|
Sarı Konak’ta bir gündüz rüyasından

“-Hey gidi anasını sattığımının kasabası hey. Uzaktan bakıyoz gari. Karpuz marpuz derken düştük geldik çobanlığa.

-He ya sağdıç. Sinemacı olsak, film çeksek. Nihal bana varır mı?

-Sine-macı olduğun zaman Nihal’i ne yapcan arkadaş? Etrafında bir sürü artis olcak.

-Olsun. Nihal’in hali başka.”

Filmin böyle dediği yerdeyim. Kalbimin acısını başka şeylere yormanın demindeyim. Nihal’i herhangi bir artistle karıştırma cüreti gösteren herkesin ağzını burnunu kırabilirmişim gibi geliyor. Sonsuz uzayıp giden yolda sonsuzluğun neye benzediğini düşünerek dalıp dalıp gidiyorum.

Şarkının “denizi yarıp yola çık ey mektup / anlat ona hallerimi” dediği yerdeyim bir bakıma. Rüyalarıma sarkıtılan ipin ucunu görememekten yapılı bir sıkıntının tam ortasında bir umut arıyorum.

Umut yok.

Umut yok çünkü Dosto’nun “umutsuzluk içindeydim, sana hakikati söylemeye cesaretim yoktu. Bu seni mutsuz etmekten, kaygılandırmaktan, kızdırmaktan başka neye yarayacaktı ki hem? Hem kendi hayatını mahvetmekten başka ne geçerdi eline?” dediği yerdeyim.

Sarı Konak’ta bir gündüz rüyasının içinden geçiyorum. Balçığın içinde iyice yavaşlamış bir at gibiyim. “Bir silkelensem” diyorum ama silkelendiğimde balçıktan sıyrılıp çıkar mıyım yahut daha mı çok çeker beni bataklık?

Aslında soruların da önemini yitirdiği bir yerdeyim. Bir cevap bulmak istediğimden de emin değilim böylece.

Şairin “şems bir soruydu / bir cevaptı mevlana / benziyorlardı bir arada / kişinin kendisiyle yaptığı bir konuşmaya / muhyiddinin ibni rüşde dediği gibi / bir evet bir hayır demedi mevlana / hep evet dedi şemse bu konuşmada” dediği yerde değilim asla.

Ne “evet”te gözüm var artık ne “hayır”da. Çünkü bir “evet”in aslında bir “hayır” demek olabileceğini, bir “hayır”ın aslında bir “evet” olabileceğini ve kesin “evet”in de, kesin “hayır”ın da imkânsız olduğunu kafama vura vura öğretti hayat.

Bir başka şairin “kesin mat yoktur / iyi oyun vardır sadece” dediği yerde bile değilim, inanın bu sözüme. Çünkü oyunun iyisini oynamıyor artık insanlar. İyi değiller ve oyun moyun da yok aslında.

Sarı Konak’ta bir gündüz rüyasının sonundayım şimdi. İlk gençlik yaramazlıklarımı, delikanlı haşarılıklarımı, gri plaza katlarında biriktirdiğim sıkıntıları, dost kırımlarını ve diğer hayal kırıklıklarını ardımda bıraktığım o ıssız boşluktayım. Ne bir adım atmaya mecalim ne durmaya takatim var.

Hayır. “Benden geçti artık” demiyorum. “Ben, sıranın kendisine geleceğini zanneden edepli aptalın tekiyim” bile demiyorum.

Bastiani Kalesi’nde gelmeyecek düşmanı bekleyen asker de değilim bayanlar baylar. Çünkü ben aslında bir başkasıyım.

Sarı Konak’ta bir gündüz rüyasından uyanmak üzereyim. Kendime bir söz veriyorum bu demde.

Şair sözü olsun: “Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız / senin karşında / alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve / her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.”

#Aktüel
#Edebiyat
#İsmail Kılıçarslan
7 ay önce
Sarı Konak’ta bir gündüz rüyasından
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon