|
Paris düşünceleri

Hoca Tahsin Efendi Merhum “Ey efendi Paris''e git akl u fikrin var ise/Âleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris''e! demiş. Mübalağa buyurmuşlar, abartmışlar! Ne var ki yine de Paris''de uzunca bir süre kalmayı isterdim. Üçüncü def''a olarak ve yine kısa bir süre için Paris''e yine geldim. Bugün 12 Mart Pazartesi. Yarın inşaallah yine Huntington''un Doğu-Batı kuyusuna attığı taşı çıkarmaya çalışacağız. Belki de yine havanda su döğmekle kalacağız.

Ben öteden beri “dialog”un kateşizm (inançlar) konusunda değil, “evrensel değerler”in Yeryüzü''nde gerçekleşmesi için yapılacak işbirliği konusunda olması gerektiğini söyledim. Paris''de, konuşmalardan bir gün önce, düşünüyorum: Galiba önce dar anlamda inanç konularına asla girilmeksizin, aynı nazarî temelde birleşip birleşmediğimizi tesbit etmek lâzım: Acabâ muhatabımız bunu kabul ediyor mu? İslam''ın “sevgi” dini olduğundan şüphe etmek şöyle dursun, sevgi ile ilgisi olmayan bir bâtıl, insan icadı bir din olduğu kanaatinde ise, bu çalışmalardan ne yarar umuyor?

Gizli amaç, karşılıklı olarak “misyonerlik”, görünen amaç “kültürler dialogu” ise, tarafların arasında gerçek bir “muvazaa anlaşması” dahî yok demektir. Çünkü muvazaa bile bir uzlaşmayı gerektirir, taraflar, iç iradelerinin görünürdeki işleme uymadığında, iç iradelerinde de, ne istedikleri konusunda uzlaşmışlardır. Oysa iki taraf da dialoga farklı bir iç irade ile geliyorsa, ortada karşılıklı olarak biribirine “hile” yapma, faka bastırma iç iradeleri var demektir ve sonuç şimdiden ortadadır: Husran ve karşılıklı hayal kırıklığı!

Fransa''da Katolik Kilisesi sorunların felsefî düzeyde tartışılmasında güçlü, seviyeli görünüyor. Otele yerleşmeden sonra İstanbul''dan gelen genç arkadaşlarla “Notre-Dame de Paris”e bir çevre keşfi ziyareti yaptık. Girişdeki bir ilân levhasında, İncil''den, Pilatus''un (İsa döneminde Filistin''deki Roma Valisi) sorusundan yapılmış bir alıntı ile, 2007 paskalya öncesinde düzenlenen dizi konferansların genel konu başlığı ile karşılaştık: Hakikat nedir?

Pilatus belki de bu soruyu sorarken şunu demek istemişti: -Herkes kendi gerçeğinde diretiyor, direniyor. Belki de gerçek, hakikat; aslâ mutlak ve ortak bir şey olamaz. Şu halde sadece “Roma Devleti''nin âlî menfaatleri” somut bir gerçekliktir. Ben “Hakikat nedir?” gibi felsefî sorunların cazibesine kapılarak “Pax Romana”nın korunması yegâne gerçeğini unutursam, Kayser (Sezar) beni mahveder!

Lâle Şıvgın Hanım, bana hitaben, yüksek sesle düşündü: Hakikat nedir? Herşeyden önce sözlük anlamı üzerinde anlaşıyor muyuz? Ben de O''na hitaben yüksek sesle düşündüm: Gerçeğin bir “olan” açısından anlamı vardır: -Bir haber duydum, doğru mu? Gerçekten böyle bir şey olmuş mu? Bir de “olması gereken” anlamı vardır: -Bu haber doğru imiş, gerçekten böyle yapmış, böyle demişsin! Ne var ki şimdi elini vicdanına koy da söyle: Bu yaptığın, bu söylediğin doğru mu? Revâ-i Hak mıdır?

Bu konuşmaların ilkinin başlığı “Hakikat ve medias = kütle iletişim araçları” konusunda imiş ve bizim Paris''e varışımızdan bir gün önce yapılmış. İlk konuşma: “iletme, tebliğ etme” alanında Hakikat iken, ikinci konuşma bir sanatkâr ve bir “öğretici”nin ele alacağı şu konu olacak: (Nisbî ve beşerî anlamda:) Yaratıcılık: Sanat ve Hakikat? Üçüncü konuşma, eylem ve dolayısı ile Pilatus''un alanında olacak: Eylem alanında “herkesin Hakikati kendine mi?” Bu başlık altında da bir psikanalist ve bir ilahiyatçı - ahlâkçı konuşacaklar. Nihayet Paskalya''dan önce Paris Başpiskoposu noktayı koyacak: Seven bir Hakikat! (Une Nérité qui aime). Elbette bu “Seven Hakikat”in İsa olduğunu söyleyeceği âşikâr! Hû diyelim Gerçekler''in demine/Gerçeklerin demi Nur''dan sayılır! Lâkin ey Azîzan: Paris''e geliniz de içiniz sızlamasın! Ârif olan ne demek istediğimi anlamıştır. Acaba Hoca Tahsin Efendi de bu anlamda mı “Aleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Parise!” mübalağasına düştü?

Çok fazla “beklentilerim” olmayan müdavele-i efkâr toplantısından “izlenimlerimi” inşaallah yazacağım. Allah''a emanet olunuz.

17 yıl önce
Paris düşünceleri
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon