|
WYSIWYG

Türkiye''de büyük reklam kampanyalarıyla her eve bir bilgisayarın pazarlanmaya çalışılmadığı, milletin internet, chat, iskir, fanki ve saireden bihaber mutlu ve huzurlu yaşadığı yıllarda, harbi bilgisayar kullanıcıları DOS ve UNIX lakaplı vitrinsiz işletim sistemleriyle boğuşur, ekranda yazdıkları dokümanları yazıcının nasıl basacağı sorusu üzerine bahislere girerlerdi. Zira Apple şirketinin piyasaya sürdüğü Mac bilgisayarlarının sunduğu GUI (Graphic User Interface-Grafik Bazlı Kullanıcı Arayüzü) tabanlı işletim sisteminden önce, ekranda gözükenlerle yazıcıdan çıkanlar arasında çok ciddi farklılıklar bulunmaktaydı. O sıralar işletim sistemlerine tebelleş olan bu takiyyenin ötesini okumak, öyle her yiğidin harcı değildi. Ne zaman ki, GUI denen kavram yaygınlaşarak, programlar WYSIWYG (What You See Is What You Get-Ekranda Gördüğünüz Yazıcıdan Çıkışın Aynısıdır) garantisi vermeye başladı, klavyenin başına geçen her acemi, sayfa yönetmeni edasıyla yazıcıdan şaheserler döktürür oldu.

Oysa ekranda görünenin arkasını okumak, görünüşe aldanmadan sonuca odaklanmak bir zamanlar önemli bir meziyetti. Artık görüntünün ön plana geçtiği bir çağda yaşıyoruz. Toplum olarak bir görüntü bombardımanı altında, WYSIWYG garantisiyle sunulan imajların etkisiyle yazıcıdan çıkacak sonucun da görüntülerden fazlaca bir farkının olmayacağı zehabına kapılıyoruz. Oysa görüntü egemen bu kültürün bariz özelliği, bilgisayarlardaki gibi sonuca binaen görüntü inşa etmek değil, sonucu görüntülerle sulandırmaktan ibaret. Şu günlerde, görüntünün arkasındaki sonucu okuyabilecek meziyetlere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var.

Sözgelimi Umut operasyonu adı takılan polisiye filmin kamuoyunda oluşturduğu izlenime bir bakın. İçinde barındırdığı onlarca çelişkiyle oldukça kötü kurgulandığı bariz olan senaryonun, medyanın da görüntü efektleriyle seyircide uyandırdığı etki, söz konusu operasyonun arkasında yatan yığınlarca kirli ilişkiyi gizlemeye yetti de arttı bile. Perdenin arkasını şöyle bir aralamayı beceren üç beş kişinin kafasına takılan sorular, ilgililerce bilinçli bir sansüre uğratılıyor. Muhtelif ortamlarda dillendirilmeye çalışılan bu endişeler, polisiye filmin heyecanı doruğa çıkaran sahneleri arasında kim vurduya getiriliyor. Cinayet sahnelerinde, fonda yanlışlıkla ekrana vuran devlet görüntüsü, şimdilerde küçük makyaj darbeleri ve kostüm tadilatıyla bir başkasına benzetilerek, senaryoya gerginlik aşılanıyor.

Görüntü kültürünün kavramlarıyla konuşuyoruz artık. Yenilikçilik, gelenekçilik, çağdaş laikçilik, gericilik gibi kavramları, artık birbirinden görüntüdeki farklılıklarıyla ayırt edebiliyoruz. Bu kültürle yoğrulmuş insanımız, Ahmet Necdet Sezer''in tevazu şovlarına da, Fazilet''in "ele güne rezil olmadan" kotardığı genel kuruluna da aynı medyatik gözlerle bakıyor. Sonuçlar kafamızı kurcalamıyor artık, görüntülere takıyor, laik Türkiye''yi başörtüsüne veya İran''a saldırmakla kurtarabileceğimizi zannediyoruz. Nevruz''u milli bayram ilan etmekle, bu kelimedeki tek bir harfi polemik yapmakla, Abdullah Öcalan''ı camekanlı mahkemelerde yargılamakla Güneydoğu meselesini halledeceğimizi sanıyoruz. Çakıcı''nın iadesini, Erol Evcil''in tutuklanmasını şov malzemesi yaparak, devlet mekanizmamızın ürettiği kirli aile fotoğrafını albümden çıkartabileceğimizi umuyoruz.

Kim ne derse desin. 21. yüzyıl bilginin değil, imajın çağı olacağa benziyor.

Yeni Türkiye''nin yeni sloganı:

İmaj Her Şeydir. SUSURLUK Hiçbir Şey

24 yıl önce
WYSIWYG
Çözülen dünyâda irâdenin hâl-i pürmelâli
Müslümanların dünyevileşme ile imtihanı (II)
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye