|
AYİM"in "bağımsızlık" tarihi (2)

AYİM''siz bir dönemden AYİM''li bir döneme nasıl geçildiğini gözden geçiriyorduk.

Başlangıçta idarenin tasarruflarına karşı itirazların çözümü asker-sivil ayrımı olmaksızın Danıştay tarafından yerine getirilirken, daha sonra “asker kişiler”in başvurularının adresi değiştirilerek bu çerçevedeki işlemler için TBMM''den “tefsir kararı” çıkması beklenmeye başlanmış, ancak bu yöntem de problemli bulunduğundan sonunda Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde icat edilen “Zat İşleri Son Tetkik Mercii Encümeni”nin yetkili kılınmasına karar verilmişti.

Söylemiştim, bu “Encümen”in ömrü de uzun olmamıştı. Dört yıl sonra, Encümen kararları aleyhine yapılan itirazların artması nedeniyle bu işten de vazgeçilip çıkarılan bir kanunla (1938) subaylarla askeri memurların yükselme, atanma, değiştirilme ve emeklilikleri hakkındaki şikayetlerinin incelenip karara bağlama yetkisi bu sefer Askeri Yargıtay bünyesindeki özel bir daireye verilmişti.

Bu kanun 15 yıl, yani 1953 yılına kadar yürürlükte kalmış. Milli Savunma Bakanlığı''nın önerisi doğrultusunda hazırlanan yeni bir kanun, -”Encümen”i oluşturan kanunun 24 Anayasası''nın 51. maddesine (Anayasanın Danıştay''ın kuruluşuyla ilgili maddesi) aykırı olduğu gerekçesiyle- yürürlüğe girmiş ve askeri kişilerin idari eylem ve işlemler aleyhine açtıkları davalar tekrar Danıştay''da görülmeye başlanmıştı. (Yani, döndük tekrar başlangıç noktasına!)

Bu uygulama 1961 Anayasası''nda da değişmemiştir. Ancak –bildiğiniz gibi- 12 Mart askeri muhtırasını takiben gerçekleştirilen anayasa değişikliği sonucunda Danıştay bir kere daha bu yetkisini kaybetmiştir.

Dolayısıyla, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) bu değişiklikle devreye girmiştir. Bu yeni düzenlemeye niçin ihtiyaç duyulduğu AYİM Kanunu''nun gerekçesinde veciz biçimde ifade edilmektedir. Bu arada şunu hatırlatmayı da unutmayalım: 12 Mart 1971 muhtırasından sonra 1961 Anayasası''nda bu çerçevede yapılması önerilen değişiklikler içinde üç öneri Meclis çatısı altında epeyce tartışılmıştır. Bu öneriler, Askeri Yargıtay''da özel bir daire, Danıştay''da özel bir daire ve Askeri Danıştay kurulması yönündedir. Sonuç olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kurulmasında mutabık kalınmıştır.

Şimdi de AYİM Kanunu''nun gerekçesinden bazı bölümler:

“Silahlı kuvvetlerin mülki idareden çok farklı özellikleri dikkate alınmadan genel idare içinde düşünülerek, yargısal denetiminin Danıştay''a bırakılmış olması umulan neticeyi vermemiştir. Uzun yılların tecrübesi ve elde edilen sonuca göre, Silahlı Kuvvetlerin özelliğine ve onun kendine özgü hassas birleşimine uygun bir yapıda, ayrı bir yargı organının meydana getirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Askerler, sivil idarenin ve hiyerarşinin dışında, bağımsız, üstün ve güçlü bir otoriteye tabidirler…”

Evet, “Askerler, sivil idarenin ve hiyerarşinin dışında, bağımsız, üstün ve güçlü bir otoriteye tabidirler…” Gerekçenin en ikna edici cümlelerinden birisi doğrusu…

AYİM''in “bağımsızlık” tarihi burada son bulmuyor, devamı da var.

AYİM, bu sefer de 12 Eylül rejiminin konusu olmuştur.

Dönemin hükümeti tarafından hazırlanan 16 Ekim 1981 tarihli bir tasarı AYİM''in kaldırılarak asker kişiler için de yetkinin tekrar Danıştay''a iadesini istemektedir. Tasarı, “Silahlı Kuvvetler camiası içinde hiyerarşi ve rütbe esası dışında bir denetim sistemine tabi tutulmasının, Silahlı Kuvvetler yapısına ve geleneksel hiyerarşi ve disiplin anlayışına ters düştüğü” gerekçesiyle 10 yıla yakındır görev başında bulunan AYİM''in kaldırılmasını, asker kişilerin açacağı idari davaların eskiden olduğu gibi yine Danıştay''da görülmesini istemektedir.

Bu kanun tasarısı –dönemin icabı olarak- Milli Güvenlik Konseyi Milli Savunma Komisyonu''nun önüne gelir. Komisyon önüne gelen bu hükümet tasarısını reddeder. Komisyon raporundan da bir bölüm aktaralım:

“Danıştay''ın askeri idari işlem ve eylemleri denetlemesi isabetli olmayacaktır. Çünkü ne kadar hakkaniyet ve idare hukuku ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olurlarsa olsunlar, Danıştay üyelerinin askeri idarenin ''askeri gerekleri''ni gereğince bilip, takdir ederek buna göre karar vermeleri mümkün olamayacaktır. Bu, ancak askerliğin içinden yetişip gelen ve meslekleri itibariyle hukuk nosyonu ile donatılmış ve bu iki özelliği bünyesinde toplayan askeri hâkimler eli ile yapıldığı takdirde daha faydalı olacaktır.”

Komisyon raporunda yer alan şu cümleler de dikkat çekici:

“İdari yargının bütünlüğü fikri ''mutlak ve istisnasız'' bir kural olarak düşünülemez. ''Toplumsal yapı ve sosyal seviye'' idari yargının bütünlüğü ilkesinin göz ardı edilerek, bünyeye en uygun ve ideal olan bir sistemin tercihini ve ''İdari Yargının Bütünlüğü'' şeklindeki teorinin ihmalini gerektirebilir.” (!)

Bu cümleler -öyle ya da böyle fark etmez- Danıştay''ın “idare” tarafından nasıl bir muameleye tabi tutulduğunun iyi bir özeti olsa gerek.

AYİM''in “bağımsızlık” tarihi daha ne kadar sürecek dersiniz?

Soruyu şöyle de sorabiliriz: Danıştay 30''lu yıllarda bile görüldüğü gibi - asker-sivil fark etmez- “İdari Yargının Bütünlüğü”nü ne zaman talep edecek?

AYİM hakkında epeyce eleştirel söz ettikten sonra, bu mahkemenin –önceden birçok kere tekrarladığım gibi- varlığını anlamlı kılan bir yönünü hatırlatmadan yazıya nokta koymak istemiyorum.

AYİM, epeyce yıl önceden ve epeyce çok sayıda “kışla dayağı”nın trajik sonuçlarına ilişkin çok yerinde ve çok takdir toplayan kararlar da alan bir mahkemedir. Mahkeme bu kararlarıyla “kışla dayağı”ndan dolayı hayatını kaybeden ve ağır zarar gören birçok davacının başvurusunu olması gerektiği gibi tazminat ve mahkûmiyet ile sonuçlandırmıştır. Bunu da unutmamamız gerekiyor.

13 yıl önce
AYİM"in "bağımsızlık" tarihi (2)
13 şehit
Kara dinlilerle milletin savaşı
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed