|
Rejimimiz hasta, hem de çok hasta

Geçen gün Milliyet''ten Taha Akyol çok güzel söylemiş; "..etnik Şeyh Sait ve hele de heterodoks Babai ve panteist Beddettin isyanlarını irtica zanneden cahillere hafiye raporları" hazırlatılmasını çok güzel eleştirmiş. Sağduyu sahibi herkesin teşhisi ortalığın toz duman olduğu yönünde. Herkes, hatta bence "cahillere hafiye raporu" hazırlatanlar bile bunun böyle olduğunu pek güzel biliyor. Pekiyi bilerek kötülük yapılabilir mi? Bazı ahlak öğretilerinin, kötülüğün bilgisizlikten kaynaklandığını savunmasına rağmen görüyoruz ki bu mümkün. "Cahiller"e tabii ki bir rol düşüyor; ama asıl sorgulanması gerekenler onlara bilerek bu rolleri dağıtanlar değil mi?

Medya dünyasında Sabah gazetesi ve ATV televizyon kanalı bugünlerin en "misyon" sahibi yayın kuruluşları. Sabah''ın yazıişleri bugünlerde harıl harıl "hafiye raporları" hazırlamakla meşgul. Mahmut Bulut adlı birisine "Fethullah Hoca''nın Dünü, Bugünü, Hedefi" başlıklı bir tefrika hazırlatmışlar. Bu tefrikada istihbarat birimlerince "MGK''ya sunulan rapor" başlıklı bir bölüm de var. İnsanın gerçekten gözlerine inanası gelmiyor; böyle bir "rapor"un benzerini yakın geçmişin aklı başında totaliter rejimlerinde bile bulmak mümkün değildi. Benzerleri hiç yok değildi tabii ki; Hoca''nın Arnavutluk''unda karşılaşabilirdiniz. Sabah''ın tam sayfa ayırdığı "rapor"dan, Fethullah Gülen''in, "Şeriatla yönetilen bağımsız bir Kürt Devleti kurma arzusuyla ölen Şeyh Said Nursi"nin intikamını almak için Türkiye''yi ele geçireceği günü bekleyen bir "hain" olduğunu; "Said-i Kürdi"nin "en büyük mucizesi olarak ölünce üç gün kokmayacağını ve müridlerinin kendisini rahat rahat ziyaret edebileceğini söylemesine rağmen, ölür ölmez Urfa''yı korkunç bir koku"nun sardığını öğreniyoruz. Tek bir şey geliyor insanın aklına: Bunlar delirmiş! Sabah''ta bir de İlker Sarıer adlı birisi var; çok iddialı birisi, yaz babam yazıyor... Bir tefrika da o kaleme almış. "Gülen''in nurani yüzünün 10 santim arkasında dolaşan fikirler hiç de aydınlık ve ferahlatıcı değil" (!) diyor. "Gülen''in ''dışı'' laik, ''içi'' şeriatçı" diye de devam etmiş. İnanılır gibi değil, adam "yüzün on santim arkasındaki" beyinden filan söz ediyor! Sarıer, Gülen''in bir yazısından aldığı bir bölümü de şöyle yorumlamış: "Bu sözler, mantığa vurulmazsa eğer, dinleyeni hüngür hüngür ağlatacak, yerden yere vuracak bir etkiye sahiptir. Fakat sormak gerekmez mi? Niye hep birlikte ağlıyoruz? Türkiye''de ağlamak zamanı mı, yoksa çalışmak zamanı mıdır? Kaybettiklerimiz nelerdir? Dinimizi mi kaybettik, onurumuzu mu kaybettik, gururumuzu mu kaybettik? (!) Doğrusu Sarıer ve benzerlerinin ne kaybettiklerini bilemem; ama madem ki bu gülünç satırlar ülkenin ikinci çok satan gazetesinde yayınlanabiliyor, "hep birlikte ağlamak" zamanı çoktan gelmiştir diyebilirim!

Sabah''daki tefrikaların gülünçlüğünü farkedecek gazeteciler mutlaka bu grubun yazıişlerinde de vardır. O zaman bu gönüllü "servis"in nedeni ya da nedenleri ne olabilir? Bu grubun cahillere hazırlatılan "hafiye raporları"ndan ne gibi bir beklentisi olabilir? Bu işleri sırf memlekete "kötülük" olsun diye yaptıkları da kabul edilebilir bir görüş olmadığına göre, bütün bunlar neden? Tabii ki "çıkarlar" söz konusu olabilir; ama görüldüğü kadarıyla (özellikle Başbakan''ın ve Yılmaz''ın tavrı) bu iş maddi getirisi olan bir iş değil. "Manevi getiri" de önemli şüphesiz; ama yine görüldüğü kadarıyla (özellikle, kampanyadaki müzeysizlik) bu işin manevi yönü de kuvvetli değil. Benim aklıma makul bir açıklama olarak şu geliyor: Sabah grubu, medya dünyasında epeyce gerileyen imajını ve gücünü tekrar yakalamak için böyle bir servise gönüllü olarak talip oldu. Yani sonuçta yine bir çıkar ilişkisi. Ancak bu açıklamada da boşluklar çok. Herşeyden önce, bu toz duman çekilince geriye hangi okur "imaj" ve de "güç" kalır? Sonuç olarak bütün bu (ve herkes gibi benim de aklıma gelen diğer benzer) açıklamaları yeterli bulmuyorum. Bu yetersizlik, Ali Kırca''nın 20 yaşında bir Deniz Harp Okulu öğrencisiyken kafasından geçenleri ya da Faik Bulut ve Haşmet Atahan''ın neredeyse birer çocukken haklarında düzenlenen iddianameleri (bu konuda bilgilenmek için 22 Haziran tarihli Yeni Şafak bir hazine!) temel alan açıklamalar için haydi haydi geçerli.

Pekiyi o zaman bütün bu olanlar neden?

Salı akşamı kafamdan bu sorular geçerken, önceden izlemediğim Reha Muhtar/Fethullah Gülen sorgulaması STV''de karşıma çıktı. Reha Muhtar, "Mustafa Kemal Atatürk diyebilir misiniz?" diye sordu; Fethullah Gülen de bu isteği yerine getirdi. Sonra tam olarak duyamadığım bir şeyler daha konuştular. Konuşmanın bir yerinde Fethullah Gülen "Özür diliyorum" diyordu. İzlediğim sahneler bana Stalin Rusyası''nın ünlü Moskova Duruşmaları''nı hatırlattı. "Söylediklerimi tekrar edin"ler, "özür dilerim"ler vb. Sonra aniden, Sabah örneğinde kendi kendime sorduğum sorunun cevabını buldum. Cevap (bilmem beğenir misiniz?) şuydu: Bizim rejimimiz hasta, hem de çok hasta; bütün bu olup bitenin açıklaması burada, sadece burada yatıyor.


25 yıl önce
Rejimimiz hasta, hem de çok hasta
Ekonomik kalkınmada nitelikli işgücünün rolü
Cumhurbaşkanlığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin kamu personeline yansıması (2)
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…(3)
Devletsizlik ve ulussuzluk
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 28 Şubat