|
Mevla"mız ve Mevlana"mız

Cuma günü yükselen değerleri eleştirmenin zorluğundan söz ettik.

Mevlana da bir kez yükselen değer olunca artık herkes kendi Mevlana"sını üretir oldu. Kimi onu hümanizmin azizi görürken kimi de küresel bir dünya dininin peygamberliğine aday gösteriyor, kimi sema"dan kuantum fiziği çıkarıyor, kimileri de Mesnevî-terapiler yapıyor. Hâsılı, Mevlana"dan söz eden herkes kendi görmek istediği Mevlana"dan söz ediyor. Böyle olunca da bu dönüşler insanı bir gün fırlatıp İslam"ın dışına atabiliyor.

Şöyle derseniz bir noktada anlaşabiliriz:

Mevlana ve Mesnevî dünyanın kabul ettiği bir değerimizdir. Şeb-i arûs, semâ ve ney gibi icralar bir ibadet olarak yapılmamaktadır. Bunlar İslam"dan sulanan birer kültürel öğedirler. Kültürler ise İslam değildir. Mevlana sebebiyle ülkemizi dünyaya tanıtıyoruz, turist alıyoruz, para kazanıyoruz. Bazı insanlar da "ne olursan ol, gel" gibi gönül okşayıcı bir davetten hoşlanıp İslam"a ilgi duyuyorlar. Hem bu ayinler dini bütün insanlardan daha çok, dinden uzak olanların ilgisini çekiyor, onlar da bu yolla dine ısınmış oluyorlar. Sonra Mevlana kutlamaları toplumumuzun çeşitli katmanlarını birleştirici bir harç görevi görüyor. Farklı kutuplardan, değişik siyasi partilerden insanlar bir araya geliyor ve kucaklaşıyorlar. (Gerçi bu sene Sayın Kılıçdaroğlu ülkenin Başbakanı"na bile elini uzatmadı). Yazarlar bu yolla para kazanıyor, siyasiler boy gösterip oy topluyorlar… Bunları müzikal eğlenceler de sayabiliriz. Müziğin ve eğlencenin de helal olanı vardır. Herkesten dini derinlik ve böyle şeylere ihtiyaç duymayacak düzeyde manevi doymuşluk beklememek lazım. Avam-ı nas bazen çalıp oynamalıdır…

Evet, böyle derseniz bunları tartışabiliriz.

Ancak Kur"an-ı Kerim"den bir ayetin anlamını dahi bilmeyenlere, mukaddes bir kitap gibi Mesnevî dersleri verilirse, semazenlerin şeyh postunu selamlamalarından, birilerinin önünde eğilmelerine kadar şirk ihsas eden bir dizi sembolik hareketler yapılırsa, dinden uzak olanları dine ısındırırken dinde olanları uzaklaştırırsa öyle sanıyorum ki, bunlardan öncelikle Mevlana bizar olur. Mesela benim Mevlanam bunları reddeder. Biz her namazımızda tahiyyat okurken kaç kez, "bütün temennalar sadece Allah"a yapılır" deriz.

O halde bunların İslam olmadığını da bilmeliyiz.

Bazıları namazlarını dahi doğru dürüst kılmadıkları, Allah"ın farz kıldığı tesettüre riayet etmedikleri halde böyle nefse hitap eden tasavvuftan, âyinvari hareketlerden müthiş bir zevk alıp vecde kapılıyorlarsa, tam bir istiğrak havası içinde fena-fî Mevlana oluyorlarsa bunda, önceki yazımızda sözünü ettiğimiz o patolojik İslam"ı görmemiz kaçınılmaz olur.

Elbette İslam"ın doğrularını biz ya da onlar belirleyecek değiliz. Onun kendi içinde bir hükümler hiyerarşisi vardır, bunu gösteren bir usulü fıkh"ı / anlamanın esasları vardır ve Allah Rasulü"nden günümüze bütün İslam âlimleri bu çerçevede düşünmüşlerdir. Farz yapılmadan, sünnet bir mana ifade etmez. Kaldı ki bunlar sünnet bile değildir. İbadetlerde bile nefsin hazları hedeflenirse, farkına varmadan insan kendi nefsini Allah"a ortak kılmış olur.

İmam Rabbani namazın müminin miracı olduğunu anlatırken der ki:

"Dünyada namazın derecesi, ahirette Allah"ı görme gibidir. Dünyada insanın Allah"a (cc) en yakın olduğu an namaz kıldığı andır. Ahirette en yakın olduğu an da "ruyet" anı, yani Allah"ı gördüğü andır.

Dünyadaki bütün ibadetler, insanı namaz kılabilecek hale getirmek için vardır. Asıl maksat, namaz kılmaktır… Namazın hakikatini kavrayan bir bilinç olmaksızın insanın namaz dışında aldığı zevkler, edindiği bilgiler ve marifetler, gördüğü haller, ulaştığını sandığı makamlar, nurlar ve renkler, farklı görüntüler, nasıllığı belli belirsiz tecelliler, renkleri belli olan ya da olmayan zuhurat… (Tarikat ehlinin gördüğünü sandıkları haller), bunların hepsinin kaynağı gölgelerdir, yansımalardır. Hatta bunlar tamamen vehim ve hayalden kaynaklanmaktadırlar".

Mevlana da aynı şeyi söyler:

"Dışa vuran namaz, oruç ve sair ibadetler, içteki nura tanıktırlar. Namaz, oruç ve cihat da imana tanıktır... Hışım, şehvet ve hırs rüzgârları, namaz ehli olmayan kişiyi mahveder".

Hâsılı, Mevlana"yı nefsimize göre yeniden üretip, kendi Mevla"mız kılarsak ona da ayıp etmiş oluruz.

11 yıl önce
Mevla"mız ve Mevlana"mız
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon