|
Memleketin delikanlı gazetesi

Liseye başlayacaktım, yaz tatilinde çalışmam gerekiyordu. Hayata erken atılan çocuklardandım. Ortaokuldan önce Kur’an kursuna gittiğim için yaşım 16’ydı. Bir ağabeyimiz Yeni Şafak gazetesine yönlendirdi.
“Git şunu bul. Konuş. Getir götür işleri yaparsın”
dedi. Minibüs duraklarının arasından sora sora Topkapı’daki eski binaya geldim. Buldum o kişiyi. Sağ olsun ilgilendi. Çay söyledi, anlattım durumu. “Sen daha liseye başlamamışsın. Üç ay sonra da okula gideceksin.
Gazetede sana uygun geçici bir iş yok”
dedi. Haklıydı. Üzüldüğümü görünce,
“Gazete dağıtabilir misin?”
diye sordu. Hiç düşünmeden “Yaparım” anlamında kafa sallayınca, temsilcilerden sorumlu kişiyi aradı. Öğleden sonra Güngören’deki dağıtıcının yanındaydım. Evimize yakındı, yürüyerek 10 dakikaya bulmuştum. Mezarlığın üst tarafında, şimdilerde hastanenin olduğu yerde, depoyla dükkân arası bir yerdi. Önünde iki tane 'Puch' motor... Görüştük, anlaştık. Temsilci, “Sen yaparsın bu işi” dedi. Tam aradıkları kişiydim. Okullar açılına kadar, askerde olan yeğeni gelecekti. Ben
o boşluğu dolduracaktım.
Motorlar kapının önündeydi lakin ne tecrübem vardı ne de ehliyet. Bana bir bisiklet ayarlandı. Arkasında sele. Üstünde plastik sepet. Günde 250-300 gazete. Yarısından fazlası Yeni Şafak. Sabah namazdan önce düşecektim yollara. Güngören’den aşağıya Çeşme, Köprü, Sanayi Mahallesi, Merter ve Tozkoparan’dan geri dönüş. Saat 9 olmadan bitmeliymiş dağıtım.
Sabah kapısını açan esnaf önce gazeteyi görmeliymiş.

İlk bir hafta sokakları, evleri, dükkânları bilen biriyle dolaştık. O motorla, ben bisikletle. Yolu yordamı öğrendim. Elimde sayfalarca adres listesi, bir de Güngören’in sokak haritası. Önce sokakları ezberledim, sonra da güzergâhları sıralamayı. O sokaktan şu caddeye, sonra aşağıdaki binaya. Haritayı bir haritaya yakışırcasına okunmaz hale getirdim.

Çok değil 15 gün sonra ne adres listesi ne de haritaya gerek kaldı. Hepsi zihnimdeydi. İlk gazeteyi pimapenciye bırakıyordum. Sabah 5’te. Kepenge sıkıştırıp, Köyiçi'nden aşağı tek solukta iniyordum.

Her anı her sokağı film şeridi gibi aklımda. Dördüncü kata gazete fırlatmayı kotardığımda karşı apartmandaki abladan alkış almıştım. Meğer her sabah izliyormuş beni. Alttaki balkona kaç kez düşürdüm bilmiyorum. Artık dilediğim yere tek seferde atabiliyordum.

İşi kavramıştım ama okulların açılmasına da günler kalmıştı. Bir sabah gazete dağıtırken bisikletime bir taksi çarptı. Ön tekeri tamamen ezdi, kullanılacak gibi değildi. Plakası hâlâ aklımda… Oturdum kaldırıma, öylece bakakaldım. Hurdaya çıkan bisikleti bir esnafa emanet edip, kalan birkaç gazeteyi yürüyerek dağıttım. O gün bıraktım gazete dağıtmayı. Taksicinin bana vurduktan sonra kaçıp gitmesine içerlemiştim. Zaten okullar da açılacaktı...

Ama Yeni Şafak beni hiç bırakmadı. O yaz sonu İstanbul İmam-Hatip’e başladım. Sene 1998’di, 28 Şubat sürecinin ensede boza pişirdiği günler... Hemen her gün manşetlerden ve de ana haber ekranlarından hedef gösteriliyorduk. İster istemez sahipsizlik duygusuna kapılmıştık. Ama Yeni Şafak vardı. Çok değil birkaç ay önce dağıtırken sabahları ilk benim okuduğum gazetem… Ama benim için işler artık değişmişti.
Gazeteyi okumaktan, yazdıklarını yaşama aşamasına geçmiştim.
O günlerin şahitleri Yeni Şafak’ın değerini, kıymetini, cesaretini anlata anlata bitiremezler. Ama siyasi kavgaların tam ortasında kalan bir liseli olarak Yeni Şafak’ın ne anlama geldiğini çok iyi bilirim.
Bizlere, dini değerlerimize, inandığımız kutlu davaya, annelerimizin-babalarımızın oy verdiği siyasetçilere manşetten, birinci sayfadan, köşeden, karikatürden sahip çıkan bir gazeteydi.
Sözünü sakınmadan söyleyen, cesur insanların gazetesiydi Yeni Şafak. Öyle olmasa, Recep Tayyip Erdoğan hapse girdiği gün; “Bu ayıp size yeter” manşetini atmazdı.
Yeni Şafak, korkusuz olduğu kadar ümidini yitirmeyenlerin, enseyi karartmayanların gazetesiydi. Öyle olmasa Tayyip Erdoğan’ın “Bu bir veda değil. Bitmeyen şarkının içindeki bir duraktır” dediği konuşmasını tam sayfa yayınlamazdı.
Korkmadan, sinmeden, geri adım atmadan ve en önemlisi de inandığından, bildiğinden vazgeçmeden yapılan yayıncılık serüveni, Yeni Şafak’ı bugün 30 yaşına eriştirdi. Geride kalan 30 yılda Türkiye’nin kaderini değiştiren, tarihin akışına yön veren nice gelişmeler yaşandı. Bakın daha dün uzaya çıktık. Her anını Yeni Şafak’ın sosyal medya hesaplarından milyonlarca kişiye izlettik. Çağa ve iletişim teknolojilerine tüm aşamalarında ayak uyduran, öncülük yapan bir Yeni Şafak var artık. 30 yıldır gazete sayfalarına yansıyan habercilik heyecanı devasa bir içerik üretim merkezine dönüştü. Derdi ve davası ise hiç değişmedi.
Dünyanın neresinde 28 Şubat garabeti varsa, bir zulüm ve baskı yaşanıyorsa karşısına 5 dilde dikilen bir Yeni Şafak var.
Ben de bu ailenin 12 yıldır bir parçasıyım. Heyecanımı hiç yitirmedim. Allah bir kader yazmış. Yolumuzu kesiştirdi. Ancak 16 yaşımdaki yüküm hiç değişmedi.
Hamdolsun
.
Otuz yaşın kutlu olsun memleketin delikanlı gazetesi…
#Yeni Şafak 30 Yaşında
#Aktüel
#Hayat
#Ersin Çelik
4 ay önce
Memleketin delikanlı gazetesi
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?