|
"Tarih"e Düzgün Bakmak

Akıl kimyasının meydana getirdiği en tehlikeli ürün."

"Böylesine can sıkıcı olması, hep garibime gidiyor, zira çoğu uydurulmuş olmalı."

Bu tip açıklamalar, tarih biliminin yararsız, hatta zararlı olduğunda ısrar eden bazı "pozitif" kafaların galeyanları olarak hala sık sık karşımıza çıkmakta. Bu sözlerin ilki, Marc Bloch''un Tarihin Savunusu, ikincisiyse Edward Carr''ın Tarih Nedir? kitabında ele alınmakta ve iyiden iyiye eleştirilmekte. Bu iki tarih üstadının tüm çabalarına rağmen, bugün dahi pek çoğumuzun tarihe yaklaşımı, üç aşağı beş yukarı bu cümlelerde ifade buluyor. Yazık ki, tarihi kendisine bir uğraş sahası olarak gören bir çok müellif, ilgilendikleri sahayı bu cümleleri haklı çıkartacak bir biçimde ele alıyor. Bu müelliflerin eserlerinde tarih, ya şimdiyi kötülemek için geçmişi yüceltiyor, ya da şimdiyi meşrulaştırmak için geçmişi kötülüyor. Yazık, zira toplumların istikbali köklerindedir. Tarih bilincini yitirmiş bir toplum, geleceğe umutla bakamaz.

Ve maalesef, Türk dünyasının tarihi üzerine yapılmış çalışmaların önemli bir kısmını da, birbiriyle çelişen ve tarihi bir dün-bugün çatışması içine sokan polemikler oluşturuyor. Türk tarihi sahasında geçmişi bütün yönleriyle anlamaya çalışan araştırmacılar da yok değil. Ancak bunların, bilim çevreleri dışında pek fazla rağbet görmemesi için elden gelen her şey yapılıyor. Alevilik, İslam, devlet yapılanması, bürokrasi, ekonomik yapılanma, dış ilişkiler, bilimin gelişmesi, geri kalmışlık gibi bugünün Türkiye''sinde tartışılan bir yığın mevzu, Türk tarihini tüm çıplaklığıyla ortaya koymadan vuzuha kavuşmayacaktır. Ancak kamuoyu, samimi tarih araştırmacılarının çalışmalarından nasiplendirilmiyor çoğu zaman. Kör döğüşü ve polemikler içinde yapılan tartışmalarla çözümsüzlükte diretiliyor.

Tarihçinin zaten zor olan görevi, türlü ideolojik baskı ve şartlandırmalarla içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Oysa 20. asrın en büyük tarih felsefecilerinden biri olan R. G. Collingwood''a göre tarihçi, kendisini geçmişe entegre etmeden tarihi bilgileri sağlıklı bir şekilde okuyup yorumlayamaz. Tarihin sunduğu belgeler ve tarihi malzemeler denizinde boğulup kalır. Tarihte belge hiçbir zaman yetersiz değildir. Çoğu zaman yetersiz olan, bu belgeleri kendi tezini ispatlamak için kullanmaya çalışan tarihçinin kendisidir.

Üstelik özellikle Türk tarihi, tarihçinin içinde kolaylıkla boğulacağı derya gibi bir arşiv belgesi sunmaktadır. Bugüne kadar ancak cüzi bir kısmı tasnif olunan Osmanlı arşivinin kataloglanmış ve araştırmacıların hizmetine açılmış bölümleri, henüz yeterli ilgiyi görmemiş, insaflı tarihçilerce keşfedileceği günü bekliyor. Osmanlı tarihi, bu belgeler gün yüzüne çıktıkça sil baştan yeniden yazılmayı gerektiriyor. Her yeni belge, yeni bir bilgi sunmak dışında, bugüne kadar serdettiğimiz Osmanlı tasavvurunun ne kadar eksik olduğunu suratımıza vuruyor ve aklımıza hayalimize gelmemiş yeni soruları da gündeme getiriyor. İyi bir tarihçi, tarih perspektifini gerektiği zaman değiştirmesini bilendir.

Önümüzdeki hafta Ankara, 4-8 Ekim tarihlerinde Türk Tarih Kurumu''nun öncülüğünde 13''ncüsü gerçekleştirilecek olan büyük bir tarih kongresine ev sahipliği yapacak. "Osmanlı Tarihinin ve Tarihçiliğinin" bütün yönleriyle tartışılacağı kongreye yurtiçi ve yurtdışından yaklaşık 320 bilim adamı iştirak edecek. Kamuoyunda fazla itibar görmese de bu tip kongreler, Türk tarihinin gerçek mahiyetine ışık tutabilecek çalışmaların değerlendirildiği önemli imkanlar sunmakta. Tarihe susamış genç araştırmacıların ilgisini çekeceğini umarım.


25 yıl önce
"Tarih"e Düzgün Bakmak
Kara dinlilerle milletin savaşı
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit