|
Tıngır elek tıngır saç

Robert Nisbet''in The Social Phiosophers (1973) adlı kitabının giriş bölümünü sona erdiren cümle şöyledir: "Çatışma, bunalım, muâşeret: Batılı zihnî geleneğin temeline ilişkin suretler bunlardır." Neden çatışma? Çünkü Batı''da ilk çağlardan günümüze kadar toplum sınıfları birbirlerinden belirgin ve kalın hatlarla ayrılmışlardır. Bu yüzden Batılı toplumlarda her zaman birbiriyle çatışmasına şaşılmayacak insan öbeklerinin mevcudiyeti dikkat çeker. Batı her şeyden önce "biz" ve "onlar" ayrışmasına istinat eder. Aristokratlar ve burjuvalar, işçiler ve patronlar, Latinler ve Germenler, Âriler ve Sâmiler il âhir... Batı''da sınıf farkları yalnızca mülkiyete taalluk etmez. Her sınıfın sahip çıktığı, içinde şahsiyetini bulduğu bir kültürü vardır. Bilhassa bu yüzden zihnî geleneğinde çatışmaya birinci sırayı veren Batı kültüründe bir sınıftan diğerine geçmek (daha ziyade bir üst sınıfa terfi etmek) imkânsız denilecek derecede zordur. Bu işi başaranlar parmakla gösterilir.

Türklerin zihnî geleneğinde her ne kadar kırımdan geçirmek suretiyle tasfiye önemli bir yer tutsa da çatışma esas alınmamıştır. Şövalye ruhu Türk ruhuna yabancıdır. Türklerin benimsediği ilkenin "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" cümlesiyle özetlendiğini biliriz. Her Türkün başına bir (!) devlet kuşu konma ihtimalinin yüksek oluşuna sebep içinde yaşanılan toplumda sınıf farkını getiren sınırın belirsiz, daha ziyade kaygan oluşu ve sınıflara merbut kültürlerin gelişmeyişidir. Bireyin alt tabakalardan yukarıya geçişi yumuşak ve çatışmasız bir tarzda gerçekleşir. Batı''yla karşılaştırıldığı zaman ilk bakışta olumlu bir vasıf görünümü veren bu özellik günümüzün Türkiye''sinde bir dert haline gelmiştir.

1950 yılında başlayan Demokrat Parti hükümetlerinin icraatları vasıtayla açılan kapı bir çok insanın hızla ve kolaylıkla yukarı tırmanmasına fırsat verdi. Onlar yukarı çıkmış olmakla bir yüksek kültüre intibak etmek mecburiyetiyle yüz yüze kalmadılar. Çünkü yukarıdakilerin onlara kökleşme gücünden yoksun, yüzeyde oyalanmaktan başka işe yaramayan modernleşme alışkanlıkları dışında verecekleri bir kültürel donanımları yoktu. Daha kötüsü, yukarı çıkanlar beraberlerinde içinde gelişme imkânı barındıran bir kültür de getirmemişlerdi. Tarihî perspektif gereği Türkiye''de alt tabakaların kültürü üste çıkmış bulunanlarla bir çatışmaya vesile olacak ayrımları içermiyordu. Bu ülkede alt tabakaya mensup olmak demek üst tabakadakilerden mahiyet bakımından farklı olma anlamına gelmiyordu. Bu durum bir yandan herkesin herkesle bir uzlaşma alanı bulmasını kolaylaştırıyordu; ama diğer yandan herkesi herkesin korkulu rüyası haline de sokabiliyordu. Bütün mesele yönetim mevkiine gelenlerin neyi temsil ettiklerinde ve hangi nitelikler taşıdıklarındaydı. Türkiye''de üst tabakada yer almak millî varlığını kıskançlıkla savunan kültür dairesini temsil etmek ve bu temsilin hakkını vermek anlamına gelmedikçe hepimiz her faaliyetin sonunda "Tıngır elek tıngır saç, elim hamur karnım aç" demek zorunda kalacağız.

24 yıl önce
Tıngır elek tıngır saç
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu