|
Sohbet

-İşbu vücûd (varlık) şehrine bir dem giresim gelir/İçindeki Sultan''ın yüzün göresim gelir/İşitirim sözünü/Göremezem yüzünü/Yüzünü görmekliğe canım veresim gelir. Erenlerin sohbeti/Arttırır ma''rifeti/Bî-derdleri sohbetten/Her dem sûresim gelir.

-Yunus güzel ve doğru söylüyor. Varlık Şehri''nin Sultanı''nın yüzü; Dünya gözüyle görülmez. Ancak, Erenler''in sohbetiyle ma''rifet çoğalır. Ma''rifet çoğalmasının sonu gelmez, ma''rifet, irfan hazînesi yağmalanamaz, tükenmez. Bu hazîne kime emânet edilmiş ise onu bulsak gerektir, O''nunla hemdem olsak gerektir. Ne var ki O''nun bizim kokumuzdan hoşlanması, bizi “Erenler sohbeti”ne alması için de arınsak gerektir. Varlık şehrinin Sultanı''nın sevgisinin özlemini duymak ve O''nun Nuru''nun erenlerini sevmek, bedenî arınma sırasında ma''nevî arınmanın özlemiyle Sevgi''nin arıtmasına teslim olmak gerektir. İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen/Her murâda erişir Allah! diyen. “Derd” budur. Erenleri bulduktan sonra Erenler sohbetine bu “derd” ile girilir. “Erenler”i bulmak şarttır. Erenlerin başı Yüce Sevgili''dir. Veys-i Karanî gibi, Yüce Sevgili''yi bedenen yakın olmasa da, Medine''de değil de Yemen''de bulunsa da, bilen ve seven kişi, Erenler sohbetinden feyz alır. Yüce Sevgili de “Yemen''den Rahman kokusu duyuyorum” buyurur. Veys-i Karanî (Veys-ul-Karanî) örneği; Devr-i Saadet''ten sonra doğanlar için bir ışıktır, ümîd ışığıdır, örnektir. O''ndaki gül kokusu; Medine''den Yemen''e, yine Yüce Sevgili''den yansımıştır. Yüce Sevgili; kendi eşsiz kokusunu elbette Yemen''den de, Cabulka ve Cabulsâ''dan da alır. Bu kokudan yoksun olan tekecikler erenler sohbetine varırlarsa Yunus''un da bunları sohbetten süresi gelir. Daha da kötüsü; bu kokudan yoksun olan bir tekeciğin irfan ve irşad makamında oturmasıdır. Elbette, Ma''rifet Hazinesi Sultanı''nın verdiği makama Varlık âlemi''nde kimse geçip oturamaz. Ancak; bu imtihan döneminde nice sahtekâr ve bir nice nâbekâr, dünyalık için çevirilen oyunlarda ücreti karşılığı “mürşid” rolünü oynayabilirler. Allah korusun ey Azîzan! Önce “Üveysî” olalım, Rahman kokusu nasîbimiz olsun, sonra hangi safda duracağımızı biliriz, halkı da yanlış yön levhalarıyla yanıltmayız, Karaköy meydanında yapıldığı gibi yapmayız.

Akın Birdal, 5 Kasım günlü Yeni Şafak''ta okuduğuma göre, Mehmet Gündem''e şöyle demiş: Türkiye, hem Cumhuriyet''ten bu yana yakaladığı en büyük değişim fırsatını kaçırıyor, hem de büyük bir savaşa sürükleniyor”. Bu söz üzerinde düşünmek gerek! Ancak, bu söz Erenler Sohbeti''nde ve gerçek irşad makamında olan bir kimse tarafından da söylenmediğine göre, söyleyeni de kendi sözü üzerinde düşünmeye ve kendi öğütünü kendine de yöneltmeye çağırmak gerek! Nasıl mı? Bunun üzerinde düşünmeden önce, şu doğru sözünü de nakledelim: -İnsanların konuşamadığı yerde silâhlar konuşuyor. Silâhların konuştuğu yerde hiçbir şey çözülemiyor!

Doğru! Silâhların konuşması ancak mecazî anlamda bir konuşmadır, konuşma değil, konuşmayı bırakıp boğuşmaya tutuşanların üstün gelmek için başvurdukları araçların takırdılarıdır. Boğuşma; ancak meşru müdafaa amacıyla bu boğuşmaya katılan kimse için, taraf için meşrudur. Bugün Şer İttifakı Şerr''i Arz''a hakim kılmak için silâh üstünlüğünden yararlanırken ve Kürd kardeşlerimizin bazılarını da bu çevirdikleri oyuna dördüncü sınıfdan artist veya figüran yazmışlar iken, karşı taraf da bu oyuna bilinçli figüran dahî yazılmamış iken, nasıl konuşulabilir? Esasen bu oyunun senaryosunda “boğuşma” sahneleri varsa ve bir taraf bilerek bu Deccal filminde figüranlık üstlenmişse? Her iki taraf da rol kesmiyorsa, ancak o zaman yararlı bir sohbet, bir konuşma olabilir. Bu sebeple, bu doğruları bilen ve söyleyebilen, Akın Birdal gibi bir Zat''ın ve bütün DTP''lilerin, önce bilerek veya bilmeyerek Deccal''in Zaferi filmine figüran yazılmış herkesi, kendi kavim-kardaşlarından koç yiğitler de olsalar, cesaretle uyarmaları gerekir. Yoksa, elbette, senaryoda da yazıldığı ve beklendiği gibi, “silâhların konuşması” sahnesinin çevrilmesine başlanır. “Yüzüklerin Efendisi”, “Matrix”, “Kurtlar Vadisi” gibi filmleri ibret ve dehşetle değil de ay ve dahî kabak çekirdeği ve hatta mısır patlağı istihlâk ederek heyecanla izleyen biçare halkımızın anaları da kürtçe veya Türkçe ağıt yakmayı sürdürürler. Ağlarsa anam ağlar/Rice ve Bush yalan ağlar. Hele Podhoretz gibileri, ağıt değil gülüt yakar! Silâh taciri Deccal yamakları da!

Ey DTP''liler, görünürde “düz danışırsınız”, ne var ki arkanızı Deccal''e dayamadığınız güvencini de açıkça veriniz ki bu meş''um oyunun yerini mübârek bir gerçek hayat alsın! Kürd ve Türk herkesi önce “Üveysî” olmaya çağırıyorum.

16 yıl önce
Sohbet
Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir?
KDK ilave bir kademe konusunda personel lehine karar aldı
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi