|
“Kahraman susuzluğu”

Hafta içinde TRT 1''de “Eşkıya” filmini gösterdiler. Daha önce de seyrettiğim ama unuttuğum filmi bir daha göreyim dedim ve reklam işkencelerine rağmen sabırla seyrettim..

Adı üstünde bir eşkıya filmi. Basit bir konusu var: Yıl 1961... Cudi Dağı''nda jandarmalar bir grup eşkıyayı yakalar. 35 yıl içinde eşkıyaların hepsi ya hastalıktan ya da hesaplaşmalardan dolayı can verir. Biri hariç: Baran... Baran 35 yıl sonra hapisten çıkar. İlk işi köyüne dönmek olur. Ama doğduğu topraklar şimdi baraj suları altındadır. Bütün köylü göç eder.. Köyün delisi, meczup bir kadın hariç. O da Eşkıya''ya bir muska armağan edip yoluna uğurlar. Geçmişi soruşturan Eşkıya, yıllardır bilmediği bir gerçeği öğrenir. Hapse düşmesine en yakın arkadaşı Berfo''nun ihaneti sebep olmuştur. Berfo, Eşkıya''nın çocukluk aşkını, Keje''yi satın alarak İstanbul''a kaçmıştır. Keje''yi bulmak için bindiği İstanbul treninde Beyoğlu''nun arka sokaklarında büyümüş, pavyon, kumarhane, uyuşturucu içinde yaşayan, sonradan oğlu gibi seveceği Cumali adlı genç bir adamla tanışır... Eşkıya ne İstanbul''u ne de arkadaşının adresini bilmektedir. Hiç bilmediği 10 milyon nüfuslu bir şehirde düşmanını Cumali''nin yardımıyla arar, bulur, rakibini öldürür, kendisi de polisler tarafından öldürülür.

12 sene önce gösterime giren ve bir hayli övgüler düzülen film Oskar''a aday bile gösterilir.

Filmin başoyuncusu Şener Şen, “Bu filmde insanımızı, kendi öz kişiliğimizi beyazperdeye aktarmaya çalıştık. Bizi anlatarak evrenselliğe ulaşım yolunu bulacağımızı sanıyoruz.” Diye iddialı, büyük laflar eder. Bu film, bizim “öz kişiliğimiz”i mi veriyor? Hangi kişiliktir bu? Büyük devletimizi, yüce manevi mirasımızı kaybettikten sonraki kişiliğimiz mi?

Film yapımcıları, yöneticileri ve oyuncuları iyi, başarılı bir eser ortaya koymuşlar. Film seyircisini yer yer güldüren, yer yer de ağlatan, aile ve toplum hayatımız adına da düşündürücü sahneler sergileyen bir yapım. Ammaaa!..

Evet, aması ne?

Aması şu: Kemal Tahir''in 1957''de çıkan “Rahmet Yolları Kesti” romanı, eşkıyalık anlayışını eleştirmek için kaleme alınmış. Eser, André Mauroıs''nın “İngiltere Tarihi”nden alınma bir tezini işler gibidir. O tez de şu: “Ahlak düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum, - ruhunda arta kalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla- soyguncularına karşı hayranlık duyar.”

Kemal Tahir, eşkıyalık için bir başka yerde şunu söyler: “Kahramanlık anlayışının eşkıyalık seviyesine yükselmediği bir toplum, ilkellikten kurtulamamış demektir.” Bu sözü de Mauroıs''nın tezini bir başka şekilde tekrarladığını gösterir.

Sezai Karakoç, kırk yıl önce kaleme aldığı bir yazısında: “Savaş zamanında kahraman yetiştirmek yetmiyor, bir ülkenin güven içinde yaşayıp gitmesi için. Sulh zamanında da, daha doğrusu savaşsız zamanlarda da kahraman yetiştirmesi gerekir. Yalnız savaşçılık alanında değil, her alanda kahraman yetiştirmek gerekir.” Diyor ve milletimizin “Kahraman susuzluğu” çektiğini yazıyordu. İnanç, düşünce, sanat ve edebiyat, siyaset ve daha nice alanlarda kahraman susuzluğumuz giderilmeden millet ve devletçe güçlü, büyük olmamız, çağın güçlü devletleriyle yarışmamız mümkün olmaz.

Kültür ve medeniyetlerin bir nevi gövde gösterisi olan uluslar arası fuarlara kendi kültür ve medeniyetimizin meyvesi, şanlı tarihimizin şeref tabloları, insanlığın yüz akı, ruh ürünü eserlerimizle katılabilseydik, dünyanın gündemine girmek için çalışıp eserler vermeye gayret etseydik, bugün durumumuz çok daha başka olurdu.

Yıllık veya mevsimlik fuarlar da önemli değil, aslında bütün dünya bir fuar alanı, her gün nice eserlerin sergilendiği insanlar arası bir fuar alanı. Bu dünya fuarında biz, kendi kültür ve medeniyetimizin kahramanlarını ve onların eşsiz eserlerini, bütün sanat dallarında insanlığa arza memuruz.

Eşkıya filminin yapımcıları, senarist ve oyuncuları bu bakışla yola çıkıp eserler ortaya koysalardı çok daha farklı sonuçlar alırlardı. Dar düşünceler, dar görüşler bizi hep darda bıraktı, fakirleştirdi. Ruh yoksulu, kültür ve medeniyet fukaralarının erebileceği hiçbir hakikat olamadığı gibi, kazanacakları hiçbir insani başarı da olamaz.

16 yıl önce
“Kahraman susuzluğu”
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı