|
Sözün düğümleri

Uzun uzun konuşarak, araya sessiz boşluklar girmesine izin vermeyerek, sözü biri kendisinden çekip alacakmış gibi sıkı sıkı tutup bırakmayarak söyleyecek bir şeyi olmadığını gizlemeye çalışanlar var. İçinde biriken milyon tane şeyi nerede, hangi sırayla ve kime söyleyeceğini bilemediği için kendini ölmeden suskunluk mezarına gömenler var. İçlerine yeterince anlam koyamadığı için kararsız kalan, duraksayan, ritim tutturamayan, ama bu aksak ritmi sebebiyle kelimeleri seçerek, tane tane söylüyormuş gibi görünenler var. Konuşup dururken bir kelimeye, o kelimenin geriye doğru uzanan bir dolu hikayesine, çağrışımlarına, izlerine takılıp kalan, o kelimeden sonra tek bir adım daha atamayanlar var. Birilerine birşeyler söyleyedururken kendi sesinin yankılarına kapılan, o andan itibaren başka her şeye sağırlaşan, etrafındakileri unutan, o yankıların peşinde kaybolup gidenler var. Asıl söyleyemediğini söylemesi gereken zamanda söyleyemediği için bütün ömrünü kahırla geçiren ve sonra kahrını zincirlerinden boşanmış bir gevezeliğe, had tanımaz bir dalgacılığa dönüştürerek herkesi aynı kahır girdabına çekmeye çalışanlar var. Düşünüp taşınıp gerçekten söyleyecek bir şey bulamayanlar var. Söyleyeceklerini sırf başkalarıyla paylaşmaya kıyamadığı için kendine saklayanlar var. Suskunluğunu herkesin kulak zarını patlatacak kadar gürültülü hale getirenler var. Bir konuşursam diye söze başlayıp ağzından sadra şifa tek bir laf çıkaramayanlar var. Kendi sözlerinin ağırlığını taşımaya mecal yetiremeyenler var. Büyük büyük konuştukça küçülen, kendi kelimelerinin boy aynasında cüceleşenler var. Hayatının bütün üşüyen yerlerini sadece birkaç kelimeyle örtüp ısıtabilenler var. Anlamlarla kendine bir evren kuran, kelimeleri tek tek gözden çıkaran, tedavülden kaldıranlar var.

“Ne dersek diyelim, ne iddia edersek edelim, dünya gerçekten çekip gitmeden çok öncesinde terk ediyor bizleri. Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha öz söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz...” diye yazmış ‘Gecenin Sonuna Yolculuk’ kitabında Louis Ferdinand Celine.

Ne çok insan başkalarını dinliyor gibi görünüyor ve o sırada içinde birazdan söyleyeceği cümleleri sıraya dizmekle meşgul bir halde oluyor. Ne çok insan başkalarının sözlerini, kendi söyleyeceği sözleri geciktiren birer zaman kaybı gibi görüyor. Ne çok insan başkalarının sözlerinden kaytaracak bir yer arıyor. Ne çok insan başkalarının sözlerine kendini sımsıkı kapalı tutuyor.

Bütün bu uğultu, birbirini dinlemeyen, birbirine can kulağını vermeyen, buna karşılık bir diğerini söylediklerine memur olarak yaratılmış gibi görünen kalabalıkların etrafa yaydığı bir anlam sisine efekt oluyor.

Takashi Nagai’nin ‘Nagasaki’nin Çanları kitabından taşınamayacak kadar ağır iki cümle: “Dağlara çıkıp düşün. Dünyanın girdabı içinde kalırsan fırıl fırıl dönersin de sonunda kendi yolunu bulamaz, gürültü patırtı yapan bir insan olursun.”

Söyleyeceğini unutan biri ile artık sözlere ihtiyacı kalmayan bir bilge uzaktan aynı görünür.

“Keşke söylenmiş bütün sözlerimi bir çuvala doldurup” dedi beyaz saçlı adam, “bir dağın tepesinden aşağıya atabilsem!”

#Louis Ferdinand Celine
#Gecenin Sonuna Yolculuk
#Takashi Nagai
#‘Nagasaki’nin Çanları
2 yıl önce
Sözün düğümleri
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek