|
Milliyetçilik "dünkü çocuk!"

Dünkü yazımı şu soruyla bitirmiştim: Nereden bakarsanız bakın ancak 80 yıllık bir tarihi olan "milliyetçilik"le bugün Türkiye''yi yönetebilmek mümkün müdür? Ve bu soruyu yalnızca MHP ve DSP koalisyonuna umut bağlayan Rauf Tamer''den Ertuğrul Özkök, Hasan Cemal ya da İlhan Selçuk''a kadar uzanan geniş bir yelpazede yer alan köşe yazarlarına değil, FP''yi MHP''ye yaklaştırmaya çalışanlara da yöneltmiştim. Bugün ikinci gruba girenlerle ilgili düşüncelerimi açıklayacağım.

Söylediğim gibi "milliyetçilik", binlerce yıl geriye giden kültür tarihi göz önüne alındığında "dünkü çocuk" sayılır. Bu ideolojinin geçmişi bizde 80 yıl, dünyada ise 200, bilemediniz 250 yıl geriye ancak gidebiliyor. Milliyetçilik, yalnızca Eskiçağ ve Ortaçağ''da değil, modern dönemin ilk yüzyıllarında da tanınmıyor ve böyle bir kavrama hiçbir tahlilde yer verilmiyordu. (Siz bakmayın İlhan Selçuk''un okul kitaplarından ödünç alınmış "Karanlık Ortaçağ-Aydınlanma-Sanayi Devrimi-Ulusculuk" çizgisini izleyen tarih felsefesine; tarih bu kadar kolay okunabilse, Cumhuriyet''i beklemeden Osmanlılar da bu işi becerirdi herhalde!) Büyük siyaset felsefecisi d''Entrèves, modern siyasetin temelini atan üç düşünürün (Makyavel-Hobbes-Bodin) "milliyet" ve "milliyetçilik" kavramlarına tamamen yabancı olduklarını söylüyor. Bu devlet kuramcıları egemenlik-egemen-devlet ilişkisini kurarlarken akıllarından bugün bizim "milli" diyebileceğimiz hiçbir soru geçmemekteydi. Yalnızca bu üç öncü düşünür değil, onları izleyen siyaset felsefecileri de (Spinoza, Locke vb) siyaseti düşünebilmek için "milliyetçilik" gibi bir kavrama ihtiyaç duymamaktaydı. "Henüz doğmamış bir şeye nasıl ihtiyaç duyabilirler ki?" şeklinde itiraz edenler olabilir; ama burada önemli olan husus, modern siyaset kuramınının büyük kurucularının (Eski Yunan''da olduğu gibi) "milliyetçilik" işe karışmadan "siyaset"in alanını ve amacını belirleyebilmiş olmalarıdır. Demek ki, "milliyetçilik" siyasetin tanımlanması, anlaşılması ve yaşanması için hiç de zorunlu bir eleman değildir.

İnsanlar yüzyıllar boyunca akıllarından "milliyetçilik" geçmeden doğayı, evreni, ahlakı ve siyaseti anlamayı başardılar. Yalnızca bilim ve felsefe alanında değil, edebiyat alanında da en iyi ürünleri verebildiler. Bundan tabii birşey olamazdı, çünkü bütün bu gayretler insanda ve insan topluluklarında ortak alanı tanımaya ve geliştirmeye yönelikti. Hiç şüphesiz, "dinler tarihi" de bu arayışın çoğu zaman en öne çıkan bir parçasıydı. Hatta çok daha sonraları "roman"ın ortaya çıkışı da "milliyetçilik"le doğrudan ilişkisi olmayan bir yenilikti. "Roman"ın doğuşunun hep söylendiği gibi "burjuvazi"nin oluşumunu (ve dolayısıyla "milli devletlerin" ortaya çıkmaya başladığı bir dönemi) beklediği yolundaki yorumlar da bu bütünlüğe aykırı bir değişmeye işaret etmiyor; burada işe karışan bir yenilik varsa, bu yeni aktör yüzünü "milliyetçilik"e çevirmiş "millet" değil, tam tersine bu "kolektif ben"den ayrılan "birey"di. Milliyetçiliğin ilk önemli düşünürü olarak Rousseau''dan söz edilmesi de bizi yanıltmamalı. Fransız Devrimi''nin adını çokça kullandığı bu düşünürün kuramının merkezindeki "genel irade" kavramı da bugün bizim kullandığımız "milli irade"den çok farklıydı. Milliyetçiliğin düşünürlerin kafasını kurcalaması asıl olarak Almanlar''ın "Volksgeist"ı (Milli ruh) öne çıkarmaları ile başladı. Aydınlanma''ya ve Fransız Devrimi''ne tepkinin bir ürünü olarak öne sürülen bu kavram herkesi sırasıyla (bu arada Türkler''i en çok gecikenler arasında olmak üzere) yeni bir tartışmanın içine çekti.

Herder''in 1774''te yayınladığı "Farklı bir tarih felsefesi" adlı kitabı, modernizmin Akıl merkezli "ilerleme"ci tarih anlayışının karşısına "İyi, Doğru ve Güzel"in evrensellik iddiasındaki tanımlarını tanımayan ve dolayısıyla "yerel" ölçütleri yücelten "Volksgeist" merkezli bir başka tarih anlayışı çıkarttı. Söz konusu olan artık "tarihin rasyonelliği" değil, tam tersine "Akıl''ın tarihselliği" idi. "Volksgeist"ı düşünce sistemlerinin merkezine yerleştiren düşünürler, yazarlar ve hukukçular için "kültür"den anlaşılması gereken şey artık "evrensel akıl"ın işaret ettiği değerler ve yasalar değil, bekçisi oldukları "milli ruh"un çeşitli alanlardaki ifade biçimleriydi.

Milliyetçilik Batı''daki kısa tarihi boyunca ortaya hiç eskimeyecek eserler çıkardı mı? Ne Alman romantiklerinin "kültür" merkezli gayretlerinden, ne milliyetçiliğin kapitalist ya da sosyalist türden siyaset merkezli biçimlerinden ve ne de "bağımsızlık hareketleri"nin motoru olarak oynadığı rolden insanlık tarihine övünülecek çokça sayfa çıktığını ben sanmıyorum. Bu arada, varsa birkaç"güzel sayfa"nın insanlığa nelere malolduğunu da unutmayalım. Milliyetçilik ve "milli devlet"le gelen en büyük yenilik hiç şüphesiz "milli ordular" oldu. Milliyetçilik ikiyüz yıllık kısa tarihinde "milli ordular" arasında gerçekleşen ve insanlık tarihinin o zamana kadar tanımadığı ölçüde can ve mal kaybına neden olan yeni türden savaşları yaratmasını doğrusu iyi becerdi!

Bugün FP''yi MHP''ye yaklaştırmaya çalışanlarla ilgili bir şeyler söyleyecektim ama gördüğünüz gibi yer kalmadı. Bu konuya önümüzdeki yazıda girelim.


25 yıl önce
Milliyetçilik "dünkü çocuk!"
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu