|
Türban tebeşir dairesi/Saç ile baş arasında sıkışan AKP

Başörtülü kadınlar Kafkas tebeşir dairesinin tam ortasında. Nasıl mı? Önce Bertold Brecht''in hikayesini özetleyeyim. Özetim, zihnimin sadakati ölçüsünde olacak, şimdiden bağışlanma dilerim. Çünkü bu yazıyı yazmadan önce yeniden okumak istedim ama maalesef kitabı bulamadım. Dolayısıyla okuyacağınız özet, teması sahih, ama hikayesi benim zihnimin kıvrımlarında kayıtlı kalmış bir özet olacak.

Hikaye şöyle: Kadın âşığının peşine takılıp giderken, bebeğini evde bırakır. Evdeki hizmetçi kundaktaki çocuğu büyütür. Kendi evladı olarak. Gün gün, ay ay, yıl yıl emek ile büyütür.

Çocuğun gerçek annesi yaşlı bir kadın, âşığı tarafından terk edilmiş yaşlı bir kadın olarak eve döner. Oğlu nasıl da büyümüştür. Oğlu. Ama nasıl olur, oğlu anne diye hizmetçiyi bilmektedir.

Derhal mahkemeye başvurur kadın. "Bu benim oğlum" der. "Dokuz ay karnımda taşıdım. Bir hizmetçi benim oğlumu nasıl sahiplenir!"

Hizmetçi "Benim oğlum" der. "O bırakıp gittiğinde ben bakmamış olsaydım bebek çoktan ölürdü. Yıllardır onu ben büyüttüm. Ona bakabilmek için çalıştım, çabaladım. Benim oğlum o. Kanımdan kan vermedim ama canımdan can verdim onu büyütebilmek için."

Hakim "Peki" der. Bir daire çizdirir. Dairenin ortasına çocuğu koyar. "Hadi" der. "İkiniz de çekin çocuğu, kim kendi tarafına çekerse çocuk onun olacak."

İki kadın da çocuğun kollarından çekmeye başlar. Birkaç saniye sonra hizmetçi çocuğun kolunu bırakır.

Hakim çocuğu hizmetçiye verir. Âşığı ile kaçan biyolojik anne itiraz eder. "Ama der çocuk benim tarafıma düştü."

Hakim, hizmetçinin, canı yanıyor diye çocuğun kolunu bıraktığını anlamıştır. Gerçek emek, çocuğun canının yanmasındansa ondan ayrılmayı göze almıştır.

Türkiye''de türban yazıları daima bir tebeşir dairesinin içine hapsediliyor.

Geçen hafta "Dinci gazetenin" yazarı türbanlıları takvaya çağırıyor diye (evet o yazı türbanlı kadınları takvaya çağıran bir yazıdır. Kim kimi takvalı olmaya davet edebilir bunu başka bir yazının konusu yapalım) laik kalemler türbanlı kadınların özgürlüğünü savunmak için seferberlik ilan etti: "Kamusal alanda sakız çiğneme ve sigara içme özgürlüğü"nü koruma seferberliği.

Peki "türbanlı kadınların" eğitim hakkı, çalışma hakkı nasıl oluyor da sizin özgürlük kapsamınızın dışında kalabiliyor? Neticede "dinci gazetenin" yazarı, kadınları bu davranışları yapmayarak takvalı olmaya çağırıyor, peki siz sakız çiğneme özgürlüğünü savunarak türbanlı kadınları nereye çağırıyorsunuz?

Siz de biliyorsunuz ki ister başı açık ister kapalı olsun sakız çiğneyen, elinde sigara ile dolaşan kadınlar "alt sınıfları" imler. Böylece hani o eskiden beri süre gelen çizgi, devam etmiş olur. Aşağıdakiler ve yukarıdakiler.

Sakız çiğneme özgürlüğüne desteğiniz birkaç tezgahtar ve overlokçu kıza hoş gelebilirdi. Lakin onlar da ne "sizi" okur ne "bizi." Hayatlarında köşe yazıları değil, magazin programları vardır.

Kamusal alanda sigara içen üniversiteli "asi kızlar" ise, sizden gelen "himayeyi" ellerinin tersiyle itecek kadar "dik başlı". O kadar dik başlılar ki çoğu defa kollarını omuzlarından koparıyorlar. (İki taraf da çekiştiremesin diye)

* * *

Önümüzdeki günlerde AKP''li vekiller ve bakanların "türbanlı" eşlerini "saçlı" kadınlar uğruna terkediş hikayelerini, manşetten okumaya devam edeceğiz. "Türbanlı" kadınların, önce devlet, sonra hükümet şimdi de eşleri tarafından ihanete uğramaları; onların başlarını açıvereceklerini "umut" ettiriyor bazı çevrelere. Maksat "bizi kimse istemiyor" sendromunu yaygınlaştırarak TESEV''in "türbanlı kadınların sayılarında azalma var" araştırmasını "doğru" hale getirmek. Hain erkek portresinin hayatındaki kadınların ikisi de "saçlı" olduğunda, haber değeri taşımamasını başka nasıl izah edeceğiz!

18 yıl önce
Türban tebeşir dairesi/Saç ile baş arasında sıkışan AKP
Bi şey yapmalı!
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı