|
"Lirik Tarih"

Herşey gibi AGİT de geçip gitti; biz kaldık yine başbaşa... İyi günlerdi, neredeyse biz bile inanacaktık tarihimizin bir "Lirik Tarih Gösterisi" olduğuna. Hepimiz demokrat, her birimiz hukukun üstünlüğü ilkesinin ateşli birer avukatıydık. "Lirik Tarih"imizin pek güzel kanıtladığı gibi biz zaten neredeyse AGİT ilkeleri için yaratılmış bir ülke, devlet ve toplumduk. "Mozaik"çilik becerisi devletimizin zaten çok eskiden beri sahip olduğu önemli bir özelliğiydi. Biz şimdiye kadar olduğu gibi bugün de tamamen "lirik" yaşıyoruz. Boris adını taşıyan şu sarhoş Rus "Lirik Tarih"ten ne kadar habersizdi; büyük bir hiddetle dile getirdiği "egemenlik hakkı", "iç işlerine karışmama" gibi bir takım sözde ilkeler ne kadar eskimiş şeylerdi öyle. Bizim "Lirik Tarihimiz"de böyle küreselleşme dışı sayfalar bulmak imkansızdır. Bizde herkes birbirini kucakladığı gibi devlet de herkesi kucaklar. Ama devletin kucaklaması o kadar samimi ve sıcaktır ki sık sık kucaklananlardan "çatır çutur" diye sesler yükselir. Olsun, ne zararı var; sonuç olarak herşey "lirik" değil mi?

AGİT zirvesine katılanlar devletin "Lirik Tarih Gösterisi"ni izlerlerken Beyoğlu''nda bir sinemada da Salkım Hanım''ın Taneleri filminin galası yapılıyordu. Tomris Giritlioğlu''nun bu filminde Türk işadamı Halit Bey, hakkında tahakkuk ettirilen Varlık Vergisi''ni yüksek bulup defterdarlığın yolunu tutunca orada kendisine şöyle denir: "Halit Bey, siz Türk''üm diyorsunuz ama Mardin''e göç etmiş olan dedenizin adı İzak''mış. Dolayısıyla siz bir "dönme"siniz ve verginiz dönmelere uygulanan tarifeden hesaplanmış..." Şimdi gazetelerin yazdığına göre, filmi gören birçok seyirci "Ne tuhaf, şimdiye kadar hiç duymamıştık" diyormuş. Bunda şaşacak bir şey yok tabii ki; "Lirik Tarih" böyledir! Eminim, sadece Halit Beyler değil, TRT 2''den naklen verilen "Lirik Tarih"i izleyen Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Kürtler, solcular, sağcılar, işçiler, öğrenciler, yani kısaca "Lirik Tarih"ten paylarına düşeni bir biçimde almış olanların hemen hepsi gösteri sonunda akıllarından hiç değilse şunu geçirmişlerdir: "Şu işe bakın yahu! Sahnede başka, sokakta, fabrikada, okulda, dağda bayırda başbaşka tarih..."

Şunu da unutmayalım: "Lirik Tarih Gösterisi"nin iki mimarından birisi olan Ali Taygun''un bizzat kendisi de "Anti-Lirik Tarih"in yazıcılarından birisi. 12 Eylül rejiminin ünlü Barış Derneği dâvasının sanıklarından birisi. Bu Türk Devleti tahmin ettiğimizden de kurnaz! Gerçek tarihinde canını fena halde sıkmış olduğun birisine olmayan tarihini sahneye koydurtmak kolay kolay kimin aklına gelir!

Sizin de şahit olduğunuz gibi AGİT zirvesindeki Demirel (özellikle de Clinton''ın yanında) alıştığımızdan epeyce farklıydı. Yani, hemen her zaman gözlemlediğimiz o aşırı öz-güvenden pek eser yoktu; heyecanlı ve tutuktu, AGİT zirvesi biter bitmez Demirel''in eski tarzına hızla döndüğünü görüyoruz. Koç Üniversitesi''nin Rumelifeneri Kampüsü''nun açılışında (biliyorsunuz bu kampüs Danıştay kararına göre açılmaması gereken bir kampus) kendisine Danıştay kararını hatırlatan gazeteciyi bakın nasıl haşlıyor: "Bunu ne sen tayin edebilirsin, ne ben. Tamam mı? Açtım..." İşte bu kadar. AGİT gitti kaldık başbaşa!

Gazeteci bilmiyor ki "Lirik Tarih"i inek içti, inek nerde dağa kaçtı... Yazıyı Demirel''in Koç töreninde yaptığı konuşmada önemli gördüğüm küçük bir bölümle noktalayalım: "Ülkemde garip işler olur. 50 senedir devletimin hizmetindeyim. Sizin söylediğiniz gibi garip işlerin çoğuyla karşılaştım." (!)

24 yıl önce
"Lirik Tarih"
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı