|
Kir tutmayan benlikler

Tuhaf bir zamanda yaşıyoruz; herkes bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyor ama bunu söyleyenlerin hiçbiri bu yanlışlıklardan kendine düşen payı üstlenmiyor. İnsanlığın ölmekte olduğunu iddia edenlerin hiçbiri, kendi insanlığını bu çözülmenin içine katmıyor. Ahlaksızlığın diz boyu olduğuna kanaat getirenler, kendi varlıklarını olan bitenin dışında tutarak varıyorlar bu gerçeğe. Camide hocanın hutbesini dinleyenler, başkalarının günahla iştigalini geçiriyorlar daha ziyade zihinlerinden. "Herkes yalancı oldu bu devirde" diyerek isyan edenler, dönüp kendi yalanlarına göz ucuyla bile bakmıyorlar. Başkalarının sahtekârlığını rahatlıkla teşhis edebilen dikkatler, kendi çevirdikleri dolapları fark edemiyorlar. Mütemadiyen birilerini eleştirip duran ağızlar, sırayı bir türlü özeleştiriye getiremiyorlar.

Yazının ilk paragrafını bu minvalde uzatmaya devam edersem, muhtemel ki hep birlikte aynı hataya düşüp, burada başkalarından söz edildiği zehabına kapılacağız. Oysa bizden bahsediyorum. Burada başka kimse yok ki başkasından söz edebilelim; siz varsınız sadece ve ben varım. Sokakta da başka kimse yok, siz varsınız, ben varım. Yani biz varız. "O" ya da "onlar" diye isimlendirdiklerimiz bize dâhildir son tahlilde. Biz nasılsak onlar da öyledir. Ama biz başkaları da olsun istiyoruz. Burada benden ya da sizden başka birileri olduğuna inanmak istiyoruz, evet! Bütün kötülükleri onların üstüne yıkmak, bütün kirleri onların üstüne bulaştırmak, bütün günahları onların nefislerine yüklemek istiyoruz, evet! Büyüsünler, çoğalsınlar, bize perde olsunlar, yanlışlarıyla yanlışlarımızın arasına girsinler istiyoruz, evet! Hep başkalarından söz edelim istiyoruz biz, hep başkalarının yanlışlarından, günahlarından… Kendimizi hep ıskalayalım istiyoruz keskin cümlelerimizi kurarken. İğneleri de, çuvaldızları da başkalarına batıralım istiyoruz.

Biri hepimiz adına bir muhasebeye girişip can yakıcı bir gerçeğe işaret ettiğinde, onun bu sözünü alıp hemen her yerde dolaşıma sokuyoruz. Birbirimize okuyoruz, orada burada paylaşıma açıyoruz, defterimizin bir köşesine not ediyoruz. Peki sonra? Sonra bir başka etkileyici cümlenin birileri tarafından kurulmasını bekliyoruz. Onu alıyoruz, onunla oynuyoruz, sonra bir kenara bırakıyoruz.

Elbiseler gibi oldu sözler artık, birini çıkarıyor, birini giyiyoruz. Neyin neyle uyumlu olduğuna, hangi hikmetin hangi müzikle iyi gittiğine yoruyoruz kafamızı. İnsanlığımızın bu haliyle ruhumuza ne kadar küçük geldiğiyle hiç ilgilenmiyoruz.

Cıva gibi parçalara ayrılıyor sanki gerçekler üstümüze düştüğünde. Üstümüzü ıslatmıyor, tenimize, canımıza dokunmuyorlar. Geçip gidiyorlar. İbretleri de sakız gibi çiğneyip tüketmeyi öğrendik sonunda, diğer her şey gibi…

Benden ve sizden bahsediyorum ey insanlar; ondan, onlardan, başkalarından değil! Hakikati dolaya dolaya nasıl bir yalana dönüştürdüğümüzden… Benliklerimizi nasıl kaygan, nasıl kir tutmaz, nasıl kendine sağır kıldığımızdan… Havaya karışan bütün ağır sözlerden bir pay düşüyor bize, biz üstlensek de üstlenmesek de. Çünkü bu yoz fotoğrafın içinde gülümseyenlerden biriyiz biz de! İnsanlığımız güzel çıksın diye!

13 yıl önce
Kir tutmayan benlikler
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...