|
Ernest Gellner "Kemalizm"i anlatıyor

Türkiye''deki okurların “Postmodernizm, İslâm ve Us” (Bülent Peker''in çevirisi, 1994) özellikle de “Uluslar ve Ulusçuluk” (Büşra Ersanlı Behar ve G.Göksu Özdoğan çevirisi, 1992) başlıklı kitaplarıyla tanıdığı milliyetçilik üzerine çalışmalarıyla tanınan Ernest Gellner''in “Milliyetçiliğe Bakmak” kitabını gecikmiş olarak İletişim Yayınları'' içinde yer alan 2012 tarihli 4. baskısından henüz okuyabildim.

Kitabın tanıtımında da söylendiği gibi, Gellner bu çalışmasında “milliyetçilikle ilgili değerlendirmelerini güncel ve siyasal bağlamlara taşıyor.” Dolayısıyla bu çerçeve içinde “Kemalizm”e de yer vermiş.

Gellner''in “Kemalizm”e ilişkin değerlendirmesinin bugün bizim için büyük bir yenilik taşıdığını söyleyemeyiz. Ama şurası da muhakkak ki karşımızdaki metnin tasvir ettiği ülke hali çok yakın bir zamana kadar hak ettiği önemde tartışılıp anlaşılmamıştı. Gellner''in Türkiye-Kemalizm konusunu hakkında doğrudan gözlem fırsatı bulması dünkü yazıda Levent Yılmaz''dan aktardığım mektubun sahibi Eric Auerbach gibi 30''lu yıllara kadar geri gitmiyor tabii ki. O seçtiği konuya ilişkin doğrudan gözlemlerini “1960''larda Türkiye''yi ilk ziyaret ettiğim zamını iyi anımsıyorum” diyerek başlıyor anlatmaya:

“Çağrılı olduğuma şaşırdığım bir konferans vesilesiyleydi. Konferans bir politika bilimi derneği tarafından organize edilmişti ve konusunun din ve onun sosyo-politik rolü olması öngörülüyordu. Ana konunun bu biçimde belirlenişi oldukça soyut ve can sıkıcıydı; konferans çağrı metninde dinin önemli bir toplumsal kurum olduğu ve dinin toplumsal etkisini anlamanın bizim için gereğinden sözedilmişti. Elbette, esas metin çok daha uzun biçimde akademik bir tonda kaleme alınmıştı, ancak ana fikir buydu. Bu masum ve mütevazı iddialardan kimsenin bir şüphesi yoktu ve göründüğü kadarıyla yeni bir şey söylenmeyecekti.”

Ünlü “milliyetçilik” tarihçisi konusunu “soyut ve can sıkıcı” olarak nitelediği, “yeni bir şey söylenmeyeceğinden” emin olduğu konferansın sonunda varılacak “bilimsel” sonuçları nasıl da ironik bir üslupla haber veriyor…

Devam edelim: “Ancak, konferans başladığında, Türk katılımcıların ana ilgi odağının son derece keskin ve iyi tanımlanmış olduğunu gördüm ve onlardan çok şey öğrendim. Söz konusu ilgi odağı kabaca şöyle anlatılabilir: Nasıl olacak da, Anadolu köylüsünün ve kentlerdeki küçük burjuvanın dinsel kartlarla oynayan bir partiye ya da partilere oy vermesinin önüne geçeceğiz? İşte sorun buydu.”

Gellner, konferansta söylenenleri dinledikten sonra “Türk eliti açık biçimde çok ilginç bir seçimle karşı karşıyıydı” diyerek biraz ilerde şöyle devam ediyor: “Batılılaşma yolundaki Kemalist miras hem demokrasiyi hem de sekülerliği içeriyordu. Bunun altında yatan tümevarım şöyleydi: Batı seküler ve demokratiktir. Batı güçlüdür. Biz de güçlü olmalıyız. Öyleyse biz de seküler ve demokratik olmak zorundayız. Güçlü olmak için demokratik olmak zorundayız (…) Buraya kadar çok iyi. Ancak, ya sözkonusu ülkenin özel koşulları içinde hem demokratik hem de seküler olunamıyorsa, ne olacak? Ya adil seçimler sonucunda, oyların büyük çoğunluğu dinsel yönü ağır basan bir partiye giderse ve bunu müteakip, zaferi kazanan parti Kemalist mirası tehlikeye atacak işler yaparsa ne olacak? Kısaca, Kemalist demokrasi demokratik biçimde kendi kendini sona erdirecek olursa, o zaman ne yapılacak?”

Gellner''in “Kemalizm”e ilişkin yazısında önemli gözlemler ve yorumlar bundan ibaret değil tabii ki. Yarınki yazıda da yazının diğer bölümlerine gözatalım.

“Gellner''in Kemalizm yorumu da nereden çıktı şimdi?” demiyorsunuzdur umarım. Çünkü CHP Kurultayı''nın üzerinden henüz bir hafta bile geçmedi….

12 yıl önce
Ernest Gellner "Kemalizm"i anlatıyor
Filistin’e yeni bir ses Filistin’e yeni bir ses
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit