|
Adnan Keskin"in Express"e verdiği mülakat

Dünkü yazımın ana fikri ortadaydı: Haberleriyle yıllardır (11 yılmış) Radikal''e can katan Adnan Keskin''e övgü. Keskin''i kısa bir süredir artık Taraf gazetesinde okuyabiliyoruz.

Keskin, Radikal''den imzasının silinmesini Express''e (son sayı) verdiği mülakatta şöyle özetliyor:

“Sonuçta, tazminatsız atarak 11 yıllık emeğime el koydular.”

Söz konusu mülakat, özellikle, Radikal''in Ankara temsilcisi Murat Yetkin''e yönelik son derece sert suçlamalarla dolu. Takdir edersiniz ki, Keskin''in yaptığı açıklamaları olduğu gibi -yani tamamında- gerçek olarak kabul edip, söze bu değerli muhabirin bıraktığı yerden devam etmem doğru bir seçim olmaz.

Dolayısıyla, elimizdeki metne de “mesafeli” yaklaşmam icabediyor. Bu tavrım aşırıya kaçmış bir kuşkuculuk belirtisi ya da Keskin gibi değerli bir muhabirin açıklamalarına ilişkin beslediğim güvensizliğin sonucu olarak yorumlanmamalı. Ben sadece, Keskin''in Radikal''in Ankara bürosunda cereyan ettiğini söylediği bir takım tatsız gelişmelerin doğrudan şahiti olmadığım için ihtiyatlı davranmayı seçiyorum.

Ancak, Keskin''in açıklamalarında “büro”ya ilişkin bu hikayeleri aşan başta öyle tespitler var ki, bunlar üzerine “dışarıdan gazel okumak” hepimizin hakkıdır sanıyorum. İşte benim bugün yapmak istediğim de bundan ibaret zaten.

Önce Murat Yetkin meselesi:

Keskin, Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan''ın Ankara temsilciliği dönemini, Yetkin dönemine kıyasla çok daha olumlu değerlendiriyor: “Sistemli bir haber önleme tavrı gazetenin genel yönetiminde yoktu, ama Ankara büroda vardı. Murat Yetkin''in Ankara büronun başına gelmesinden sonra bir anlayış değişikliği yaşandı. Dünyaya, habere bakışı bizimkiyle pek örtüşmüyordu. Etkili güçlere muhalefet etmek yerine, güçlüden yana, konjonktüre uygun haberleri tercih ediyordu. Onun müdahalelerine rağmen, biz haberleri bildiğimiz gibi yazdık; müdahalesini kabul etseydik, yazdığımızın haberlerin yarısı girmezdi.”

Gördüğünüz gibi gerçekten çok sert eleştiriler bunlar... Keskin ayrıca, söz konusu (başarılı-başarısız) müdahalelere ilişkin birçok örnek de veriyor. Mesela “derin devletin nasıl çalıştığını gösteren bir belge”nin, mesela “Güneydoğu''da ormanların kesilip yakılmasına ilişkin Bingöl''den bir yüzbaşının yazılı talimatı”nın, mesela “YÖK''ü eleştiren bir haber”in başına gelenlerden söz ediyor...

Radikal''in Ankara bürosunun dışından, yani büroda yaşananlara şahit olmamış uzaktan” bir gözlemci olarak Keskin''in Murat Yetkin''in gazeteciliğine yönelttiği ( “çağa uyan radikallik”(!) diyelim) eleştirilere doğrusu ben de katılıyorum. Ayrıca bu “katılım”ın pek çok Radikal okuru tarafından paylaşıldığına da sanıyorum. Gerçekten de, özellikle bazı kadim meselelerin tartışıldığı günler Radikal gazetesini eline aldığınızda Ankara''nın bambaşka bir hava çaldığını siz de gözlemlemiyor musunuz?

Neyse “gazetenin iç işidir” diyerek lafı konuyu fazla uzatmayalım...

Keskin''in bu eleştirilerini dile getirirken Türk basınının geneline ilişkin yaptığı şu tespite de katılmamak imkansız: “Gazeteler belki de en antidemokratik kurumlar; daha da iddialı söyleyeyim, gazeteler en faşizan kurumlardır. Gazeteciler bu duruma itiraz etmez, bu kültürün içinde yaşamayı kabullenir. (...) Haber bir düşüncedir, biz düşünce üretiyoruz. Bence muhabirin en belirgin özelliklerinden biri, bir düşüncesinin olması ve bunu yöneticilerine karşı savunabilmesidir. Fakat egemen kültüre göre, gazeteyi yazıişleri yapar, muhabir söz söyleyemez, muhabir başlığını bile atamaz.”

Çok güzel doğrusu....

Keskin''in mülakatta dile getirdiği iş güvencesine ilişkin eleştirilere de kulak verelim. Radikal''den 41 kişinin işine son verilmesi üzerine gazete binası önünde yapılan protesto gösterisine katılmasının yönetim tarafından nasıl değerlendirildiği; İş Yasası icabı işten uzaklaştırılırlarken (Soner Arıkanoğlu ile birlikte) ikinci ihtarı “izinsiz bina dışına çıkmak”tan dolayı yedikleri; tazminatsız olarak yol verilmesi vb.

Keskin''in “mahkemelik” olmuş tazminatına ilişkin yaptığı şu yorum da aydınlatıcıydı.

“... yargıda kâğıt üzerinde kazansan da gerçekte alman gerekeni alamayabilirsin. Muhtemelen, yargıçlar kendi emeklilik ikramiyeleriyle kıyaslayınca. Bir gazetecinin alması gereken tazminata tepki duyuyor. Yargıtay''da böyle bir uygulama başladı. Yargıç, şöyle düşünüyor olmalı: ''Ben kırk yıllık yargıç olarak emekli olduğumda 40 milyar para alacağım, kıçı kırık gazeteci on yıl çalışmış, nasıl olur da 200 milyar tazminat alır!'' “

Tahmin ettiğiniz gibi, bu son faslın-eleştirinin Radikal ile uzaktan yakından ilgisi yok. Bunun çaresi -herhalde- yargıçların emekli ikramiyelerinin gazetecilerinkiyle aynı seviyeye getirilmesinden geçiyor!

16 yıl önce
Adnan Keskin"in Express"e verdiği mülakat
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu