçleri dondurmalar, yeni dönemler, son döneme geçişler derken Türkiye’ye ancak
1999 yılında “aday ülke” olma hakkı tanınmış.

Aradan geçen 84 yılda ise Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un öncülüğünde kurulan Avrupa Birliği düzenli olarak genişlemiş. Danimarka, Birleşik Krallık ve İrlanda 1973’te, Yunanistan, İspanya ve Portekiz ise 1980’li yıllarda birliğe katılmışlar. Berlin Duvarı’nın 1990’da yıkılması ile Doğu Almanya da Batı Almanya birleşmesiyle AB’ye girmiş. Avusturya, İsveç ve Finlandiya 1995 yılında, Çekya, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya 2004 yılında, Bulgaristan ve Romanya 2007’de, sonra olarak 2013’te Hırvatistan Avrupa Birliği’ne üye “yapılan” ülkeler.

Türkiye neredeyse birliğin yaşıyla eşit zamandır üye olmayı beklerken, 1991’de bağımsızlığına kavuşan Slovenya 2004’te tam üye yapılmış mesela…

Bu kısa Avrupa Birliği üyelik özetini neden geçtiğime gelecek olursak... Dünya siyaseti şu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hamlelerinden birini daha tecrübe ediyor ve tartışıyor.

Vilnius’taki NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin ana gündemi Ukrayna’nın NATO’ya üyelik konusuydu. Ancak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in üyelik süreci üzerinden sunduğu şartlarla Ukrayna’yı neredeyse gündemden düşürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmesi karşılığında Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünün açılmasını istedi.
Erdoğan’ın bu çıkışı dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Şaşırtıcı bulundu. Alman gazetesi Bild’de,
“NATO’nun yeni güçlü adamı: Recep Tayyip Erdoğan”
başlıklı bir makale yayımlandı.
Neden mi “güçlü” adam?
Filipp Piatov imzasıyla yayımlanan makaledeki şu tespit önemli: “
Erdoğan, İsveç’in üyelik başvurusuna vereceği ‘evet’ için NATO’yu aylarca bekletiyor ve bunun bedelini ağır ödetiyor. Diğer şeylerin yanı sıra, Amerikan F16 jetleri ve AB ile daha yakın bir ortaklık ile ödüllendirilecek
.”
Erdoğan’ın Avrupa Birliği şartlı bu çıkışı, Türkiye kamuoyunda ve özellikle muhalefet cephesinde “İsveç tavizi” olarak değerlendirildi oysa. Türkiye’de muhalefet maalesef okuma yapamıyor. İçeride, Erdoğan karşıtı kısır siyaset yapmaya alışkın oldukları için Türkiye’nin uluslararası hamlelerini okuyamıyorlar. Batılı liderler ve Avrupa medyası ise Erdoğan’ın siyaset yapma biçimini, hedeflerini, Türkiye’nin çıkarlarını gözeten hamlelerini
Türkiye’deki muhalefetten daha doğru ve daha net analiz ediyorlar.
Avrupa Komisyonu Sözcü Yardımcısı Dana Spinant’in “Bu iki süreci birbirine bağlayamazsınız” itirazı, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un her iki sürecin birbirinden bağımsız olduğunu söylemesi ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın “İsveç’in NATO’ya üyeliği ile Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine adaylığı birbirine bağlı değildir” çıkışı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğini nasıl bir yokuşa sürdüğünün en bariz göstergesi aslında.
Erdoğan
,
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi yıllardır kapısında bekletmesinin hesabını
, NATO’ya üye olmak için kapısından bekleyen Avrupa Birliği üyesi İsveç üzerinden görüyor
.
Bild’de yayınlanan makalede denildiği gibi;
NATO’yu Türkiye’nin kapısında bekletiyor
.
Ancak bu siyasi hamleyi Türkiye’deki
muhalefet okuyamadığı
gibi İsveç’in
üyelik onayının
TBMM’de yani
kendilerinin elinde olduğunun farkında değilmişçesine sığ siyaset yapıyorlar.
Türkiye
, politik hamleleri ve tavrıyla ‘Hristiyan Birliği’ne dönüşen, ekonomik yükü ağırlaşan ve gerileyen, ahlaken çökmüş, son yıllarda ise LGBT’ye tamamen teslim olmuş
Avrupa Birliği’ne girmek ister mi peki? Ya da Avrupa Birliği’ne girsin mi?
Şahsi kanaatim asla! Hatta içinde bulunduğumuz dönem; Avrupa Birliği’ne ‘kabul edilmeyen’
Türk toplumunun
Batı’ya nazaran korunduğunu,
asimile olmadığını ve değerlerini yitirmediğini gözler önünü seriyor.
Kıyası ise AB’nin LGBT haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle
Macaristan ve Polonya devletleri hakkında başlattığı yasal işlemleri dikkate alarak yapabilirsiniz.
#Siyaset
#Politika
#NATO
#Avrupa Birliği
#Ersin Çelik
10 ay önce
Avrupa Birliği’ne girmek mi istiyoruz?
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Bilgide yitirdiğimiz bilgelik nerede?”
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi