|
Deprem günlükleri-1: Yalanlar ve gerçekler

Bilmem gördünüz mü? İletişim Başkanlığı, 11 Şubat günü, tam 142 maddeden oluşan bir “Dezenformasyon Bülteni” yayınladı. Korkunç bir rakam 142 yalan. Ve ne yazık ki 11 Şubat’tan bu yana sürekli ama sürekli artıyor bu yalanların sayısı.

Üç çeşit yalan üretiliyor gördüğüm kadarıyla afet konusunda.

Birincisi, doğrudan kaos çıkarmaya ayarlı, iyi hesaplanmış, planlı, alanı karıştırmaya yönelik yalanlar. Bu yalanlara genellikle siyasiler ve onlara güdümlü fenomen, trol tayfası tevessül ediyor. Açık konuşayım, deprem, depremin yıkıcılığı, depremzedelerin durumu vd. bu heriflerin hiç ama hiç umurunda değil bence. Bir başka planları, bir başka ajandaları, bir başka hedefleri var.

“Sınırdan yüzbinlerce Suriyeli geliyor” yalanını da, “Hatay’da baraj patladı” yalanını da, “kimliği tespit edilmeyen cenazeler resmi verilere dâhil edilmiyor” yalanını da, “nükleer santral patladı” yalanını da tam buradan düşünmek lazım. Olabilecek her türlü kaosu çıkarmak, meydana gelebilecek her türlü karışıklığa yol vermek istiyorlar.

Ben bu tip yalanların hedefine ulaşamayacağını düşünenlerdenim. Çünkü çabucak “yalan oldukları” ortaya çıkıyor. Saklanamıyor.

İkinci tip yalanların “panik ve iş bilmezlik” yüzünden üretildiğini düşünüyorum. Can havliyle bölgeye giden ve zaten sinirleri yıpranmış insanlar, afet durumunun prosedürlerini bilmedikleri için hataen yalanın yayılmasına öncülük edebiliyorlar. Bina dinleme prosedürünü, enkazda bir ek tehlike olup olmadığını, öncelikli müdahale prosesini bilmeyen ve niyetleri asla kötü olmayan insanımız “iş bilmezlik”ten kaynaklı böyle hatalar yapıyorlar. Onları hoş görmek zorundayız ama bir uyarı da boynumuzun borcu. Lütfen sosyal medyada herhangi bir şey paylaşmadan “teyit” almaya özen gösterin. AFAD ekiplerinin “ikincil enkaz tehlikesi yüzünden” yahut “ses alamadıkları” için girmedikleri enkazların başından “burada kimse yok” tweeti attığınızda bilmeden bir yanlışa, bir yalana, bir moral bozukluğuna sebebiyet vermiş oluyorsunuz.

Üçüncü tip yalan aslında tam bir “yalan” değil. Bu üçüncü tip yalanın doğrudan doğruya bir “plan” olduğunu ve ilk günden beri Hatay’ı merkez üssü seçerek yürürlüğe sokulmaya çalışıldığını düşünüyorum.

Çok tehlikeli iki şey denediler, deniyorlar. Bunu da işte Barış marış gibi “illegal” tiplerin daha da illegal sol örgütleri mobilize etmesiyle başarmaya çabalıyorlar. Etnik ve dini yapısı tam bir mozaik olan Hatay’da Alevilere, Nusayrilere yardım gitmediğini, hatta devletin Alevi ve Nusayri bölgelerine giden yardımlara el koyduğunu iddia ederek başladılar işe. Yardımlar Samandağ CHP İlçe Başkanı’nın evinden çıktı ama fark etmez. Nasıl olsa mezhep ve etnik kökenli her bir yalana inanacak, bu yalanı desteklemeye hazır bir kitle var ellerinde.

Dahasını da söyleyeyim. Hatay’da yer yer çok güçlü olan illegal sol örgütlerle Esed destekçileri, militanlarıyla birlikte bazı kalkışmalar denerlerse şaşırmamak gerekecek. Çünkü istediklerinin bu olduğunu düşünüyorum. Allah muhafaza buyursun. Sosyolojik hareketlenmelere en çok dikkat edilmesi gereken yer Hatay şu aşamada.

Oğuzhan Uğur’un durumu

“Pinçliğini” ekranda yapması gereken biri bence Oğuzhan Uğur. Deprem olur olmaz “kanaat önderi” rolüne soyunmasının bedelini ağır şekilde ödemeye hazırlanıyor çünkü. Savcılık, sonucu can kayıpları olan “Hatay’da baraj patladı” yalanını dolaşıma soktuğu için Uğur hakkında soruşturma başlattı.

Sanmıyorum ama belki de gerçekten Oğuzhan’ın dediği gibidir ve bu haberi “bir yetkiliden” almıştır Babala TV. Fark eder mi? En temel gazetecilik reflekslerinden mahrum, doğrulama mekanizmasını çalıştırmayan, paylaştığı bilginin olası sonuçlarını hesap etmeyen muazzam bir sorumsuzluk örneği yaptığı şey. Sebep olduğu, aracılık ettiği onca yardımı, onca iyiliği berhava edecek bir hata. Oturup, “baraj patladı” yalanının ardından şehirden çıkma telaşına kapılan insanlar yüzünden kaybedilen canların yakınlarına izah etsin yaptığı hatayı.

Belki de asıl sorun Türkiye’de hiç kimsenin kendi işini doğru düzgün yapmaya çalışmaması, başka işlere tevessül etmesidir.

O tesise ceza gelmiş, oh olsun

Geçtiğimiz perşembe günü Kahramanmaraş’a doğru yoldayken biz de durmuştuk Adana otobanı üzerindeki Demireller isimli tesiste. Yerli bisküvilerin paket fiyatlarının ortalama 40 TL olduğunu görmüş, lanet etmiştik içlerindeki arsız para kazanma hırsına.

Fırsatçılığı sosyal medyada ayyuka çıkan bu tesis için Niğde Valiliği harekete geçmiş ve ağır bir ceza kesilmiş tesise. Yetmez, ama evet. Kapatılsa ve tesisin içerisindeki tüm mallar depremzedelere yollansa yeridir.

Yağmacılar ve ötesi

Afet bölgesinde yağmacılık yapan ve/veya yaptığı iddia edilen insanların halk ya da kolluk kuvvetleri tarafından “yerinde cezalandırıldığı”na dair görüntüler geliyor bölgeden. Bu, hele sinirlerin bunca yıpranmış olduğu bölgede sonuçları tahmin bile edilemeyecek sıkıntılara yol açar. Bu, kaosa yol açar.

İçişleri Bakanlığı konuyla ilgili açıklama yapıp tedbir aldıklarını açıkladı elbette ama bu korkutucu sürecin bir an önce son bulması için sadece kolluk kuvvetlerinin çabası yetmez. Bölgedeki insanımızın da aktif şekilde sorumluluk alıp sükûneti temin etmesi lazım.

İyi ki İHH var

Sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın yüz akı STK’larından biri İHH. Deprem sabahı 07.16 itibariyle bölgede çalışmalara başlayan İHH, hemen hemen arama kurtarma ekibi konusunda Türkiye’nin en önemli insan kaynağı durumunda. Enkazdan çıkardıkları yüzlerce insanın yanı sıra STK tecrübelerini konuşturup hemen her deprem bölgesinde sıcak yemek, çadır ve yardım işini de çok hızla organize ettiler. Karavan işini de ilk planda devreye aldılar. Konteyner kent hazırlıkları da başlamış durumda.

Bir küçük detay vereyim de yüzümüz gülsün. İnsana yardımın ötesinde bir kuruluş İHH. Depremin ilk saatlerinden itibaren sokakta aç kalan hayvanlar için de yardım organize etmiş durumdalar.

Bir yanda yaptıkları işlerle “kahramanlık” tanımını değiştiren İHH, diğer yanda İHH’yı “selefilik” ile eşitlemeye çalışan kara dinliler. Heyhat.

Bir tebrik de Menzil’e

Beşir Derneği’nin insani yardım faaliyetlerini, bilhassa arama kurtarma çalışmaları, sıcak yemek organizasyonu ve afet bölgelerinde uzun vade kalıcı çözümler üretme kabiliyetini zaten biliyoruz ama bu sefer tebriği onlara değil, doğrudan Menzil köyüne yollamak isterim.

Menzil köyündeki devre mülklerin tamamı depremzedelerin barınmasına tahsis edilmiş durumda.

Kâhta, Besni ve Adıyaman merkezde her gün 50 bin kişilik sıcak yemek organizasyonu da Menzil köyünün mutfağında pişen yemeklerle temin ediliyor.

Allah hem onlardan, hem de deprem bölgesine yarım kuruş da olsa faydası dokunan herkesten razı olsun.

İki hatırlatma

Bir: Lütfen, ilk andaki “her şey lazım” durumunun bittiğini hesaba katalım. AFAD ve güvendiğiniz STK’ların sürekli güncelledikleri “acil ihtiyaç listleri”ne uygun şekilde yollayalım bölgeye yardımlarımızı.

İki: Lütfen ama lütfen sosyal medyadaki bilgi kirliliğine aldanıp o kirliliğe katkı sağlayacak işler yapmaktan imtina edelim. Yetkili makamlarca teyit edilmemiş hiçbir bilgiyi veri kabul etmeyelim. Sonuçları bakımından çok ağır bedeller öderiz. Aman diyeyim.

#Deprem
#İHH
#Oğuzhan Uğur
#Dezenformasyon
#İsmail Kılıçarslan
1 yıl önce
Deprem günlükleri-1: Yalanlar ve gerçekler
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri