|
Rahmet ümîdi

Sevgi insanları; ümit insanlarıdır. Allah''ın rahmetinden, sevgiden, Nûr''dan, Allah''ın adaletinden ümîdi kesmezler.

Bu ümîdi yitirmeyelim. Sevgi her zaman gaaliptir ve üstündür. İmtihan âleminde bir sevgi erinin görünürde mağlûb olması, en iyi notu alarak imtihanda başarılı olması anlamına gelir, sevgi eri ise! Biz bunu Huseyn Can''dan öğrendik!

Bekrî Mustafa''nın bir gün Saray''a bağıra çağıra yürüyen bir kalabalık gördüğü anlatılır. Kendisi de derhal kalabalığa katılmakla kalmayıp en ön safda herkesten fazla bağırarak yürür. Saray kapısına varınca, en fazla göze çarpan ve sesini duyuran o olduğu için kapıdan içeri “sözcü” olarak o alınır ve rivayete göre Hünkâr ne istediklerini sorar. Bekrî Mustafa o âna kadar ne istediğini düşünmemiştir. Sorulunca düşünür ve müdavimi olduğu meyhanede rakı fiyatlarına yapılan zammın kaldırılmasını, eskiye dönülmesini ister ve bütün kapıda bekleşenler adına bu isteği elde eder.

Bizde de mitinglere katılanların çok büyük çoğunluğunun hali Bekrî Mustafa Merhum''dan farklı değildi. Mitinglere katılmayanlardan Rakel Hanım, ne istediğini biliyordu ve istenecek şeyin tek kelimeyle ifadesi, ancak “adalet” olabilirdi. O da, elde edemeyeceğini, bir maraz-ı cildî ile muztarib olanın merhemi olsa önce kendi bedenine süreceğini bildiği halde, sırf “adalet” istemenin bile bir ödev olduğunu düşünerek “adalet” istedi ve cevabını yine ilâhî vaadden aldı. Bu adalet istemi ve karşılaştığı sükût; basında da fazla yankı bulmadı. “Ocak sonları”nın üzerinden dört aya yakın bir süre geçmişti. Artık “hepimiz Hrant Dink''iz” zamanı değil, “hepimiz Tuncay Özkan''ız” zamanı idi. Bu sebeple, “nisan mayıs ayları/gevşer gönül yayları/çayır çimen bekliyor/bayanları bayları” fehvâsınca, Bekrî Mustafa emsâli de mitinglerde en çok bağıranlar oldu. Mitingler sona erince de, Bekrî Mustafa yerine Patrona Halil ne istediğini düşündü ve açıkladı: İstanbul''un ilerici ve lâik halkı; Lâle dikilerek oyalanamazdı, yoksa Lâle Devri''ne mi dönülmek isteniyordu? İstanbul''un eksiği, dev reklam panolarında “bikinili baaayan” resimlerinin halka sunulmayışı idi. Şu halde Lâle Devri''nin kapanması ve Bikini Devri''nin başladığının tarihe boncukla yazılmasının zamanı gelmiştir, Laiklik de bunu gerektirir, karşı çıkanlar susturulmalıdır - pek alâ mîrim, kızmayınız, istediniz de vermedik mi? Lâkin diyorum ki, hani eşitlik ilkesi, fırsat eşitliği filân dersiniz, şu halde parayı bastırana da palabıyıklı dev haşema panosu izni versek? Yahut tesettür modası reklâmları da kosak! Daha bir demokratik oluvermez mi? - Ey miting korosu, neler duyuyorum? Önce bir ağıt tutturunuz, uzun hava olsun, sonra anî bir hızlanma ile şu gafillerin ödünü koparınız: -Bikiniye evet, haşemaya hayır! Tut bacağından ayır! (Aman amman!) -Ne örtü, ne haşema!- Sabrımızı kaşıma! (ooyy oyy!)

Oysa halkın istediği eksiksiz adalettir. Koray Düzgören; Rakel Hanım''ın bu isteğini sütununda yansıtıyordu: Nerede adaleti sağlayacak kişiler?

Bu soruya hiç değilse –daha önce yazdığım için tekrarlamak istemediğim fıkrada olduğu gibi– pencereyi aralayarak “var amma gelemezler!” cevabını fısıldamak gerekmez mi? Mecelle, “sâkite bir söz isnad olunmaz” = susan, aslında hiçbir şey söylememiş sayılır, ancak “ma''raz-ı hâcette sükût beyandır” = “ancak, belirli hal şartları, susma olgusunun belirli yönde yorumlanmasını gerektirebilir” derdi. Biz de imdi Hükûmet''in Bekrî Mustafa ve özellikle Patrona Halil taleplerine derhal cevap verip adalet talebi karşısında susmasını “var, ammâ gelemez!” anlamında hüsn-i te''vîl edelim de biraz içimiz ferahlasın! Koray Düzgören Bey de Rakel Hanım''ın sorusuna cevap vermenin zor olduğunu, yine de Başbakan''ın bir cevap verme borcu olduğunu düşünüyordu. (18 Mayıs 2007)

Ey Azîzan, gerçek istek adalet isteğidir, gerisi Bekrî Mustafa veya Patrona Halil sözüdür. Batı''da bilinçli feministler kadın bedeninin kapitalizmin kazanç hırsına alet edilmesine karşı çıkarken, biz “bikiniye inanıyoruz ve bağlıyız!” düsturunu da Laiklik İlm-i Hali''ne ekledik sonunda!

Hayvancağızlar Âlemi''nden, içimizi ışıtan iki haber: Arnavutluk''ta, kafeslenen bir kurta yem olsun diye kafese konan emekli yılkı eşekceğizi ile zebûn kurtçağız kardeş olmuşlar. Yunus ve Mevlânâ''nın kedisi soyundan asîl bir Türk kedisi de anasız fare yavrularını evlât edinmiş. Elhamdulillâh!

Alâmetler belirdi herhalde!

17 yıl önce
Rahmet ümîdi
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri