|
Boşuna kaşımayın Herr Schmidt, o yara kapandı!

Geçen hafta Yeni Şafak''ta okumuşsunuzdur: AB üyesi bir Türkiye''nin Avrupa ile İslam dünyası arasında köprü olacağı fikrine katılmadığını söyleyip Türkiye''nin İslam dünyasını temsil etmediğini zira Arapların Türkleri sevmediğini ileri süren Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt, bazı Arap devletlerinin yetkilileri tarafından tekzip edilmiş. Bu yetkililer, Türkiye''nin AB üyeliğini kendi davaları gibi gördüklerini ve hararetle desteklediklerini ifade etmişler.

Türkiye''nin AB üyeliğine karşı olduğum, ayrıca Türkiye''yi ve genel olarak İslam dünyasını özüne uygun şekilde yeniden inşa etmeden ''medeniyetler arası köprü'' kurmaya yoğunlaşmayı da doğru bulmadığım için, Arap devletlerinin bu konudaki destekleri beni hiç ilgilendirmiyor. Yukarıda mezkûr haberde beni ilgilendiren tek şey, ''Araplar Türkleri sevmez'' lafının ortada kalmış olmasıdır. Bu iddiayı çürütmek için, Türkiye''nin AB üyeliğine resmi ağızlar tarafından diplomatik nezaket veya maslahat icabı verilen destekten çok daha fazlasına ihtiyaç var.

İmdi: ''Araplar Türkleri sevmez'' diyen Helmut Schmidt, Kavalalı Mehmet Ali Paşa dönemindeki Kahire-İstanbul zıtlaşmasına, Bilad-ı Şam''a kan ağlatan Cemal Paşa diktatörlüğüne, Şerif Hüseyin isyanına, Cemal Abdunnasır ve Baasçı liderlerin Osmanlı/Türk aleyhtarı retoriğine filan gönderme yapıyor, ama bunlar çoktan aşıldı. Bir zamanlar elit tabakalarda çok popüler olan ve geniş halk kitleleri arasında da kısmen kabul gören Osmanlı''nın emperyalist bir devlet olduğu ve Türklerin Arapları sömürdüğü tezi, bugün yerlerde sürünüyor.

Lübnanlı tarihçi Ziyn, daha 1958 yılında (yani Arap şovenizminin ''tavan yaptığı'' günlerde) hazırladığı doktora tezinde şöyle diyordu: “Halihazırda Türklerin, Arapların ''geri kalmışlığının'' ve dört yüzyıl boyunca kültürel gecikmelerinin ana sorumlusu olduğu yolundaki popüler görüşü destekleyecek hiçbir tarihi kanıt yoktur. Bilakis, Arap yurtları öyle görünüyor ki Türk hakimiyetinden kârlı çıkmıştır… Bütün hakkaniyetle şu da söylenmelidir ki Türkler Arapları, İttihat ve Terakki Cemiyeti''nin 1908''de iktidara gelişine kadar asimile etmeye ya da Türkleştirmeye çalışmamışlardır.” (Kaynak: Zeine N. Zeine, Türk-Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu / Gelenek Yayıncılık 2003)

50 sene öncesinin Arap entelektüel çevrelerinde marjinal kalan bu bakış açısı artık genel kabul görmeye başladı. Hatta, Mısırlı Muhammed el-Harb gibi tarihçilerin son yıllardaki üstün gayretleri sayesinde ''iade-i itibar''ın da ötesine geçildi. Osmanlı''yı coşkuyla sahiplenme eğilimi Arap entelektüelleri arasında hızla yayılıyor. Düne kadar Arap şovenizminin en büyük kalelerinden biri olan Suriye devleti bile Osmanlı''ya iltifat ediyor, televizyonda mehter marşları çaldırıyor.

Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamit Han''ı en büyük İslam kahramanları arasında sayan Suriyeli yazar Muhammed Velid Rıdvan''a, Osmanlı''nın Arap dünyasını sömürgeleştirdiği iddiası hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Şöyle demişti: “Osmanlı yabancı bir devlet değildi ki bizi sömürgeleştirmiş olsun. Tıpkı Emevi ve Abbasi devletleri gibi, günahıyla-sevabıyla bizim kendi devletimizdi. Hepimizin devletiydi. Ümmetin müşterek devletiydi… Osmanlı aleyhindeki fitne, gayri Müslim azınlıkların işidir. Bilhassa Lübnan''dakilerin. Bugün Suriye''nin kuyusunu kazanlarla dün Osmanlı''nın kuyusunu kazanlar aynı çevrelerdir. Bu çevrelerin fitnesi ve onların tahriklerine kapılan birkaç Müslüman kabilenin Osmanlı''ya başkaldırısı, Arap halkına mal edilemez. Şunu da söylemeliyim: Mezkûr azınlıklara Arap demeye bin şahit ister. Ayrıca hiçbir Arap milliyetçisi, Filistin konusundaki soylu tavrını hep minnetle anacağımız Sultan Abdülhamid''den daha fazla Arapları temsil edemez.”

Bu konuya yarın devam edeceğiz inşaallah.

17 yıl önce
Boşuna kaşımayın Herr Schmidt, o yara kapandı!
Her Hira bir inkılaptır; her ev bir Hira!
Muhteşem Yüzyıl Kösem
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı