|
Yaşayan ölüler çağı

Hayatımızın, insanlığımızın bereketini kaçıran sebeplerin en önemlilerinden biri, Allahualem, vaktimizin çoğunu birbirimizin dedikodusunu yapmaya, kuyusunu kazmaya, adam harcamaya, bir günah için bir ömrü yakmaya, kişilik karalamaya, karizma çizmeye, kul yargılamaya ayırıyor olmamızdır. Bütün gün neredeyse hiç ara vermeden, üstelik hiç tereddüt de yaşamadan birbirini harcayan bir topluluğun yaptığı herhangi bir şeyin bereketi olur mu?

“Armudun sapı var, üzümün çöpü” dedi biri. “Onlar sadece geriye kalandır, damağının tadı olsa bilirdin!” dedi diğeri.


“Bütün diğer değerler insan haysiyetine hizmet ettikleri ve bunun davasını sürdürdükleri ölçüde değerdir. Başka insanlarda insanlığı öldürerek hayatta kalmaya çalışan kişi, kendi insanlığının ölümünden sonra hayatta kalmış demektir” demiş Zygmunt Bauman... İçinde bulunduğumuz ‘yaşayan ölüler çağı’nı derinliğine açıklayan iki paha biçilmez cümle...

Başkaları hakkında her aklına geleni söyleyen, hiçbir gerçek delili olmadan insanlar ve kişilikleri hakkında yargısız infaz yapan, nereden geldiği belli olmayan bir yetkiyle orada olmayan herkesi adaletsizce yargılayan, hiçbir şey üretmeyen ama üretilmiş her şeye laf etmeyi meslek edinen, çakmaya, karalamaya, harcamaya düşkün insanlardan uzaklaşın! Terkedin onların dünyalarını. Çünkü bu çirkin hal, nice tecrübeyle sabittir ki, söyleyenden dinleyene sirayet eder. Kötülük bulaşıcıdır, bir kişiden bir başkasına, başkalarına geçer. Alanını genişletir ve herkesi içine çeker. Oradaysanız, orada olmakta ısrarlıysanız kirlenir, kirlenmeye alışır ve nihayet temizliğin faziletini unutursunuz!

“Bizim meselemiz adam harcamak değil” dedi beyaz saçlı adam, “insan biriktirmektir”

Nâsıruddin Tûsî ‘Ahlâk-ı Nâsırî isimli kitabında Platon’un talebesi Aristoteles’e nasihatlerini/vasiyetlerini aktarıyor. Onlardan biri şöyle: ‘”Kendinin dışında olan şeyleri kendine sermaye etme. Hak edenlere iyilik etmede onların istemesini bekleme ve onlar senden yardım istemeden önce yardımlarına koş. Âlemlerdeki lezzetlerden bir lezzetle mutlu olan, âlemin musibetlerinden bir musibetten endişeye kapılan kimse hikmet sahibi sayılamaz. Ölümü daima hatırla ve ölmüş olanlardan ibret al. Kişinin fenalığı, çok faydasız söz söylemesinden ve sorumlu olmadıkları şeylerden haber vermesinden anlaşılır. Başkası hakkında kötü düşünenin kendi nefsi de kötülüğe alışır ve nihayet bu kimsenin tuttuğu yol da kötülüğe çıkar”

Cana, cânâna düşmanlık eden varsa al eline kılıcı, çık meydana, vuruş sonuna kadar onunla! Ama etrafta düşman da, düşmanlık da yoksa, kılıcın elinde düşman arama kendine!

“Ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız?” diye soruyor Allah (c.c.). Lafazanlık sofrasının tabaklarına her gün ne koyduğumuzu bilelim diye!

Diline kötülükten eser gelmeyen, eli hiçbir vakit kötülüğe gitmeyen insanlar da var.

“Madem ki ayıplayacak bir günah arıyorsun” dedi meczup, “neden uzağa bakıyorsun!”

...

‘Gözağrısı’ için yazdığı incecik cümleler için Sibel Eraslan’a canı gönülden teşekkür ediyorum, eksik olmasın.

#Yaşam
#Çağ
#Sibel Eraslan
6 yıl önce
Yaşayan ölüler çağı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı