|
Birinci Meclis Ruhu

İnsanlara haksızlık ve vefasızlık ederek, yahut yalan söyleyerek, bir yere varamazsınız. İleriye gidemez, geriye de dönemezsiniz. Olduğunuz yerde oyalanır durursunuz. ''Yerinde sayanlar, yürüyenlerden daha fazla gürültü eder'' sözü boşuna söylenmemiş. Buradan iki sonuç çıkarabiliriz: Birincisi, ülkemizin, maalesef, on yıllar boyunca yerinde saydığıdır. İkincisi de, buna vesile olan zihniyetin her daim kuru gürültü ettiğidir. Hep itiraz, şikâyet, kabullenememek...

O zihniyeti, en son, ''iç tüzük kitapçığını fırlatırken'' gördük. Aklıma, ister istemez, ''biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim'' dizesi geldi. (Ece Ayhan) Şair burada ne demek istemiştir?

Esasında iki zihniyet var: ''Malazgirt'' diyenler ile demeyenler. Doğudan gelen ve batıdan getirilen. Düşmanı dışardan bekleyen ve içerde arayan. İşiten ve duyan. Gören ve bakan. Garip ama gerçek: Şam''ın şekerini istemeyip de batının süt tozuna razı olan. Bu meselenin, çekişmenin orta yeri, coğrafi olarak Ankara görünse de, İstanbul''dur. Aziz İstanbul! Bakınız: 1994 yerel seçimleri.

İstiklal Harbi, batıya karşı verilmiş, sonrasında ise doğuya tavır alınmıştır. Gizli bir anlaşma vs yoksa eğer, gerçekten ilginç. Acı. Birinci Meclis dinî törenle açılmış, kısa bir süre sonra, ''Kâbe Arab''ın olsun / Çankaya bize yeter'' denilmeye başlanmıştır. (Kemalettin Kamu) Kader: Bugün, orada, ''her ikisi de bizimdir'' diyenler oturuyor.

***

Dönemi anlatan birçok hatırat, hep aynı noktada buluşuyor: Cumhuriyeti Mustafa Kemal ve silah arkadaşları kurmuş, Atatürk ve sofra arkadaşları yönetmiştir.

İstiklâl Harbi, aynı zamanda, bir kuşak hareketiydi. Kumandanlardan Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Refet Bele 1881, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy 82 doğumlu. En büyükleri Fevzi Çakmak, en küçükleri ise İsmet İnönü. (1876 - 84) Hepsi akran. Sonuç ise bize mahsus oluyor. İçlerinden biri, başarıyı kaçırıyor. Çok hisseli bazı kuruluşların, şu veya bu şekilde, bir ortağın eline geçmesi gibi: Derginin, yayınevinin, şirketin, ülkenin. Bu süreçte, sadece savaşçı ve emek sahibi kadrolar değil, milletin özü de tasfiye ediliyor. Nihayetinde, Milli Görüş''le beraber, Yusuflar kuyudan çıkmaya başlıyor. Bir millet uyanıyor, uyandırılıyor!

Sohbetler kitabında, İsmet Bozdağ, Kemal Tahir''den aktarıyor: ''Tarihten sıkılıyorsanız, kendinizi ya merak etmeyecek kadar budalasınız ya da hatırlamaktan korkacak kadar suçlu.'' Sözünü ettiğimiz zihniyetin, tarihimizi doksan yıl öncesinden başlatması, elbette, ilgisizlikle açıklanamaz. Diğer şıklar: Yok saymak, korkmak, kendini suçlu hissetmek.

Bu yazı vesilesiyle, bir konunun daha altını çizmek isterim: Burhan Arpad, altmışlı yılların önemli ''kalemlerinden'' biri. Sözüne itibar edilen. Elimde, gazete yazılarından oluşan Günü Gününe kitabı var. Oradan bir cümle: ''1950 seçimlerini kaybettiği günden beri ''Atatürk''ün Partisi'' deyimini kullanan CHP, tek başına azınlıkta.'' (Yeditepe Yayınları, 1962, sayfa 54.) Şahitlik net: Cumhuriyetin kurucusu olduğunu iddia eden, insanları Atatürk''le etkilemeye çalışan Halk Partisi, bu söylemini, aldığı ilk seçim yenilgisinden sonra oluşturmuş.

***

Şimdi, uzun yıllardır yazdığımız, dilimizin döndüğü, bilgimizin yettiği kadarıyla anlattığımız Birinci Meclis Ruhu''ndan tekrar bahsediliyor. Yeniden o ruha dönmemiz gerektiği söyleniyor. Ne güzel.

Birinci Meclis''te Erzurum mebusluğu yapmış olan Hüseyin Avni Ulaş''ın hayatını iyi okumalı, mücadelesini bilmeliyiz. Nerelerden gelmiş, neler yapmış ve sonunda ne olmuş? Ona yapılanlar ile milletin evlatlarına reva görülenler, tamamen aynı şeydir. Büyük bir vefasızlığa, hakkaniyetsizliğe muhatap olmanın kahrı ve küskünlüğü.

Ulaş''ın Birinci Meclis kürsünde yaptığı o ateşli konuşmayı hatırlayalım. Üzgün, öfkeli ve şaşkın: ''Ey kâbe-i millet! Sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı! Sana da mı taarruz?'' Sonrası malum.

Sorular ve sorunlar. Hüseyin Avni Ulaş''ı böyle konuşturan, yakan hadiseler / gelişmeler, artık durmuş, nihayete ermiş görünüyor. İç tüzük kitapçığını fırlatmak, ''son taarruz''du. Ek olarak, İbrahim Karagül''ün 27 Ağustos tarihli ''Son Büyük Taarruz'' başlıklı yazısı okunabilir.

Toparlayalım: Yapmak ile yıkmak arasındaki fark korkunçtur. Yapmak yıllar, yıkmak saniyeler alır. Yine, siyaset yapmak ile inat etmeyi birbirine karıştırmamak lazım. ''Bir inat uğruna'', nelerin battığını ve nasıl kaybedildiğini biliyoruz.

10 yıl önce
Birinci Meclis Ruhu
İlgiye doymayan çocuklar ve değerler aktarımı üzerinden bir yüzleşme
Kendi insanından hazzetmeme
Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir?
“Onur” yerine “haysiyet” demeli
Böyle Olmaz