|
Hiçbir şey görmediğini görebilmek

Peter Ackroyd son dönemin en usta İngiliz yazarlarından biri. "Oscar Wilde''ın Son Vasiyeti" adlı romanı da bu ustalığı yansıtıyor (çev. Tomris Uyar; Can Yayınları, 1999). Kargışlı yazar Oscar Wilde''ın "yitik günce"si gibi tasarlanmış kitap. Ackroyd, bu düşsel güncede, Wilde''ın ağzından kimi öyküler de anlatıyor. İşte o öykülerden biri şöyle:

"Bir zamanlar dünyanın gizlerini yazan bir şair vardı. Şiirlerinin besteleri kentte dillere düşmüştü, karşısına her çıkan geri çekilip ona yol veriyordu. Her sabah tan ağarırken yalnız uyuduğu yatağından kalkıp -çünkü şairler, en azından düşlerinde, hep tek başlarına uyuduklarını kurarlar- kentin ötesindeki çöle yürüyor, yolunu nasılsa bulup bir ağacın gölgesindeki kayaya varabiliyordu. Oraya çöküp kumlara eğilerek kum tanelerinin parmakları arasından süzülüşünü izliyordu. Sonra başını tepelere kaldırıp çölün koyu ufkuna, ne bir gölge ne bir kıpırtı barındıran yabanlığa dalıp gidiyordu. Gözleri yorulunca, çölün üstüne dövülmüş bakır ışıltısıyla vuran göğe bakıyordu. Gökte ne kuş vardı ne de dikkatini çekecek bir bulut.

Gününü böyle geçirdikten sonra, ağacın gölgesinden akşamın yaklaştığını anlayınca, oturduğu kayadan kalkıp kente dönüyordu. Her günbatımında insanlar, onun kararlı adımlarla sur kapısına yürüdüğünü gördüklerinde hemen onu karşılamaya koşuyor, hatırını sorduktan sonra, "Anlat bize, bugün neler neler gördün? Ne gibi korkunçluklar, ne gibi güzellikler?'' diye sıkıştırıyorlardı. O da soruları yanıtlıyor, onlara gördüklerini anlatıyordu. ''Parlak İbis''in gagasında bir yıldız taşıdığını gördüm, dev Kertenkele''nin tutuşup tunç kesildiğini gördüm. Kumlardan gencecik bir su perisi fırladı, kollarıma aldığımda dalga olup denize karıştı. Bütün bunları, daha neler neler gördüm.'' Hepsi, şairin anlattıklarına şaşıp kalıyordu; halktan kişiler tunç kesilmiş Kertenkele''yi nerede bulabileceklerini düşünürken, kentin rahipleri şairin sözlerinde kutsal şeylerin loş bir imgesini buluyorlardı. Ama şairden korkmayan yoktu, kimse ondan anlattıklarını yorumlamasını istemeyi göze alamadı.

Bir başka tan alacası gelip çattı, şair çölü aşıp kayasına vardı, o ağacın gölgesinin altına çöküp kumlara baktı. O anda pişmanlık, tunçtan bir kertenkele gibi ezdi yüreğini. ''Beni bir zaman sevenlerin hepsini yok ettim.'' dedi. ''Tan ağarırken onların yataklarından kalktım, bir daha dönüp yüzlerine bakmadım bile. Ağladıklarını duymamak için bu ıssız çöle kaçtım.'' Sonra şair gözlerini ufka çevirdi ve kendi hayatının gölgelerini gördü. ''Beni dinleyen herkese yalan söyledim. Para uğruna cafcaflı imgeler sundum onlara. Sırf övülmek için, dünyaya bir takım gizler bulup buluşturdum.'' Sonra da yüzünü göğe çevirdi, orada yalnızca kendi hayatının boşluğunu gördü. ''Artık hayatımı, boşu boşuna rüzgara kulak vermek, usulca yere düşen kof bir kamışı dinlemek gibi görüyorum.''

Sonra şair, pelerinini toparlayıp kente döndü, akşam olmuştu çünkü. ''Bugün ne gördün? Bugün neler gördün?'' diye sordular ama o yanıt vermedi. Onu konuşturana kadar susmak bilmediler. ''Hiçbir şey görmedim," dedi onlara. ''Bugün hiçbir şey görmedim.'' Şair, o arada gerçeği bir kere görmüştü ama dile getiremiyordu. O zaman onunla alay etmeye başladılar, evine çekilirken bazıları arkasından taşlar fırlattılar."

Nefis bir öykü; kişi kendi bakışına, yaşamına uygun anlamlar çıkarabilir bundan. Ama bu öykü, her nedense, bana "Merkez Sağ"ın son yedi yıllık serüvenini çağrıştırdı. Merkez Sağ''daki iki partinin liderleri ve yönetici kadroları yıllardır teşkilatlarına, tabanlarına, iş dünyasından medyaya kadar pek çok çevrede kendilerine yakın buldukları adlara hep "neler neler gördüklerini" anlatıp duruyorlar; onların "kararlı adımlarla sur kapısına yürüdüğünü" gören insanların da inanmazlık gelmiyor ellerinden. Oysa onların gördükleri "Beni bir zaman sevenlerin hepsini yok ettim" tümcesiyle sınırlı; şairin parmakları arasından süzülen kuma benziyor "Merkez Sağ"ın hali.

Artık birisinin çıkıp, ilk başlarda taşlanmayı da göze alarak, "Hiçbir şey görmedim! Hiçbir şey göreceğim de yok!" demesi gerekiyor. Bu siyasi aktör "geri çekilip yol verenlere" aldırmamak ve insanlara, olmayan siyasal gelişme ve olanakları değil, gerçekleri anlatmak zorunda.

Türkiye''de siyasi dengelerin yeniden oluşması Merkez Sağ''daki bütünleşmeye bağlı. Ama zoraki değil, organik bir bütünleşme olmalı bu. Söz konusu organik bütünleşmenin yolu da öncelikle böyle bir "siyasi aktör"den geçiyor -artık her kimse o, bekleyip "göreceğiz"!

24 yıl önce
Hiçbir şey görmediğini görebilmek
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri