|
Atatürk"ün kemiklerini sızlatan adam..

"İnternethaber.com" sitesindeki köşemde yazdığım aşağıdaki yazıyı Yeni Şafak okurları ile de paylaşmak istedim; lütfen "payınıza düşeni" alınız!

Evet, birisi kalkıp bana "Sayın yazar, Türkiye'de, deli olmasa bile zekâ seviyesi düşük olan kaç kişi vardır" diye sorsa, cevabım şu olur:

"Türbelere gidip çaput bağlayanlar ile Atatürk'ün kabrine gidip 'Atam, laiklik elden gidiyor, bir güneş gibi yeniden doğ da bizi kurtar' diyenlerin sayısı ne kadar ise, en az o kadardır."

Elbette, türbelere ya da Anıtkabir'e gidilmesine ve orada dua edilmesine karşı değilim.

Örneğin ben de türbelere ve Anıtkabir'e gittim ve orada yatanlara dua ettim; üstelik dua etmeyenlerin dua etmeleri için de dua ettim.

Ama "olay" bu değil ki; olay, "kafanın basmaması" olayıdır.

Hele bir de "Anı Defteri" denilen bir defter var ki, bu defteri ne muhatabı okuyabiliyor ne de muhatabının kurtardığı ülkenin vatandaşları..

O defter ki, kimisi bu deftere "Öncelikle kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için çok mutlu oldum.." şeklinde girizgâh yapılan bir hatıra defteri muamelesi yapmakta beis görmez.

Kimisi, "Atam sen kalk ben yatam" diye ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerine hitaben yazılmış bulunan ve "kifayetsiz kafiye nasıl olur?" sorusunun cevabını oluşturacak bir dörtlük döktürür.

Kimisi, küfür dağarcığından enstantaneler sunmak suretiyle, (varsa) kendi haysiyetini darağacında sallandırarak bastığı iskemleye tekme vurur.

O Anıtkabir ki, bazıları cüppeyi sırtına geçirip, "hukuk adamı" olmak yerine "militan demokrat" olmayı yeğleyerek, "Nöbetteyiz.." diye nida savurur..

O kadar ki, Anıtkabir'de yatan insanın bu "şiir, küfür ve saçma sapan nida" karşısında, mezarında nasıl ters döndüğünü bilmek dahi mümkün değildir.

İlginç olan bir şey daha var, o da şudur. Madem ki "Atatürk'ü kalbimize gömdük"; Atatürk'ün hayıflanarak ters döndüğünü nasıl olur da hissetmeyiz?

Ve bu nasıl iştir ki, bünyemizdeki bu "sarsıntıyı" hissetmekte acze düşüyoruz?

Hissetmediğimize göre, ya kalbimize gömmedik, ya ölmedi ya da kalbimiz yok!

Evet, bazı vicdansızlara göre "hiçbir şey", bazı aptallara göre "her şey" olan; aklı başında ve vicdan sahibi olanlara göre ise "olumlu pek çok şey" yapmış olan Atatürk, "Kemalistler"in tasallutundan mutlaka kurtulmalıdır.

Tıpkı, Sümbül Efendi Türbesi'nin demir parmaklıklarına çaput bağlayarak Sayısal Loto'yu tutturacağına ya da "hayırlı bir koca" bulacağına inanan hamakât güruhunun tasallutundan Müslümanların kurtulmasındaki zorunlulukta olduğu gibi...

Geri zekâlılığa biat eyleyelim diye mi Yüce Peygamberimiz İslamiyet'i bize tebliğ etti?

Atatürk, kabrini parti mitingine çevirsinler, kabrindeki defteri küfürnameye tahvil etsinler ve kurduğu partiyi % 15'lere düşürsünler diye mi gençliğe hitapta bulundu?

Anıtkabir'deki anı defterinin kullanılmış tüm sayfalarının çokluğu karşısında övüneceğimize, Türkiye'nin son 150 yılda aldığı patent sayısının ABD'nin 1 günde aldığı patent sayısına eşit olmasına kafa yormamız gerekmiyor mu?

Kafamızın yorulmasından mı endişe ediyoruz, yoksa kafamızın olup olmadığından mı emin değiliz?!

Atatürkçülük, 2006 yılında hala "Atatürk yurdu 10 yılda demir ağlarla ördü.." demek midir?

Atatürkçülük, 3 yılda 7000 km bölünmüş yol yapan ve "yurdun tüm okullarını İnternet ağıyla ören" bir hükümete, bir provokatif cinayet sonucu Anıtkabir'de "Katil, yuh, İran'a.." diye bağırmak mıdır?

Tamam, Cumhuriyet sayesinde bir İran, bir Suriye, bir Küba, bir Kuzey Kore gibi olmadığımız için Atatürk'e şükran duymalıyız.

Peki, Atatürk yüzünden değil ama "gardırop Atatürkçüleri" yüzünden bir Almanya, bir İngiltere, hatta bir İspanya ve İtalya gibi neden olamadığımızın hesabını kim verecek?

Bu vebal "Kemalist olmayan, insan bile değildir.." diyen Yekta Güngör Özden gibi düşünenlerin değil de kimindir?
٪d سنوات قبل
Atatürk"ün kemiklerini sızlatan adam..
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?