|
Canavarın dumanı

Canavarların Antichrist (Mesih-i Deccal) ittifakı, Huntington, Drosnin ve Bernard Lewis gibi falcıları vasıtası ile dünya çapında bir beyin yıkama bombalaması ile İslâm'ı yeryüzünden silme savaşını 2006 yılında zaferle sonuçlandırmaya azmetmiş iken, Pakistan, Mısır, Ürdün ve Suudî Arabistan'ın azametli fetvâcıları daha hâlâ Mesih-i Deccal'in geleceğini, Ye'cûc ve Me'cûc'un Uzak Doğu'dan çıkacağını, mübarek Dabbet-ul-Arz'ın öğüt vermek üzere yerden biteceğini sanıyorlar ve bekliyorlar. Oysa Deccal de, Dabbe de, Ye'cûc da, Me'cûc da çoktan karşılarında ve yurtlarındadır. Şimdilik Hizbullah'ı hedef alan Ye'cûc ve Me'cûc ittifakı, her delikten, her tepeden Lübnan'a saldırmaktadır. Ne var ki Hizbullah'ın, kendisini ve İslâm ülkelerini savunmak için can havliyle savurduğu mızraklar Leviathan'ın nazik bir mahalline battığı için büsbütün kudurmakta, Bernard Lewis gibi, birçok "Türk aydını" için millî eniştemiz sayılan Canavarın akıl hocaları da, "bu mızrakları gönderen İrandır, önce onu mahvet!" şeklinde özetlenebilecek bilimsel yazılar ve strateji plânları sunmaktadırlar. Daha önce İran'a saldırı tarihi 2006 "Yomi Kipur"u olarak tesbit edilmişti. Şimdi Millî Enişte bu günü 22 Ağustos 2006'ya aldırmak istiyor! İran 22 Ağustos Mi'rac (Bi'set) gecesinde İsrail'e saldıracakmış. (Şu halde Bush'un da elini çabuk tutması, derhal İsrail'e uçarak önümüzdeki hafta İran'da iki-üç Hiroşima felâketini başlatması gerekiyor.) Bernard Lewis İngiliz istihbaratının da Ortadoğu'da akıl hocası olduğuna göre, böyle kılavuzlarla İngiliz Hükümeti ve başta Blair'in burnunun niçin dertten kurtulamadığı anlaşılıyor. Yazık ki İslâm ülkelerinde ve başta Türkiye'de bu gibi meş'ûm savaş tahrikçileri itibar gördüğü gibi, artık Merkel ve Blair'lerin elinde kalmış ve Beyrut Saldırısı'ndan itibaren benim için değeri sıfıra inmiş AB'de de itibar görüyor. Bu gibi meş'ûm ve menhus kişilikler, AB'de "mullahkratie'nin atom silâhlarının menzilindeyiz!" paranoyası salgınlaştırmayı başardılar. Ardından bizim papağanlar "Mullahkratie"yi "Mollarşi"ye çevirerek aynı teraneyi okumaya başladılar. Çok daha gülünç "version"ları da yok değil: "Biz de Lübnan Savaşı'nı kınayan bildiriye imza attık amma, Hizbullah bebelerinin öldürülmesine ve İran'ın dümdüz edilmesine karşı değiliz. Ya Hizbullah ve İran galip gelir de başörtüsünü mecburî kılarsa halimiz nice olur?" -Ne diyelim? Allah akılsız dostlardan da, akıllı ve akılsız ve özellikle deli düşmanlarda da insanlığı korusun! Gölge etmeyin, başka ihsan ve imza istemeyiz.

Büyük bir ihtimal ile, İngiltere'deki "Korkunç Terorist Plânı" da 11 Eylül Faciası'nı hazırlayan Canavar odağının kiralık kalemlerinin bir senaryosu. Türkiye'de Radikal, Yeni Şafak, Sabah gibi birçok gazetede yayımlanan on günlük bebeceğin cesedinin fotoğrafı, vicdanı olmayan canîlere bu senaryoyu hazırlattı ve ertesi gün Dünya Basını Lübnan Savaşı'nı unutarak, Pakistanlı gözü dönmüş İslam faşistlerinin bu korkunç plânını birinci sahifeden verdi. Hemen aynı sırada da Deccal (Antichrist) Fermanı gecikmedi: "Afganistan'ı, Irak'ı, Lübnan'ı mahvetmekte haklı değil miyiz? Yakında, İran'ı, Suriye'yi ve nükleer silâh edinme suçunu işlediği için Pakistan'ı da bir iki Hiroşima ile mahvedeceğiz, İslâmi faşistleri mahvetmemize karşı çıkan da terörist sayılır, bilmiş olun!"

Bizim de Bernard Lewis'i hiç aratmayan, medâr-ı iftiharımız, ulusal Lewislerimiz var. Geçenlerde Cengiz Çandar "İran-İsrail Savaşı'nın, İsrail'in altından kalkacağı bir iş olmadığı, bunun Amerika'nın işi olduğunu, Amerika'nın da İran'a saldırmasının muhtemel olduğunu" tam övgüye değer bir bilimadamı soğukkanlığlığı ile beyan ediyordu. Perşembe günü, Vaad Bebeceğin dehşet verici ceset fotoğrafının yanında yine medar-ı iftiharımız Soli Özel de, Suudî Arabistan kıralı'nın "çerağan vakti geldi Lâlezarın dîdesi ruşen!" diyerek Türkiye'ye gelişini, İran'a karşı Mehmetçik'in canı ve kanı bahasına yeni bir çaldıran plânı hazırlanmasına yoruyor ve Hükûmet'e soruyordu: -Türkiye körfez bölgesinin denge gücü olmak istiyor mu?" Ben ünlü bir stratejist olmadığım için ancak Merhum Ali Bey'in Lehcet-ul-Hakayık'ına başvurabildim ve bu sorunun anlamını anladım: Türkiye, asıl "golem"in "taşeron golem"i olmak istiyor mu? Hükûmet ne der bilmem amma, bu kez de Merhum Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'in den tefe'ül ederek şu cevabı verdim: -Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? Esasen 11 Ağustos günlü Yeni Şafak'ta Hayrettin Karaman Bey de Şiî-Sünnî nifakını körükleyerek müslümanı müslümana kırdırmak isteyen canavar yardakçılarına gereken cevabı verdi. Necef'de Emîrulmü'minîn türbesine saldırı da bu tertip cümlesindendir. Yine aynı tertibin devamı Ortodoks Kilisesi ve Ortodoks ülkeleriyle İslâmın işbirliğini önlemek için merhum Aliya İzzetbegoviç'in kabrine yapılan saldırı ile gelmiştir. Bundan sonra iş Hükûmet'in ferasetine düşüyor.

Vaad Bebeceğin öldürüldüğü sırada yayımlanan Şalom'un birinci sahifesinde, İslâmî faşistlerin akıl almaz bir insanlık suçunu öğrendik: İsrail'in Beyrut'u bombalamasının ardından ak dumanlar yükseldiği halde, bir Arap fotoğrafçı hile yaparak bu dumanları karatmış. Bu sahtekârlık karşısında Reuters, enkazdan çıkan çocuk cesetlerini de çeken bu sahtekârın resimlerini, artık kullmanmayacağını açıklamış! İslâmî faşistlerin akıl almaz Cür'et ve cinayetlerini görüyor musunuz?

İsrail'in vurduğu yerde "gül" biter ve bombasından da elbette ak duman çıkar! Bu fotoğrafçının cezası derhal Defne Samyeli'ne sorularak verilmelidir. Canavar için Lübnanlı bebeciklerin eti ve kanı "koşer"dir, yeter ki dumanı doğru çıksın!

Hangi ırktan olursak olalım, "bizler" canavar değiliz ve Yahudi'nin ne dinine, ne kanına, ne ırkına düşmanız. Fakat yine hangi ırktan olursa olsu, zalimlere, insanlık suçlarına düşmanız. Canavar ittifakçı, kendilerini On Emir, Dağ Vaazi, Kur'an-ı Kerîm ve Veda Hutbesi değerlerine çağıranlara da kin duyar ve paralamaya çalışır. Sevgili Uğur Mumcu örneğinde olduğu gibi! Biz Allah'a sığınanlardanız ve herhalde sonuçta "seya'lemulleziyne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn." Yüce Allah'ın sözü ve "vaadi" şüphesiz gerçektir.

18 yıl önce
Canavarın dumanı
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar