|
"Bahtiyar Köpek"

Ben onun hikâyesini unutmuştum. Unutmamış da içimde uyutmuştum. Taksim dolmuşunda yol arkadaşı olmamızın üzerinden belki iki yıl geçti. Oysa söz vermiştim. Yarın köşemde yazacağım hikâyeni demiştim. Hangi gazete diye sormuştu. Aldırırım ben demişti. Aldırır da hanımıma gösteririm.

Yazamadım. Bir şey beni tuttu. Belki hikâyemin kahramanına zarar vermekten korktum. Yazdığım kelimelerin cümlelerin bir yerde birilerine zarar vermesinden daima korkarak yazdım. Korktuğum için dinlendire dinlendire, demlendire demlendire yazdım.

Ama o, dün sabah bir öykünün içinden silkinip çıktı. Oysa ben onu unutmuştum. Unutmayıp içimde uyutmuştum.

Sabahattin Ali''nin 1946 yılında yayınlamış olduğu "Bahtiyar Köpek" adlı hikayesini sanki birlikte okuduk. Taksim dolmuşunun içinde. Sonra o bana Bak dedi eski zaman adamları ne yiğitmiş. Ne güzel yazmış. Beni ben kadar bilmiş de yazmış.

Öyleyse size hikayesi 2010''larda geçen kahramanımdan değil, önce Sabahattin Ali''nin Bahtiyar Köpek''inden bahsetmeliyim.

Hikâyeye şöyle başlıyor satırlarıyla hayatıma fener tutmuş olan yazar:

"Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. "Hep kötü, sakat şeyler mi göreceksin" diyorlar. "Hep açlardan, çıplaklardan dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile erip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen bahtiyar insan yok mu?"

Dostlarının bu sitemine karşılık Sabahattin Ali, hiç olmaz olur mu arayıp bulmak lazım diye başlıyor anlatmaya. Mutlu insanların can sıkıntısı ile vakit geçirdiği caddenin tasvirini yapıyor önce: "Oturduğum semtin sokakları geniş ve asfalt. Her biri bir fakir çocuğun liseyi bitirinceye kadar okumasına yetecek masraflarla yetiştirilen bodur çamlar, caddeye gölge vermese bile güzellik veriyor."

Okuyucusunu; bakıcı ve mürebbiye eşliğinde bebeklerini gezdiren şık giyimli genç annelerin, ağlayan torununu avutan büyükannelerin dünyasında gezintiye çıkartarak her şeyin kesintisiz bir güzellik içinde olduğu bir anın içinden şu cümleleri inşa ediyor yazar: "Her şey aydınlık her şey rahattır. Elle tutulmayacak kadar ince, asla yırtılmayacak kadar sağlam bir ağ halinde onları saran bu can sıkıntısı, biraz dikkat edince, kahkahalarda boş bir çınlama, gözlerde soğuk bir alakasızlık halinde kendini gösterir. Söyleyen de dinleyen de o anda başka bir şey düşünüyor gibidir, hâlbuki hiçbir şey düşünmezler. Ama bundan şikâyetçi değildirler. Boş da olsa gülerler ve hallerinden memnun olmasalar da, hayatlarında bir değişiklik istemezler."

Tatlı bir bir uyuşukluk içinde eğleşmekte olan insanların arasında birisi dikkatini çeker Sabahattin Ali''nin: "Yürüyüşünü gezdirmekte olduğu köpeğin yürüyüşüne uydurmuş olan adam."

Köpeği gezdiren adam ile sokaklarda, kasapta karşılaşmaktadır. Öksürüyor diye acele baytara yetiştirilen sadece karaciğer yiyen, köftesinin içine birazcık sığır eti girince yemeği reddeden köpeği "efendisi" olarak kabul etmiş, kendisini efendisine adamış adam üzerinden göreceğimiz bir dünya vardır hikaye boyunca.

Hayvan sevgisi filan iyi güzel de. Ben canlılar arasında hiyerarşi olduğuna inananlardanım. İnsana sağlanmayan imkânların hayvanlara peşkeş çekilmesine gönlüm asla razı değil. Yazarımızın dediği gibi:

"Ah ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinçle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor. Hele cümle âlem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!"

Çarşamba günü Taksim dolmuşunda rastladığım köpek gezdiren kadını belki bu defe anlatabilirim size. Malum her şey nasip ile...

12 yıl önce
"Bahtiyar Köpek"
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî