|
Dünün Avrupası nasıldı?

Son günlerde bir yandan Türk-Yunan ilişkileri, bir yandan da nicedir gündemden düşmüş görünen "NATO genişlemesi" konuşuluyor. Aslında bu iki husus birbiriyle yakından ilgilidir ve "Türkiye-Avrupa ekseni"nin geleceği için ilginç ipuçları taşımaktadır. Pazartesi bu konuya değineceğiz. Ama önce, sık sık yaptığımız gibi John Lukacs''a dönüp bazı tarihi gerçekleri hatırlayalım. Lukacs "Yirminci Yüzyılın ve Modern Çağın Sonu" (çev. Mehmet Harmancı) adlı eserinde şunları söylüyordu:

"Amerikan politika planmasının en yüksek düzeyindeki kişiler daha 1943''te Sovyetler Birliği''nin, Anglo-Amerikan orduları tarafından kurtarılan İtalya''da gereğinden fazla etkinlik elde etmesinden kaygılanmaya başlamışlardı; bunlar Rusların İtalya''nın işlerine karışmasını kısıtlamaya çalışmışlardır. Ama bu kaygıları boşunaydı: Stalin''in İtalya''ya olan ilgisi önemsizdi. Stalin de o sırada İngiliz ya da Amerikalıların Rus ordusu tarafından ''kurtarılmış'' bazı Doğu Avrupa ülkelerinde gereğinden fazla etki elde etmesinden kaygılanmaktaydı. Onun da bu kaygısı boşunaydı: İngilizler ve özellikle de Amerikalılar, Doğu Avrupa''yı kendileri için önemli bir ilgi alanı olarak görmemekteydiler."

Madem şartlar böyleydi, o zaman Lukacs''tan "Soğuk savaşın sebebi neydi?" sorusunu cevaplamasını bekliyoruz. Lukacs''ın cevabı oldukça basit aslında: "Ortak, ya da daha doğrusu, karşılıklı yanlış anlaşılma. Amerikalılar 1945''ten hemen sonra, Doğu Avrupa''ya zorla komünist hükümetler yerleştiren Stalin''in, komünizmi Batı Avrupa''ya (ve Batı Almanya''ya) yaymaya istekli ve hazır olduğuna inanıyorlar ve bundan korkuyorlardı. Buna karşılık Stalin de Amerikalıların, Batı ve Güney Avrupa''ya yerleştiklerine göre, şimdi kendisinin Doğu Avrupa''daki hakimiyetine karşı çıkmaya istekli ve hazır olduklarına inanıyor ve bundan korkuyordu. Her iki taraf da yanılıyordu. Rusların ve komünist uydularının kaba vicdansızlıkları, saplantılı propagandaları ve davranışlarının zalimliği bu inancı perçinleyen noktalardı. Ancak komünizm aleyhtarlığının ideolojik çekiciliği de öyleydi; o da Rus milli çıkarları yerine, komünizmin üzerinde duruyordu ve komünizmin demir perde ardında çekiciliğinin zayıf olması nedeniyle fazla uzun ömürlü olamayacağını göremiyordu."

Lukacs, daha sonra, şöyle bir saptamada bulunuyor: "1945''te Roosevelt ve Amerikan hükümeti savaşın sonundaki askeri durumun geçici olacağını düşünüyor ve umuyorlardı. İşgal ordularının Avrupa''nın büyük bir kısmından çekilmesiyle, Stalin Doğu Avrupa''da, ille de komünist olması gerekmeyen Sovyet yanlısı hükümetlerle tatmin olacaktı. Ancak Stalin''in istediği bu değildi. Stalin Sovyetler Birliği dışında komünizmin fazla bir çekiciliği olmadığını biliyordu; bu nedenle Doğu Avrupa Devletleri''nin başına, kendisine tümüyle bağlı olacak kadar düşük karakterli insanlar getirmişti. Churchill''in farkında olmasına karşın, sistemin içindeki bu zayıflığı gören pek az Amerikalı vardı."

Churchill''in Sovyetler Birliği''nin çözülüşü öngörüsünü hatırlatan Lukacs, o dönemdeki Almanyalar''ın konumu hakkında da şunları söylüyor: "Almanyalar farklıydı. 1949''da bir Doğu Alman uydu devleti kuruldu; ancak, Stalin Almanya''nın geleceğinin hala pazarlık konusu olabileceğini düşündüğünden, Almanya ve Berlin boyunca tam bir ayrılığı sağlayan demir perde henüz yoktu. Stalin bir Amerikan-Alman ittifakından hala yeterli derecede korktuğundan, 1952''de, Amerikalıların Batı Almanya''dan çekilmelerine karşılık Doğu Alman komünist devletinden vazgeçebileceğini bildirdi. Kısacası, tarafsız ve bağlantısız, birleşik bir Almanya öneriyordu. Batı Alman hükümeti ve Batılı güçler buna yanıt vermediler. Son zamanlarda elde edilen bazı Doğu Alman dosyaları, böyle bir alternatifin Stalin''in halefleri tarafından 1961''de Berlin Duvarı''nın inşasının hemen öncesine kadar düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Stalin''in 1953''te ölümünün hemen ardından bazı Politbüro üyelerinin Amerikalılara, Almanya''nın bölünmesinin ve hatta Orta Avrupa''nın yeniden pazarlık konusu edilebileceğini ima etmeye eğilimli olduklarını biliyoruz. Yaşlı Churchill de böyle düşünmekteydi; ancak Eisenhower ve Dulles ve hatta Batı Almanya Şansölyesi Adenauer böyle bir pazarlığa oturmayı istemiyorlardı."

Artık "milli çıkar" kavrayışı doğrultusunda ABD, Almanya ve Rusya''nın konumlarını, İngiltere''nin bu çerçevedeki manevra alanını ve yazının başında söz ettiğimiz iki önemli konunun bu ülkelerle bağıntısını incelemeye geçebiliriz.


25 yıl önce
Dünün Avrupası nasıldı?
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri