|
Akıl ve şeytanlık

İmâm-ı Sadık; akılsız din olmayacağını belirtince, aklın önemini öğrenmek isteyen soru sahibi; yine sordu: -Şu halde, (filân çok akıllı diye bilinir, dinî açıdan da derecesi yüksek olmalıdır, oysa bu hükmü onun için vermiyorsunuz), filânda olan ne idi? Akıl değil mi idi? –Ondaki akıl değil şeytanettir, düzenbazlık ve kurnazlıktır, akıl ile karıştırılır, oysa şeytanet akıl değildir!

11 Mayıs 2007 tarihli Yeni Şafak''ta Seyyid Huseyn Nasr''dan naklen verilen açıklamaların başlığı; “Akıl ikinci plana itildi” şeklinde idi. “Müslümanların mistik ve duygusal yönünün ön plâna çıkması İslâm''ın akılla olan ilişkisini hep ikinci plâna atıyor” cümlesi de vardı. Ardından da “İslam kaderci olsaydı, yetmiş yılda, bilinen dünyanın yarısını fethetmezdi. Dünyanın tanımış olduğu en dinamik, ataerkil (bu da nereden çıktı? -H.H.), ve cesur medeniyetlerinden birisine kaderci demek gerçekten saçmadır” cümleleri geliyordu.

Bu cümleleri Seyyid Huseyn Nasr bu şekilde söyledi mi? Yoksa “vasıta hatası”na mı maruz kaldı? “Yetmiş yılda, bilinen dünyanın yarısını fethetme”nin, doğru bir savunma örneği olmadığı açık! Bu “yetmiş yıl”, Kadr Suresi''ndeki “bin yıl” demektir ve Leylet-ul-Kadr bu bin aydan hayırlıdır. Yetmiş yılda bilinen dünyanın yarısı fethedilirken, İslâm''ın tebliğinden (71) yıl sonra (609-680), Huseyn''in katledildiği görmezlikten gelinebilir mi? Bu tarihden sonra, isterse bilinen değil o sırada bilinmeyen dünyanın tamamı “feth” edilse idi, bu fetihler İslâm''ın savunmasına delil olabilir miydi?

Seyyid Huseyn Nasr''ın sözlerinin tam aktarılamadığını sanıyorum. Nitekim o da şeytanet ile aklı ayırıyor. Aklın “şeytanca bir düzenbazlık” olmadığını söylüyor. Gerçek akıl ikinci plâna itilirse, gönül de itilmiş demektir.

İslâm''da akıl ve gönül arasında “onsuz olmazlık ilişkisi” vardır. Aklın temsilcisi de, gönlün temsilcisi de “Ahmed” (S.A.)dir. Emîrul-mü''minîn, İmam-ı Müctebâ, Zibh-i Azîm Seyyid-uş-Şühedâ; Ahmediyyet makamının usve-i hasenesini (güzel örneğini) temsil ettiler ve üçü de hamakat ve şeytanet tarafından bu “fetihçi yetmiş yıl” içinde şehid edildiler. Ardından da, aynı makamın temsilcileri, (874) yılına kadar, daha “incelikli” yöntemlerle şehid edilmedi mi?

Bugün de “Mülâzeme ilkesi”nin bilincinden yoksun olduğumuz için bir kafa karışıklığıdır gidiyor ve meydanları biribirine düşürülmüş bilinçsizler doldururken parsayı yine “şeytanet” topluyor. Kimisi Ahmediyyet makamının Akl-ı küll makamı olduğundan habersiz, aklı reddederek, şeytanî cezbeye, şeytanın çekim gücüne kapılıyor, kimisi “kalb-i selîm”i reddederek, akılcılık adına, gönlüne yine şeytanı hâkim kılıyor. Nâgâh munadi-î der âyed zi-kemîn/K''ây bî-ha-berân! Râh ne ânest o ne în! (Ansızın bir münadî çıkagelir ve der ki: Ey gaafiller! Yol ne odur ne de bu!)

Akl-ı selîm de, kalb-i selîm de 680''in 10 Ekim gününden sonra da Huseyn''den ayrılmamıştır. Huseyn''in mübarek başını ganîmet götürüp kalbini Kerbelâ Çölü''nde bırakanlar, kısa bir süre sonra, bu ayrılmazlığın ve bölünmezliğin tecellîsine bilinçsiz tanık olacaklardır. Mübarek baş, İmam-ı Seccad tarafından mübarek bedenle birleştirilecektir.

“Fâtıma''nın nâibesi” olan Zeyneb; Huseyn-can''ın bacısı; “yetmiş yıllık fetih dönemi”nin müstekreh ve bedbaht sîması karşısında hiç ödün vermeksizin, “siz Huseyn''i mağlûb edemediniz, kendinizi öldürdünüz, Rabbi de Huseyn''e, vaadinin gereğini yapıp en güzel tarzda muamele etti” dedi.

Radikal''de çok “câlib-i dikkat” yazılar yazmaya başlayan, ve hayretle görüyorum ki, kim olduğunu yan komşusu, Şeyh-ul-Muharrirîn Hakkı Devrim Bey''in de bilmediği H.Gökhan Özgün, yine çok “câlib-i dikkat” bir yazıda, “Hayrünnisa ve Türkân” tiplerinden söz etti ve “Türkân''ın baba ve abilerinin semtine Allah düşmanımı bile uğratmasın!” dedi. Yazının bütününden çıkan anlama göre, bu “tipleme”de yanlışlık yoktu ve tepki göstermek değil, düşünmek gerekiyordu. Şeyh-ul-Muharrirîn''in niçin “içimden suç işlemek geliyor. Beni anlar mısınız? Bu yaştan sonra” dediğini anlayamadım. Aman üstâd, şeytana uyma da birlikte düşünelim:

Kadınlar ve erkekler, Zeyneb ve Hammaletul-Hatab; Ebu Talib ve Ebu Leheb tiplerine bilinçli olarak ayrılırlar. Bir de fetret dönemlerinde ortaya çıkan yalpak-bocalak tipler vardır. Bunların ne yapacakları belli olmaz. Bu tiplerin çokluğu dolayısı ile de, aklın yokluğunu “şeytanet” doldurur ve Rice, Hayrunnisa''dan da Türkân''dan da nefret ederken, herbirine bir kaypak sözle mavi boncuk verebilir.

Aklı selim de, kalbi selim de Zeyneb''dedir. Semtine uğranacak baba Zeyneb''in babası, semtine uğranacak ağabey de Zeyneb''in ağabeyi Huseyn''dir. Ne dersiniz Şeyhim?

17 yıl önce
Akıl ve şeytanlık
Diyanet"in fetvası
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!