|
"Geceyarısı Ekspresi" kuyruklu yalanmış! Peki ya Manisa?

Bugünkü yazının başlığını Gökhan Özcan''dan ödünç alıyorum. Özcan, Yeni Şafak''ın iki gün önceki sayısında, o her zamanki hoş üslubuyla bize bu soruyu yöneltiyordu. "Billy Hayes, diyor Özcan. ''Geceyarısı Ekspresi'' filminde anlatılan hikayenin kahramanı olarak olanı biteni kendi ağzından anlattı da, 25 yıllık lekelerimizden tek celsede arınıverdik." Peki ya Manisa? "İyi de... hemen hemen aynı günlerde haber bültenlerine konu olan Manisa mağdurları ne olacak? Onlar da gözaltında dayak ve işkenceye maruz kaldıklarını, kalıcı fiziksel ve ruhsal problemler yaşadıklarını söylüyorlar." Hatırlarsınız, hani şu mesele; hani birkaç hafta önce Ankara Emniyet Müdürü olarak terfi ettirilen Kemal İskender''in Manisa Emniyet Müdürü iken yaşanan "münferit" olaylar. (Görüyorsunuz, Fethullah Gülen olayı patladı diye konumuzu unutmuş değiliz!) Hani şu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu''nun Manisalı 14 gence işkence yapan 10 polisin aldığı beraati "İşkence suçtur, yaptırım kaçınılmaz" diyerek bozduğu davanın konusu olan olaylar... Unutmak mümkün mü?

Bill Hayes''i Sabah gazetesi bulup çıkardı; Cannes''da kahvede vakit geçiren reklamcı Alinur Velidedeoğlu''nun olay kahramanıyla tesadüfen karşılaşması sonucunda! "Çoğu yalandı" diye manşet atmış gazete, Hayes''in ağzından. Üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen unutulmayan bu filmde anlatılanların çoğu gerçekten yalan ya da daha doğrusu yanlıştı. Mesela neler mi? Olayları çok şematik ele alması, hapishane hayatının bütün tiplerinin neredeyse bütün topluma mal edilmesi ve tabii hepsini kuşatan bir biçimde sinematografik açıdan değersiz bir film olması. Fakat, filmin (az da olsa!) doğru anlattığı şeyler de vardı. Kim iddia edebilir "memleketimin hapishaneleri"nde dayağın ve işkencenin eksik olduğunu. Hatırlıyorum da, 25 yıl önce bu toplum çok daha "dünyadan bihaber" yaşadığından, içerde yatanı yatmayanı, sinema eleştirmeni, hukukçusu, hemen herkes hep birlikte "Hapishanelerimize söz söyletmeyiz!" diyerek ayağa kalkmıştı! "O önce kendi ülkesinin hapishanelerine bir baksın!" diyen mi ararsınız, filmi görmeden film hakkında eleştiri yazan eleştirmenler mi dersiniz... Allahtan o günler geride kaldı ve biz de "hapishanelerimizi" objektif olarak değerlendirmeyi öğrendik. Artık çocuklar da dahil olmak üzere hepimiz biliyoruz ki, Bill Hayes''in sözünü ettiği "Hamido" türü dayakçı gardiyanlar filan milattan önceye ait hikayeler. Böyle olmasaydı, Manisa''daki olaylar sıralanırken mahkeme kararında "Hakaret, tehdit, göz bağlamak, yüksek volümlü marş dinletmek, çırılçıplak soymak, elektrik akımı vermek, basınçlı su sıkmak, ıslak battaniyeye sarmak, beden gücünün dayanamayacağı sabit hareketlere zorlamak, erkeklerin hayalarını sıkmak, kızlara cinsel taciz, makatlarından cop sokmak, cebir ve yapılan işkenceyi seyrettirmek" gibi işkence biçimleri sıralanır mıydı? Yani diyeceğim, Bill Hayes''in tanık oldukları milat öncesinin uygulamaları. Ve unutmadan bir kez daha hatırlayalım: Bu işkencelerin uygulandığı Manisa Emniyet Müdürlüğü''nde o zamanlar Müdür olarak şimdi Ankara''ya Emniyet Müdürü olarak tayin edilen Kemal İskender vardı.

Sabah gazetesi ve ATV, bu Billy Hayes işini bu kadar niçin sevdi dersiniz? Hele arada bir de "ünlü bir reklamcı" olunca, insana bu işlerin arkası gelecekmiş gibi geliyor. Ne bileyim, mesela işlerin berbat gittiği şu turizm sezonunda ülkemizin bozulan imajını düzeltmek için Hayes''den filan yararlanılamaz mı? Dev afişlerde ve tanıtım filmlerinde kurnaz kurnaz gülümseyen ve hakikati ifşa eden bir Hayes: "Hepsi yalandı. Türkiye''yi çok seviyorum, plajlar çok temiz, hapishaneler pırıl pırıl, var çok güzel şiş kebab ve rakı!" Niçin olmasın?

Geceyarısı Ekspresi konusunu kapamadan bir konu daha var değinmemiz gereken. Yönetmen İsmail Güneş yakınlarda bir film tamamladı: Gülün Bittiği Yer. 12 Eylül dönemindeki işkenceleri merkeze alarak her türden şiddeti sorgulamayı deneyen bu film, Kültür Bakanlığı''nca 3257 sayılı "Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu"nun 9. maddesine dayanılarak yasaklandı. İsmail Güneş şimdi idare mahkemesine gitmiş durumda. Söz konusu maddede "eserin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık, örf ve adetlerimize aykırı bulunması halinde eser yasaklanır ve kanuni takibat açılır..." deniyor. Gördüğünüz gibi yasayı kaleme alanlar hibir şeyi unutmamışlar! Dünyada sayılan hususlara girmeyen ne var ki? Ancak yine de, Güneş''in filmini bu maddeye dayanarak yasaklamak anlaşılır bir şey değil. Çünkü filmde ifşa edilen uygulamanın yani işkencenin sıralanan bütün bu hususlarla birlikte olması düşünülemez bile. Yani, sayılan bu hususlara "aykırı" olan ve olması gereken filmin kendisi değil, filmde anlatılan işkencedir. Cümle âlemin malûmu olan 12 Eylül işkencelerini "cumhuriyet", "milli egemenlik", "kamu düzeni", "genel ahlak", "örf ve adetlerimiz"le bağdaştırabilir misiniz? Bir ülkede özellikle bir dönem çok yoğun işkence uygulanmış, yüzbinlerce insan (yakınlarıyla milyonlarca) bu en aşağılık "politika"nın kurbanı olmuşsa, o ülke sinemasının bunu olabildiğince ifşa etmesinden tabii ne olabilir? Yasaklamak yerine, teşvik etmek gerekir; bu tür filmlerin sayıları çoğalsın ki, toplum bugün yüksek yerlerde karşılaştığı insanları iyi tanısın. İyi tanısın ki, bir gün işkenceciler vicdanlarda olduğu gibi mahkeme heyeti önünde de mahkum olsun.

Yasaklama kurulunda yer alan bir sinemacımız, filmin "çok sert" olduğu ve dolayısıyla gösteriminin engellenmesinin yerinde bir karar olduğunu söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Gerekiyorsa filmin izlenebilmesi için yaş sınırı koyarsınız; ama bir filmdeki işkence sahnelerinin "aslından" daha sert olduğunu kim iddia edebilir. Bence İsmail Güneş iyi bir işe girişmiş, dileriz gerisi gelir.

25 yıl önce
"Geceyarısı Ekspresi" kuyruklu yalanmış! Peki ya Manisa?
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu