|
İnce Kırmızı Hat

Sadece iki filmle sinemanın efsane yönetmenleri arasına giren Terence Malick''in geçen hafta vizyona giren İnce Kırmızı Hat isimli üçüncü filmini izleyen şanslı insanlar, bir sanatçının yirmi yıllık sinematografik suskunluğunun ne anlama gelebileceği hakkında bir fikre sahip olabiliyorlar.

Üstelik öyle sanıyorum ki bu fikirler, birbirine benzemeyen çok sayıda cümle ile ifade edilebilirler. Benim cümlem; esaslı bir insan ve gerçek bir sanatçı için zamanın boşa geçirilen bir tek anının olmadığına dairdir.

Üç saate yakın bir süre, neredeyse bir hipnoz savunmasızlığı içinde kapılıp gittiğim İnce Kırmızı Hat; salondan çıktığımda, hem görsel atmosferi ve hem de edebi derinliği ile bütün zamanlarımın en iyileri arasında çoktan yerini almıştı.

Bunun neden böyle olduğunu anlatmak için size onlarca ayrı gerekçe sunabilirim.

İkinci Dünya Savaşı sürerken, bir grup Amerikan askerinin Guadalcanal bölgesindeki bir adaya yaptıkları çıkarmayı ve bu adadaki stratejik bir tepeyi Japon askerlerinin elinden alma mücadelesini anlatan dehşet dolu bir savaş filmi olduğunu söyleyebilirim mesela İnce Kırmızı Hat''ın.

Ama aynı zamanda ve aynı inandırıcılıkla; en sert, en vahşi, en acımasız haliyle bir sıcak savaşın bile gizleyemediği kadar eşsiz, dingin ve lirik bir doğa senfonisi olduğunu da söyleyebilirim.

Bir yandan, "Hayat ile ölüm arasında sadece ince kırmızı bir hat vardır" gerçeğinden yola çıkan o müthiş felsefi derinliği, bütün bir film sathına aynı bilgelik ve dikkatle dağıtan senaryo ustalığından sözederken; öte yandan, kefelerinden birinde hayatı, diğerinde ölümü barındıran sarsak savaş terazisinde kim olduğunu arayan kaybolmuş insan suretlerinin gerçekliğinden dem vurabilirim.

Gökyüzünün sonsuz maviliği altında, hem cennetin tatlı serinliğine, hem cehennemin çaresiz yakıcılığına aynı anda dokunabilen ruhların, bir ucunda isyanın çöreklendiği, diğer ucunda teslimiyetin yeşerdiği bir sarkacın rotasında sürdüredurdukları kahırlı ve sevinçli gel-gitlerin o uzun metrajlı fısıltılarına da dikkatlerinizi çekebilirim kuşkusuz.

İnce Kırmızı Hat, bütün bu söylediklerimin ve bir yazının sınırlı coğrafyasını bahane ederek söylemeyi ihmal ettiklerimin birarada bulunduğu o engin denizde yolalmayı ve ardarda sıralanan anlam limanlarından herbirinde yeter süre konaklamayı başarıyor, özenli, sabırlı ve namuslu gemisiyle.

Ben derim ki, o gemiye binin.

Savaşın dehşetini ve doğanın eşsiz şiirini ruhunuzun en ücra köşelerine kadar çekin.

Günlük kargaşanızdan kurtardığınız o üç saate yakın zamanın içinde kaybolun, ölümün ve hayatın kaygan çeperlerinde dolaşın, durup durup kendinize kim olduğunuzu sorun, vücudunuza saplanmak üzere olan bir merminin ürküntüsüyle ürperin, hayatın bitmez tükenmez geriliminde savrulun, ölmenin ve öldürmenin, yaşamanın ve yaşatmanın zorlu ikilemleriyle boğuşun, doğanın yeşil yumuşak örtüsünde zamansız bir yuvarlanışla yuvarlanın, bir dereyle birlikte sessizce akın, bir denizle yıkanın, kanın kırmızı yalnızlığını teninizde hissedin, vücudunuzun ve ruhunuzun kaybolan parçasını arayın, can pazarının kargaşasında varolmanın dehşetini ve ölümün sonsuz ülkesinde kaybolmanın tanımsız huzurunu keşfedin, ölümle hayatı birbirinden ayıran o ince kırmızı hattın çalkantılarında çalkalanın, bir film şeridinin şiirli kimyasında ve ruhunuzun en hassas noktalarında dolaştırın parmaklarınızı...

Bütün bunlar için Terence Malick''e teşekkür etmeyi de ihmal etmeyin. Bu filmi yaptığı için ve başka filmler yapmaya niyetli olduğu için...

Ve lütfen şu uzun ve keskin soruyu da kendinize sorun: Adamın biri, dünyanın bir ucunda, hiçkimse ondan böyle birşey istemediği halde, bunca kaygılı, bunca derin ve bunca sorumlu hikayeler yazar ve filmler çekerken, ölümün içinde hayatı ve hayatın içinde ölümü arayan zorlu zihin çatışmalarının sancısına gönüllü sürerken ruhunun atlarını ve kendini bir çağlayan aşkıyla yükseklerden bırakıp sert kayalara vurmaktan kaçınmazken varlığını; biz iddiası boyundan büyük çokbilmişler güruhu, biz kasım kasım kasılan zavallılar toplamı olarak nasıl kullanıyoruz yaşama hakkımızı?

Günlerimizin ince ve kırılgan zarını, hangi beş para etmez gündem sivrilikleriyle yırtıp tüketiyoruz durmadan?

25 yıl önce
İnce Kırmızı Hat
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî