|
Bir değer olarak pazar ve hangi "halkın sesi"?

Hürriyet''ten Zeynep Atikkan, "Pazar bir değer değildir" başlıklı uyarıcı yazısına Fransa''nın Sosyalist Başbakanı Jospin''in şu sözleriyle başlamış: "Pazar bir değer değil, refahı ve kaynak dağıtımını sağlamak için bir araçtır." Altı çizilmeyi hak eden sözler; özellikle de Türkiye gibi "pazar"ın fazlasıyla bir "değer" ve hatta fazlasıyla bir ideoloji olduğu bir ülkede. Atikkan, Fransız Başbakanı''nın sözlerini 1998 Nobel Ekonomi Ödülü''nü alan Bangladeşli Amartya Sem''in "Ekonomi, değerleri de içeren bir bilim dalıdır" başlıklı kitabına göndermede bulunarak açıyor. Aynı zamanda bir iktisatçı ve filozof olan Sem, kendisine Nobel Ödülü getiren bu kitabında "iktisat"ı "etik"e ilişkilendirmeye çalışıyormuş. Atikkan''ın anlattığına göre, Sem''i bu ilişkiyi kurmaya iten asıl neden, 1943''de Bengal''da yaşananlarmış. "O yıl Bengal''de yaklaşık üç milyon kişi açlıktan ölüyor. Sem, dokuz yaşındayken bu trajedinin bütün sahnelerine tanık oluyor. Ve de o zaman bilmediği fakat daha sonra öğrendiği bir gerçek, yukarıdaki tezi ortaya atmasına neden oluyor. Kimbilir kıtlığın devam ettiği yıllarda aslında Bengal''de yeterince yiyecek varmış! Yiyecek varken açlıktan ölmek. Bundan daha korkunç bir etik dilemma olabilir mi?" Atikkan''ın Türkiye için çıkardığı kıssadan hisse de şöyle: "1999 Türkiyesi''nde açlık yok ama ciddi bir etik dilemma var. Bir tarafta büyük yokluklar, diğer tarafta rant ekonomisinden nasiplenen çıkar grupları. Pazar ekonomisinin çöktüğü yer de burası."

"Pazar"ın Türkiye''de bir "araç" değil de bir "değer" olduğu muhakkak. Hatta öyle bir "değer" ki, herkesin lafını ağzına tıkması için her yerde hazır ve nazır. Türkiye''de herşey ekonomiye, ekonomik olan da "pazar"a indirgendiğinden beri pazarcılardan başkasının sözü dinlenmez oldu. Bunun tabii sonucu olarak da herkes herşeyi bir tarafa bırakıp pazarcı olmaya koyuldu. Ecevit''e bakın, Bahçeli''ye bakın! Etiği pazar üzerine kurulu ANAP''ın en az ekonomik bir bakanı (Yaşar Okuyan) bile ekonomi terimcikleriyle örülü söylemiyle herkesi hizaya getirebildi. Ben bu işlerden anlamam ama yakın zamana kadar çalışanlarını 65 yaşında emekli eden Fransa''da sosyal güvenlik sisteminin niçin çöktüğünü de birilerinin açıklaması gerekmez mi? Ben Türkiye''nin şunun şurasında onbeş yıldır içine girdiği ruh halini "ekonomik yanılsama" olarak adlandırmayı tercih ediyorum. "Ekonomik yanılsama", yani toplumsal hayatı yalnızca ekonomiden hareketle anlama ve dönüştürme çabası. "Siyasal yanılsama"nın benzeri bir ruh hali. Jospin''in sözlerini hatırlayacak olursak, "pazar"ı bir araç olarak değil de kendinde bir "değer" olarak gören ve herkesi de öyle görmeye "davet eden" bir yaklaşım. Çok yakın yıllarda, Özal''dan KİT''lerin milletin üzerinde nasıl bir yük olduğunun açıklamasını dinlerken ezilip büzülen ve neredeyse bu işletmelerce ödenen ücretimizi iade etme noktasına gelen biz değil miydik? "Ekonomik yanılsama" yanılsamalar içinde belki de en fazla "ikna edici"si...

Hükümetin memur maaş zammı ve emeklilik yaşını açıkladığı günün ertesinde Radikal''in manşeti şöyleydi: "Kararlılık göstergesi" "Hükümet, diyordu gazete, enflasyonla mücadele programı ve bütçeden ödün vermedi." Sanırsınız ki, sadece bakanlıklarda dağıtılan ve okunan bir gazete; hatta gazete de değil bir "bülten." Gazeteye soracak olursanız tabii ki cevap hazır: "Akıl" bunu emrediyor, "popülizmin sırası değil." İyi de hangi "akıl"? Hangi "medyatik akıl" bir gazeteyi hükümet sözcüsü kimi konuşturabilir? Bu nedenden olacak, gazetenin "1000. günü" için kendisinden bir açıklama istenen Maliye Bakanı Sümer Oral şöyle konuşmuş: "Dürüst, bağımsız, tarafsız, ilkeli ve çoksesli yayınıyla ''halkın sesi'' olmayı başaran Radikal gazetesinin..." Hangi "çoksesli"lik, hangi "halkın sesi"?

25 yıl önce
Bir değer olarak pazar ve hangi "halkın sesi"?
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı