|
Eko-köyler

Eko-köyler bir çare mi? Elbette ki hayır. Şimdilik "kaçış planı" yapanlar için bir imkân. Modern-teknolojik medeniyetin tüm dünyaya kabul ettirdiği hayat tarzı kolayına terkedilecek bir şey değil. Hele bir karşı çıkmaya kalkışın, doğduğunuza pişman ederler sizi.

O kadar mı güçlüler?

O kadardan daha fazla.

Bakın dünyanın kuyusunu kazanlar arada bir toplanıyorlar; Brezilya''da, Japonya''da. "Bu gidiş iyi bir gidiş değil, kendimize gelelim" nutukları atıyorlar. Bu bir tiyatro. Az sonra oyun bitecek, ışıklar sönecek. Bunu hem oyuncular, hem seyirciler biliyor. Ve büyük bir çaresizlik-umutsuzluk ile evlerine dönüyorlar.

Halbuki oraya bir karar için gelmişlerdi. Kuyuyu kazmayacak, hatta onu kapatacaklardı. Buna iktidarları yok. Kendi mezarlarını kazmaya devam ediyorlar. Hem dünyayı tüketiyorlar, hem insanı. Bu ideoloji ve bu hayat tarzının şimdilik bir alternatifi yok. Tersine her ülke ilerleme-refah-zenginlik-güven peşinde koşuyor; bu alanda gösterdikleri başarılar ile övünüyor. Ben fakir "kanaat ekonomisi" ile "otoriter demokrasi" (Dünyaya hükmeden azgın şirketler başka türlü denetlenemez. Bu konuda Alman düşünürü Carl Schmitt''in ilginç fikirleri var, eserleri Paradigma Yayınları arasında neşredildi.) esaslarını teklif ediyorum. Ama bu kavramların içini dolduracak donanımdan yoksunum.

Dünya "kurtarıcı" bir fikir bekliyor; belki buna bir katkım olur. Bilindiği gibi yönetim iki esasa dayanıyor: İktisat ve siyaset. İkisinden de hoşlanmam ama yukarıdaki kavramları üzerinde düşünülsün diye "dünyaya" teklif ediyorum. Benim gibi bu konuda düşünen, esaslı eserler veren düşünürler yok değil. Ama müesses nizam buna metelik vermediği gibi bu nizamın sarhoşu fertler de gülüp geçiyor.

Dünyaya nizam vermeyi bir yana koyup kendi kısa ömrünü kurtarmak isteyenler eko-köyler kuruyor. Bu köylerden Almanya''da, İskoçya''da, Hindistan''da vb. örnekler var. Eko-köy düşüncesinde katılmadığım noktalar var. Yine de esaslarını sıralayalım.

Bir kere enerji ihtiyacı için rüzgar, güneş, biyoyakıt vb. deniyorlar. Sanayileşmeye karşılar ama bakıyorum da oralarda yaşayanlar yine markalı gözlük, tişört vb. kullanıyor. (Fotoğraflarda ve bazı belgesellerde gördüm). Açıkçası fikrî olarak modern-teknolojik medeniyete topyekun bir savaş açmamışlar, günü kurtarmaya çabalıyorlar. Yoga misali bir nevi terapi.

Ferdin mutluluğunu esas alıp onu serbest bırakıyorlar. Kimse istemediği bir işi yapmak zorunda değil. (Buna katılmıyorum eko-köyün mutlaka bir yönetimi olmalı. Tabiatın bir düzeni, bedenin bir disiplini var.)

Paraya prensip olarak karşılar ve "değişim" imkânını deniyorlar. Çalışanlar para yerine temel ihtiyaç maddeleri alıyor.

Barınma ihtiyacı doğal malzemeler kullanılarak iklime göre inşa edilen meskenlerde karşılanıyor. Çokluk kerpiç tercih ediliyor. Ev içinde ve dışında sentetik malzeme kullanılmıyor.

Suyu yağmur ve kaynak sularından temin edip, su üzerinde bir mülkiyet kurmuyorlar.

Aydınlatma doğal yollardan, bio-enerjiden vb. sanayi öncesi kullanılan aygıtlardan oluşuyor.

Bazı köylerde okul yok.

Eğitim tabiata uyum olarak algılanıyor.

Gereksiz bilgiler verilmiyor. (Buna katılmıyorum okul mutlaka olmalı: Ama nasıl? Disiplinden, düzenden korkmamalı. Yeter ki adalet olsun.)

Atıklar değerlendiriliyor, esasen atık bırakmamak tercih ediliyor. Son kalan kırıntılar tabiata terkediliyor. Çürüyor, gübre oluyor. Bazı eko-köyler çamaşır ve bulaşık makinası kullanıyor (Bunlar herhalde konforu terketmeye yanaşmıyor).

Ulaşımda aslolan yaya yürümek.

Ama bisiklet çok kullanılıyor. Köy kalabalık ve bir yerden bir yere gitmek meşakkatli ise bir otobüs ihtiyaca binaen devreye giriyor. (Yani eko-köy dediysek toptan ilkel bir hayat tercih edilmiyor.)

Hastalıklar için alternatif tıp devreye giriyor. Elbette bu işin uzmanları var. İlaç için gerekli maddeleri, bitkileri toplayıp bir doğal eczane kuruyor, doğal bir hastane inşa ediyorlar. Ameliyatlar için şehirlere gitmek tercih ediliyor.

Çokluk organik tarım yapıyor. (Eko-turizm yapan köyler de var. Ben onları eko-köy saymıyorum.) Ürettikleri ürünlerin ihtiyaç fazlasını yakın yerleşim birimlerinden gelen tüccar alıyor. Karşılığında yine bazı yerlerde "değişim" usulü tercih ediliyor.

Peki durum Türkiye''de nedir?

Kırıkkale''de Hocamköy, Ankara Balaban Vadisi''nde Güneşköy, İmece Evi gibi eko-köy deneyimleri oldu. Ancak şu anda ülkemizde başarılı bir eko-köy uygulaması yok.

Bazı şahsî girişimlere, çiftliklere raslanıyor. Fethiye-Kargı''da şifalı bitkilere odaklanan Refikler Çiftliği.

Bu yolda yayın da yapıldı. Meraklılar Sinek Sekiz Yayınları arasında çıkan "Ekoköyler" kitabına bakabilir.

G-8''lerin toplantılarına ve kararlarına karşı çıkmak için, onlara muhalefet için yüzbinler biraraya geliyor ve çeşitli gösteriler yaparak polisle çatışıyorlar. Ancak bu muhalefetin şimdilik elinde sadece bir sloganı var: "Başka bir dünya mümkün". Nasıl bir dünya acaba?

Cevap yok.

12 yıl önce
Eko-köyler
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu