|
Bulgaristan"a bakıp, biraz utansanıza!..

Şu Bulgaristan''ın 10-15 yıl öncesini hatırlayın.. Komünist lider Todor Jivkof''un yaptıklarını.. Bulgaristan''lı Türklerin isimlerinin, mezar taşlarında bile değiştirilmesini hatırlayın..

Bir de, bugüne bakın..

Bulgaristan, Avrupa Birliği yolunda, Türkiye''nin ilerisinde.. Bulgar vatandaşları, Avrupa''da vizesiz dolaşma noktasına geldi..

Seçimler sonucu kurulan Simeon Hükûmeti''nin koalisyon ortağı, Bulgaristan Türklerin partisi olan "Hak ve Özgürlükler Hareketi."

"Derin Devlet"in de, "Derin Millet"in de, derin derin düşünmeleri gerekiyor Bulgaristan örneği karşısında..

Şu Yunanistan''a bakın..

Simitis yönetiminde, kendi çıtalarını yükselttiler.. Avrupa Para Birliği''ne girme noktasına geldiler.. "Papandreu" soyadı, artık Türkiye''ye düşmanlığın değil, Türkiye ile dostluğun simgesi durumunda..

Ayıp olmuyor mu beyler..

Türkiye''nin son 10 yılını beceriksizliklerle, fobilerle, "iç-dış düşman" üretimi ile ve kokuşmuşluk görüntüsü ile ziyan etmeye, hakkınız var mıydı?

Hep aynı yaveleri gevelediniz..

-Türkiye zor bir bölgede.. Tarih ve coğrafya, bizi kötü komşulara mahkûm etti... Bu yüzden, bizde tam demokrasi olamaz..

İşte bakın Bulgaristan''a, Yunanistan''a..

"Kötü komşular", bizi sollayıp geçtiler..

Anlayın artık..

Ne yaptıysanız, ne söylediyseniz, hepsi yanlıştı..

Çünkü sizler yanlıştınız..

Ne bir vizyonunuz, ne de bir misyonunuz vardı..

"Koltuklar"ın ve "bürolar"ın iktidarını korumak için, Türkiye''ye tarihi ıskalattınız.

Yeter artık yahu!..

Bıktık sizlerden..

Hepimizi aşağıya çektiniz!..

ŞAKA

Hadi.. Yine iyisiniz!..

Sema Pişkinsüt''ün "işkence soruşturması" yüzünden dokunulmazlığı kaldırılacakmış..

Gülay Göktürk ve Ali Bayramoğlu''na yeni davalar açılmış..

Ahmet Altan, hemen her gün DGM''ye gitmek durumundaymış..

Avrupa Konseyi, "Türkiye''de düşünce özgürlüğü tehdit altında" diye karar almış..

Bunlar iyi haberler..

Ama "dinozorlar için" iyi haber bunlar..

MİLLİYET

Aydın Doğan da okur ümidiyle!..

Aydın Doğan''ın "Basın patronu" oluşunun ilk 7 yılını, "Milliyet Başyazarı" kimliğiyle birlikte yaşadım..

Sonra ben başka gazeteye (Güneş) geçtim. Ama dostluğumuz devam etti.. Medyadaki yatırımlarını, büyümesini mutlulukla izledim.

Eski hukukumuza dayanarak, bazı şeyleri söylemek hakkını kendimde görüyorum..

İçinde benim de emeğim olan "Milliyet", yanlış yolda, yanlış felsefe izliyor..

"Yeni Şafak"ın da sahibi olan Albayraklar''la kavganın nedenini bilmiyorum.. Daha önce bunu "Sabah-Etibank" grubu da yapmıştı.. Neticede, kavganın taraflarından biri, şimdi Kartal''da..

Dünkü Milliyet''te, Mustafa Albayrak için, "Şoförlükten holding patronluğuna" şeklinde bir başlık atılmıştı..

Bu başlıktaki ayıbı, en iyi Aydın Doğan anlar..

Vehbi Koç için "Bakkallıktan sanayiciliğe" başlığı, övgü amacıyla atılırdı asıl Milliyet''te..

"Sirkeci''den medya imparatorluğu"na diye başlık atılsa, bu doğru mudur?

Neticede Türkiye''de, kuşakları aşan, "sermaye aristokrasisi" mi var?

Ters olan "medya imparatorluğundan Kartal''a" gitmektir.. Yani burada hüner, başarısını, sonraki kuşağa aktarmaktır..

Birinci yanlış bu..

İkincisi de, genel olarak, "Milliyet"in izlediği çizgidir..

Haldun Simavi''den öğrenmiştim..

-Başarılı gazete yayıncısı, en az gramajlı kağıdı, en ucuza boyayarak, en pahalı fiyatla satan kimsedir, derdi Haldun Bey.

Şu anda Milliyet, bunun tam tersi bir yapıda..

Dinç Bilgin''in serüveninden de öğrendik..

Sürekli "zararın finansmanı"na, banka sermayeleri bile dayanmıyor..

Milliyet gibi bir "marka"yı her açıdan ucuzlatmak, hiçbir anlayışa sığmaz..

Genel olarak sermayenin stratejisi olur.. Yönetimler bunu uygular, başarısız yönetimler değiştirilir..

Türkiye''de tersi olmaya başladı.. Sermaye sahipleri değiştiriliyor.. Yöneticiler kalıyor.. Medyada, bankacılıkta tablo böyle..

Ben, Aydın Doğan''ın "kalıcı" olmasını isteyenlerdenim. (Not: Bu yazıya A. Doğan''ın cevabı, aşağıdadır).

CEVAP

Aydın Doğan''dan mektup

Sayın

Mehmet Barlas,

Cumartesi günkü yazınızı ancak bu gün okuyabildim. İstanbul dışında olduğum için görmemiştim. Bugün arkadaşlar yazıyı bana gönderince bilgi sahibi oldum.

Yazınızda bana sahibi olduğum yayın organlarına karşı bazı eleştiriler yöneltmişsiniz. Bunlara bütün samimiyetimle cevap vermek istiyorum.

Önce, sizin de yazdığınız gazetenin sahibi olan Albayrak''larla ilgili eleştirinizden başlıyayım. Benim Albayrak ailesi ile hiç bir şahsi meselem yoktur. Ayrıca neden olsun ki.

İki kardeş bundan bir süre önce beni ziyarete geldiler, kendilerine gazetelerinin üzerine isimlerini yazmalarını tavsiye ettim. Yayıncılığın açık ve şeffaf olması gerektiğine inanıyorum.

Bununla da kalmadım. Gelip, benim de üyesi bulunduğum eski adıyla Gazete Sahipleri Sendikası, yeni adıyla Yayıncılar Birliği''ne üye olmalarını söyledim.

Bizim sektörümüze ne kadar yeni, şeffaf ve meşru sermaye gelirse bundan o kadar memnuniyet duyacağımızı anlattım. Daha önce çeşitli sohbetlerde söylediğim bir şeyi onlara tekrarladım.

Basın sektöründe para kaybetmemek gerekir. Çünkü bu sektörde durmadan para kaybedenlerin, sonunda bunu yayınlarına yansıttıklarını, siyasi esaret altına girdiklerini yakın ve daha az yakın geçmişimizde örnekleriyle gördük. Yayın organlarının gerçek bağımsızlığı, ekonomik bağımsızlıktan geçiyor.

O günkü sohbette, gazetelerinin bazı köşelerinde gazete sahibi olarak bana haksızlıklar yapıldığını, yalan yazıldığını ve iftira atıldığını söyledim.

Çünkü bir vatandaş olarak bunları söyleme hakkına sahip olduğuma inanıyorum.

Kendilerinden de teyid edebilirsiniz. O gün gayet iyi bir görüşme oldu. Hatta dağıtım konusunda bazı tekliflerde bulundular. Onları da olumlu karşıladığımızı söyledim.

Bütün bunlardan şuraya gelmek istiyorum. Benim Albayrak ailesi ile hiç bir şahsi meselem olamaz.

Ancak son yıllarda sektörümüzde yeni bir alışkanlık peydah oldu. Habere muhatap olan kişi ve kurumlar, haberin doğruluğunu yanlışlığını söylemiyorlar.

En iyi müdafaa hücumdur prensibinden hareketle bir yalan ve iftira kampanyasına başlıyorlar.

Bunun çok çarpıcı örneklerini yaşadık.

Sermaye Piyasası Kurulu, Uzan''lara ait şirketleri basıyor, belgeleri alıyor. Bunu haber yapıyorsunuz. Arkasından bunun "medya savaşı" olduğunu söylüyorlar. Halbuki bu bir haberdir, savaşla ilgisi yoktur.

Amerika Birleşik Devletleri''nde Rekabet Kurulu gece yarısı Coca Cola şirketinin genel merkezini bastığı zaman, Amerikan basını bunu haber yapıyor, kimse çıkıp Times-Cola savaşı demiyor.

İçişleri Bakanı, Albayraklar dosyasını yeniden açtığını söylüyor, mahkemeye gönderiyor. Bu olay gazetelerde haber yapılıyor. Arkasından yine bir kampanya geliyor.

"Vay kartelci medya Mesut Yılmaz''la bir oldu. Bizi yıpratmaya çalışıyor."

Arkasından iftiralar başlıyor.

Oysa biz, hepimiz, haberciliğin evrensel kurallarını uygulayıp, bize ulaşan, doğruluğu kanıtlanmış her haberi vermeliyiz. Bana bu konuda bir eleştiri geldiği zaman inan hiç gocunmuyorum. Eleştiri haklıdır diyorum.

Şunu da bildiğinizi tahmin ediyorum. Haberlerin tamamına yakınını ben de diğer okurlar gibi gazetede görüyorum. Siz 7 yıl gazetemde başyazı yazdınız. Samimiyetinize güvenerek soruyorum. Bu süre içinde herhangi müdahalede bulundum mu?

Nazlı Ilıcak 2,5-3 yıl benim gazetemde çalıştı. O da elini vicdanına koyarak cevap versin. Kendisine herhangi bir müdahalem oldu mu?

Daha önce yazdığı, üstelik kendi ailesine ait Tercüman, Bulvar ve Akşam gazetelerinde müdahale olduğunu sadece ben değil, herkes biliyor. Ama benim gazetem Meydan''da kendisine hiç bir müdahale yapılmadı.

Bana bir gün gazeteniz yazarlarından Fehmi Koru''nun komik bir yazısını gösterdiler. Yaysat Dağıtım Şirketi için "Tekelci dağıtım şirketi" ifadesini kullanıyor.

Gülüyorum. Ne diyeyim. Bunları yazdığı gazeteyi de benim şirketim dağıtıyor. İnanın durmadan bana iftira atan küçük gazeteleri sübvanse ediyorum.

Bir nokta daha.

Bana tekelci diyenler şunun cevabını vermelidirler. Birileri dağıtım şirketi kurmak istedi de buna ben mi mani oldum? Biri böyle dağıtım şirketi kurdu da ben mi o şirketi batırdım?

Şoförlükten holding patronluğuna, Sirkeci''den medya patronluğuna, bakkaldan sanayiciliğe...

Ben böyle nitelemelerden hiç yüksünmüyorum. Tam tersine Türkiye açısından güzel buluyorum. Demek ki bu ülkede yükselme kanalları herkese açıkmış. Önemli ve gerekli olan, bütün bu merdivenleri alnının akıyla çıkabilmek, meşru yoldan tırmanabilmek.

Nereden bulduğunu ispat edebilmek, bunların hesabını verebilmek.

Ben kendi adıma şunu söylüyorum. 43 yıllık iş hayatımın, 27 yılı hep yüksek düzeyde vergi verenler arasında geçti. Hep rekortmen oldum.

Yeni bir bilgiyi daha vereyim, Doğan Grubu 2000 yılında çeşitli isimlerde devlete tam 514 milyon dolar vergi verdi. Ben geceleri rahat uyuyorum. Vicdanım rahat.

Yayın kuruluşlarımız iyi yönetilmektedir ve her türlü ekonomik krize karşı gerekli önlemleri zamanında alabilmektedir. Şirketlerimin yönetimine profesyonel bir zihniyet hakimdir. Bu zihniyetin benden sonraki kuşaklara kalacağından endişem yoktur. Çocuklarım da aynı profesyonel anlayışa inançla işi götürüyorlar.

Yine de eleştirileriniz için size teşekkür ederim. İçinde hakaret ve iftira olmayan her türlü eleştiriye açık olduğumu bilmenizi isterim.

Sizin yazınıza da işte bu nedenle şahsen cevap vermeyi arzu ettim.

En iyi dileklerimle.

Aydın DOĞAN

23 yıl önce
Bulgaristan"a bakıp, biraz utansanıza!..
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri